Namaz, Farsça bir kelime olup Arapça karşılığı “salât”tır. Salât, sözlükte dua
etmek, yalvarmak, rahmet etmek gibi anlamlara gelir. Dinî bir terim olarak
salât (namaz) “tekbîr” ile başlayıp “selam” ile tamamlanan belirli hareket ve
sözlerden oluşan ibadeti ifade eder. Namaz kılan kişiye “musallî” denir. Öte
yandan dinî literatürde “salât” kelimesi özellikle Peygamberimiz için hayır
duada bulunma ve ona saygı ve bağlılığı göstermek amacıyla söylenen söz
anlamında da kullanılır.
Namaza başlamadan önce yerine getirilmesi gereken şartlar vardır ki,
bunlar hadesten tahâret, necâsetten tahâret, setr-i avret, istikbâl-i kıble, vakit
ve niyetten ibarettir. Tanımda geçen “belirli hareket ve sözler” kaydından
maksat, namazın rükünleri olan kıyam, kıraat, rükû, sücûd ve ku‘ûddur.
Kıyam kıbleye karşı el bağlayıp ayakta durmak; kıraat Kur’ân’dan Fâtiha
sûresini ve buna ilâve olarak bir sûre veya birkaç ayet okumak; rükû, ayakta
iken eğilip üç kere sübhâne rabbiye’l-azîm demek; sücûd, oturup yere
kapanmak ve üç kere sübhâne rabbiye’l-a‘lâ demektir. Bu dört fiilin
toplamına rek‘at denir. Bir rek‘atta bir rükû ve iki secde vardır. Namazlar
rek‘atlardan meydana gelir. Ku‘ûd oturup tahiyyat okumaktır ki bu namazın
sonunda, bir de her iki rek’atın sonunda olur. Bu rükünlerden biri olmaksızın
namaz olmaz. Ancak cenâze namazının rükünleri iki olup dört tekbir ile
kıyamdır. Namaz kılan kişi Hakkın huzurunda olduğu için huşû içerisinde
durup önünden başka tarafa bakamaz, kimseyle konuşamaz, kimse de onunla
konuşamaz ve önünden geçemez.
Namaza “Allahu ekber” diyerek başlar veher bir rükünden diğerine geçerken
bu tekbiri tekrarlar, en sonunda “es-selâmu aleyküm ve rahmetullah”
diyerek iki tarafına selam vererek namazınason verir.
Namaz, kerâhet vakitleri dışında her zaman kılınabilir. Namaz
bedenî bir ibadet olduğu için bir başkasının yerine kılınamaz.