Temizliğin Önemi, Amaç ve İlkeleri

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11656
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Temizliğin Önemi, Amaç ve İlkeleri
« : 23 Ocak 2018, 16:41:38 »
İslâm dininin temel kitabı olan Kur’ân birçok ayetinde ve Hz. Peygamber
ilgili hadislerinde temizlik üzerinde ısrarla durmuşlardır. Bu durum, dinin
temizliğe ne kadar önem verdiğinin açık bir göstergesidir. Ayetler hem maddi
hem de manevi temizliği ele almış ve bunları beraber işlemişlerdir. Dinin
esas hedefi manevi temizliği sağlamaktır. Çünkü din, esası itibariyle manevi
kirlerden arınma (tezkiye), Allah’ı tanıma, O’na itaat ve ibadet etmekten
ibarettir. Ancak ruhun yücelişi ve insanın Allah ile gerekli manevi iletişimi
kurabilmesi ancak insanı çevreleyen fizik şartların da buna uygun olmasıyla
gerçekleşebilir. Bu sebeple Allah’a iteati ve manevi temizlenmeyi hedefleyen
ibadet hayatıyla beden ve çevre temizliği arasında sıkı bir ilişki kurulmuştur.

İslâm dini insanların hem dünyada hem de âhirette her bakımdan mutlu
olmalarını arzulamış, Müslümanların sağlıklı ve güvenli bir toplum
oluşturmasını dinî hayatın adeta ön şartı saymıştır. Bundan dolayı başta
beden temizliği olmak üzere, maddi temizliği de dinî yükümlülük
kapsamında kabul etmiş, bu konuda mükelleflere bir takım görev ve
sorumluluklar yüklemiştir. Aynı zamanda maddi temizliği farz kılmıştır.
Kur’ân’da Hz. Peygamber’in özelliklerinden bahsedilirken, bunlar
arasında insanları manen temizleme görevi (tezkiye) de zikredilmiştir (elCumu‘â,
62/2). Ancak maddi temizlik olmadan manen temiz olmak mümkün
olmayacağından maddi ve manevi temizlik genelde beraber işlenmiş ve iki
temizlik arasındaki sıkı ilişkiye işaret edilmiştir. Elbisesi, evi, bedeni ve
çevresi istenilen şekilde temiz olmayan Müslümanın ibadeti de olması
gereken niteliğe erişemez. Bir ayette, “Şüphesiz Allah çokça tövbe edenleri ve
çok temiz olanları sever” (el-Bakara, 2/222) buyurularak maddi ve manevi
temizliğe beraber işaret edilmiştir. Zira tövbe, yapılan kötülüklere pişmanlık
duyduğunu Allah’a itiraf ederek ve O’ndan affını talep ederek gönlü manevi
kirlerden temizlemektir. “Doğrusu, hem (maddeten ve manen) temizlenen
hem de Rabbinin adını anıp namaz kılan kurtuluşa ermiştir” (el-A’lâ, 87/14-
15) ayeti ise ibadet ve temizlik ilişkisinin ne kadar ayrılmaz olduğuna işaret
etmektedir. Bir başka ayette şöyle buyurulmuştur: “…Orada (Kuba
mescidinde) temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da tertemiz olanları
sever” (et-Tevbe, 9/108). Bu ayetlere göre Allah’ın hoşnut olduğu kimse
maddeten ve manen temiz olandır.

Temizliğe verilen önemden dolayıdır ki, Yüce Allah’ın huzurunda durup
namaz kılmak isteyen bir Müslümanın önce beden, elbise ve mekândan
oluşan maddi temizliği yerine getirmesi sonra da kalbini temizlemesi
istenmiştir. Hz. Peygamber’e gelen ilk emir okumakla ilgidir (el-Alak, 96/1-
5). Bu emirle ilmin, bilginin ve bilinçli olmanın önemine işaret edilmiştir.

Daha sonra gelen ayetlerde şöyle buyurulmuştur: “Ey elbisesine sarılıp
örtünen (Resûl!), kalk ve (insanları) uyar ve sadece Rabbini yücelt; elbiseni
temiz tut; murdar şeylerden uzak dur!..” (el-Müddessir, 74/1-5). Bu ayetler
özelde Hz. Peygamber’e genelde ise tüm inananlara hitap etmektedir. Buna
göre Müslümanın öncelikle bilgili ve bilinçli sonra da her yönüyle temiz
olması istenmiştir. Bir başka ayette: “Ey Âdemoğulları! Her mescide
gidişinizde (her namaz kılışınızda) güzel giysilerinizi giyin…” (el-A’râf,
7/31) buyurularak toplum olarak ve özellikle toplum içine çıkarken temizliğe
riayet edilmesi istenmiştir. “…İbrahim ve İsmail'e: Tavaf edenler, ibadete
kapananlar, rükû ve secde edenler için Evim'i temiz tutun, diye emretmiştik”
(el-Bakara, 2/125) ayeti, esasen mabedin temiz tutulması ile ilgili ise de,
çevre temizliğini de kapsamaktadır.

Hz. Peygamber hadislerinde, temizlikle iman arasında bağlantı kurmuş,
önemini anlatmak için temizliğin imanın yarısı olduğunu söylemiştir.
(Müslim, “Tahâret”, 1). Onun, “Allah temizdir, temizliği sever” (Tirmizî,
“Edeb”, 41) anlamındaki hadisi de bu bağlamda değerlendirilebilir. Buna
göre mümin maddeten de temiz olmalıdır. Zira pislik ve kirlilik imanla
bağdaşmayan bir durumdur. Nitekim imanın zıddı olan şirk Kur’ân’da
manevi bir pislik (neces) olarak nitelendirilmiştir (et-Tevbe, 9/28). İmandan
alınması gereken hazzın maddeten ve manen temiz olmakla sıkı bir ilişkisi
vardır. Zira İslâm’a yeni girenlere Hz. Peygamber, Kelime-i şehâdet
söylemelerini ve gusül abdesti almalarını emretmiştir (Ebû Dâvûd, “Tahâret”,
129; Tirmizî, “Cumu‘a”, 72). Bu uygulama da, imanla temizlik arasındaki
tamamlayıcı ilişkiye işaret etmektedir.

Hz. Peygamber bir hadislerinde temizlikle fıtrat arasında ilişki kurmuş ve
şöyle buyurmuştur: “Sünnet olmak, etek tıraşı olmak, tırnak kesmek, koltuk
altı kıllarını temizlemek, bıyıkları kısaltmak, sakalları uzatmak, misvak
kullanmak, burna su çekmek, parmak boğumlarını yıkamak ve su ile
tahâretlenmek fıtrattandır” (Müslim, “Tahâret”, 56; Ebû Dâvûd, “Tahâret”,
29; Tirmizî, “Edeb”, 14; Nesâî, “Ziynet”, 1). Hadiste geçen fıtrat,
peygamberlerin âdeti ve sünneti anlamına gelebileceği gibi, bütün din ve
şeriatların ortaklaşa benimsedikeri uygulama da olabilir. Hatta bu kelimenin,
insan olarak yaratılmanın tabii gerekleri gibi anlaşılması da mümkündür. Hz.
Peygamber’in bu hususları fıtrata bağlamasından anlaşılmaktadır ki, temizlik
evrensel ve insana ait bir değer ve özelliktir. Bu hadisin vermek istediği temel
mesajlardan biri şudur: İnsana temizlik yaraşır, insanlığının farkında olan
temiz olmak zorundadır.

Hz. Peygamber, her konuda olduğu gibi, temizlik konusunda da söz ve
davranışlarıyla Müslümanlara rehberlik etmiştir. Onun temizlikle ilgili
açıklama ve uygulamalarında ruh, beden, elbise, ev, çevre temizliğine dair
yeterli derecede örnek bulunmaktadır. Camiye giderken ve toplum içine
çıkarken en temiz elbiselerini giymesi, güzel koku sürünmesi ve bunu tavsiye
etmesi, çiğ soğan ve sarımsak yemekten sakınması ve cemaate
katılacaklardan bunları yememelerini istemesi, insanların gelip geçtiği yola
ve gölgeliklere abdest bozmayı yasaklaması, hiç olmazsa haftada bir kez boy
abdesti almayı ve beden temizliği yapmayı ısrarla tavsiye etmesi O’nun
temizlik konusundaki güzel örnek ve rehberliğini göstermektedir (bk. Buharî,
“Vudû”, 26; Müslim, “Tahâret”, 1, 20, 21, 68, 87; Ebû Dâvûd, “Tahâret”, 15;
Tirmizî, “Edeb”, 41; “Tahâret”, 19, 40; Nesâî, “Tahâret”, 1, 5, 8).

Maddi anlamda kirli ve pis (necis) olmak yanında dinimiz bazı durumları
maddi boyutunun ötesinde, hükmen kirlilik kabul etmiştir. Mesela,
abdestsizlik ve cünüplük (hades) dinin kabul ettiği hükmî kirlilik
hallerindendir. Abdesti olmayan ve cünüp olan kimse, maddeten temiz olsa
bile, bazı ibadetleri yapamayacağı için dinimize göre hükmen kirli kabul
edilir. Maddeten kirli ve temiz kabul edilen şeyler ve durumlar genelde bütün
insanların ortak akıl ve sağduyusu ile belirlenmiştir. Bu gibi şeylerin temiz,
pis veya kirli kabul edilmesinde ölçü, sağlığa uygunluk şartlarına aykırı olup
mikrop taşıması sebebiyle insan sağlığına zarar vermesi ve insanları rahatsız
etmesidir. İdrar, dışkı, kokuşmuş gıda maddeleri, leş gibi şeylerin bizzat
kendisi maddeten pis ve kirli kabul edilen şeylerin bazı örnekleridir.

İslâm dininin kabul ettiği hükmi kirlilik haline hades denir. Bu tamamen
dinî ve bu dini kabul edenlere mahsus bir değerlendirmedir. “Hükmi kirlilik”,
“hükmi necâset” denmesinin sebebi de budur. Yani din, bu gibi durumları
kirlilik kabul ettiği için dindar insan böyle hallerde kendisini manen kirli
hisseder. Bu gibi durumlarda olanlar maddeten temiz olsalar da, dinin
önerdiği özel temizlik şekilleriyle temizlenmedikçe kirli sayılırlar. Buna göre
bazı organların yıkanması ve ıslak elle meshedilmesinden ibaret olan abdestin
bozulması sonucu abdestsiz olan kimseler, cinsel ilişki başta olmak üzere,
cünüplüğü meydana getiren durumlardan biriyle karşı karşıya kalanlar,
doğum yapan loğusa kadın ve âdet günleri içerisinde bulunan hayızlı kadın
maddeten temiz olsa da, dine göre hükmen kirli sayılır. Bu durumda olan
kimselerin hem maddeten hem de hükmen temiz olabilmesi için dinin
önerdiği özel temizlik şekli olan normal abdest ve gusül abdestini almaları
gerekir.

İslâm’ın kabul ettiği bu kirlilik anlayışı aslında bütün peygamberlerin
öğretisinde vardır. Câhiliyye döneminde bile var olan bu anlayışın Hz.
İbrahim’den gelen dinî bilgilere dayandığı tahmin edilmektedir. Zira o
dönemde Hz. İbrahim’den nakledilen dinî bilgilere sahip olan ve bunları
uygulayan hanîfler vardı. Hanîflerin özelliklerinden biri de cünüplükten
yıkanmaları idi. Yahudilikte, hükümleri İslâm’dakinden farklı olsa da,
loğusalık, hayız, özür hali ve cünüplük anlayışı mevcuttur. Bu durumda olan
kimseler kirli ve İslâm’daki anlayıştan farklı olarak murdar kabul edilir.

Hıristiyanlıkta da aslında benzer bir anlayışın var olduğu ancak daha sonra
Pavlus tarafından kaldırıldığı ifade edilmektedir. Hıristiyanlıkta yıkanma
adına sadece, dine girenlerin kutsal suya batırılması demek olan vaftiz
kalmıştır.

Dinin maddi temizlik yanında hükmen temiz olma anlayışını da getirip
önermesindeki gaye, ibadet edecek olanların belirli ibadetleri yapmak için
gerekli ruhi ve manevi hazırlığa sahip olmalarıdır. Yani hükmi temizliğin
esas maksadı, kişiyi ruhen arındırıp ibadete hazır hale getirmektir. Bu
yönüyle hükmi kirlilik ile manen temiz olmanın psikolojik tarafları da vardır.
Bu temizlik şekilleri tamamen dine ve dindarlara mahsus hikmetli, özgün ve
özellikli bir temizlik anlayışından doğmuştur.