İstişare
Halifenin görevi müslümanların ve devletin tebaası olan gayri müslimlerin
idaresini yürütmek, adaleti sağlamak, dinî konularda liderlik yapmak ve
devleti yönetmektir. Halifenin bu dönemde yargı ve yürütme yetkilerini
elinde topladığı kabul edilmektedir. Bütün bu hizmetleri yerine getirmeye
çalışan Hz. Ömer, Kur’an-ı Kerim’de yer alan şûra esasını (Al-i İmran 3/1 59;
Şura 42/38) en iyi biçimde işletmiştir. Böylece hızla genişleyen İslam
coğrafyası üzerinde adaleti temin edecek devletin etkinliğini artırmıştır.
Hz. Ömer, istişare yapmak için çağırdığı insanlara şöyle der: “Sizi ancak
bana yüklemiş olduğunuz emanetinize ortak etmek için davet ediyorum.
Çünkü ben de sizin gibi bir ferdim. Buna binaen sizin benim arzuma uymanızı
istemem.”
Hz. Peygamber’in en fazla istişarede bulunduğu sahabîler arasında yer
alan Hz. Ömer, hilafeti döneminde karşı karşıya kaldığı bütün konularda
Müslümanlar’ın görüşlerine başvurmuştur. İstişare sayesinde hayata
geçireceği kararların en doğru olanını bulmaya çalışmıştır. Onun; “İki kişi
bile olsanız işleriniz konusunda aranızda istişare ediniz” sözü bu konuya
verdiği önemi ortaya koyar.
Kâdisiye savaşından önce nasıl hareket edilmesi gerektiği konusunda
ashabın görüşünü soran Hz. Ömer, müzakereler sonucunda orduyu kendisinin
yerine başka bir kişinin komuta etmesi kararı uygun görülünce, Sa‘d b. Ebû
Vakkas’ı komutanlığa getirmiştir. Benzer şekilde Nihavend savaşı öncesi
yapılan müzakereler sonucunda cepheye Numan b. Mukarrin gönderilmiştir.
İranla ilgili müzakerelerde Hz. Ömer, İran kökenli kimselerin görüşlerini
dinler, bölge hakkında onlardan bilgi alırdı.
Hz. Ömer Suriye, Mısır ve Irak’ta gerçekleştirilen fetihlerle birlikte ele
geçirilen toprakların hukukî durumunun tespiti ve buralardan gelen ganimet
mallarının taksimi ile ilgili kararını yaptığı görüşmeler sonucunda vermiştir.
Mecûsiler hakkında nasıl bir hukukî muamele yapılacağı konusunu ashaba
danışmış, Abdurrahman b. Avf, Hz. Peygamber’in, Mecûsilere Ehl-i Kitap
muamelesi yaptığını anlatınca buna göre bir uygulama yapmıştır. Hz. Ömer
Kadisiye savaşında İran ordusunda komutan olarak Müslümanlar’a karşı
savaşan, ardından da esir edilip Medine’ye getirilen Hürmüzan’a İsfahan’ın
mı, yoksa Azerbaycan’ın mı daha önce fethedilmesi gerektiğini sorar. Onun
tavsiyesiyle orduyu İsfahan tarafına gönderir. Bu, onun istişarede uzmanlığa
önem verdiğini gösteren önemli bir örnektir. Kaynaklarda Hz. Ömer’in on
yıllık halifelik döneminde hangi konularda ve nasıl istişareler yaptığına dair
çok sayıda örnek mevcuttur.
Hz. Ömer sadece Medine’deki ashabla değil, ihtiyaç olduğu takdirde uzak
eyaletlerdeki halk ve yöneticilerle de istişarede bulunmuştur. Nitekim Kûfe,
Basra ve Dımaşk halklarına ayrı ayrı mektuplar yazmak suretiyle onlardan
kendileri adına görev yapacak haraç âmili teklif etmelerini istemiş, gelen
talepler doğrultusunda Kûfe’ye Osman b. Ferkad, Dımaşk’a Ma’an b. Yezîd,
Basra’ya da Haccâc b. ‘Ilât’ı görevlendirmiştir.
Hz. Ömer, sürekli olarak idarecilerinden şikâyette bulunan Kûfelilere,
Ammar b. Yasir’in azledilmesinin ardından yerine kimi vali olarak görmek
istediklerini sormuş, onların teklifiyle şehre Ebû Musa el-Eş’ari’yi tayin
etmiştir.
Hz. Ömer, yöneticilerini de istişareye teşvik etmiş, onlardan gerek
kendisiyle, gerekse yanlarında bulunan tecrübeli kişilerle görüşme yapmadan
karar vermemelerini istemiştir. O İran üzerine gönderdiği ilk ordu komutanı
Ebû Ubeyd es-Sakafî’ye; “Peygamber’in ashabının sözlerini dinle, onlarla
daima istişare et. Başkalarının da fikirlerine müracaat et. Hiç bir kararda
aceleci olma” uyarısında bulunmuştur. Halife, daha sonra aynı bölgeye
gönderdiği Kadisiye savaşı komutanı Sa’d b. Ebû Vakkas’a da benzer
tavsiyelerde bulunmuştu.
Hz. Ömer’in istişare ettiği şura üyeleri arasında kadınları da görüyoruz.
Onun, yukarıda adı geçen ve dönemin okuma yazma bilen birkaç kadınından
biri olan Şifâ bint Abdullah’ın görüşlerine önem verdiği kaynakların ittifakla
belirttikleri bir husustur. Evli olup cihada katılan erkeklerin eşlerinden ne
kadar ayrı kalmalarının uygun olacağı konusunda da kızı Hafsa ile istişare
ettiği kaydedilmektedir.
Denetim
Hz. Ömer, sorumluluk makamında olanları denetlerdi. Bu uygulama,
idarecilerin keyfi icraatlarını önlediği gibi, aynı zamanda halkın yönetime
güvenini de sağladı.
Hz. Ömer, Muâviye b. Ebû Süfyan, Amr b. Âs, Muğire b. Şu‘be ve Ziyâd
b. Ebih gibi her biri devlet başkanlığı yapabilecek kapasitede olan bu
idarecileri sıkı bir denetimle kontrol altında tutmuştur. Halife bunu temin
maksadıyla adı geçen şahıslar başta olmak üzere yöneticilerini her hac
mevsiminde Mekke’ye çağırmış, halkın şikâyetlerine göre onları toplum
huzurunda hesaba çekmiş, gerektiğinde de cezalandırmaktan çekinmemiştir.
Halkın yöneticileri denetlemesi için onları bu konuda cesaretlendiren Hz.
Ömer’in bu konuda şöyle dediği nakledilmektedir: “Ey müslümanlar!
Âmiller size musallat olmak, malınızı yağmalamak için gönderilmiyor. Eğer
âmillerden biri yanlışlar yaparak size kötü davranırsa bana haber veriniz ki
gerekeni yapayım.”
Hz. Ömer, cepheye gönderdiği orduları da sürekli kontrol etmiş, kurduğu
haberleşme ağı sayesinde ordu komutanlarının bütün uygulamalarından
haberdar olmuştur. Mesela, İran üzerine gönderdiği Sa‘d b. Ebû Vakkas’dan
Medine’ye rapor göndermesini istemiştir.
Hz. Ömer, müslümanlardan sadece yöneticilerini değil, bizzat halife
olarak şahsını da denetlemelerini istemiştir. Onun “en sevdiğim insanlar
bana eksikliklerimi ve hatalarımı söyleyenlerdir” ifadesi bu konudaki
anlayışını açıkça ortaya koyar.
Hz. Ömer, Mısır valisi Amr b. Âs’ın valiliği esnasında çok mal edindiği
duyumunu alınca Muhammed b. Mesleme’yi göndermek suretiyle onun mal
varlığının yarısına elkoymuş ve hazineye intikal ettirmiştir..
Aynı şekilde iyi namaz kıldırmadığı şeklinde hakkında şikâyet bulunan
Sa‘d b. Ebû Vakkas, yine Muhammed b. Mesleme’nin tahkikatından sonra
Kûfe valiliğinden alınmış, sahip olduğu malın yarısına da el konulmuştur.
Benî Tağlib Hıristiyanlarından bir Arap, kendisinden yılda iki defa vergi
almaya kalkışan Irak ve Suriye vergi memurunu şikâyet etmiş, yapılan
incelemenin ardından halifenin emriyle bu uygulama iptal edilmiştir.
Hz. Ömer’in; “Fırat kıyısında bir deve helak olsa, Allah bunu Ömer’den
sorar diye korkarım” sözleri, onun sorumluluk duygusunu en güzel ifade
eden tarihî bir cümledir. Onun bu hassasiyetini Mehmet Akif Ersoy şiir diline
şöyle aktarmıştır:
Kenar-ı Diclede bir kurt aşırsa bir koyunu.
Gelir de Adl-i ilâhî sorar Ömer’den onu!