Hz. Peygamber, yumuşak huylu ve hoşgörülü olduğu kadar azimli ve
cesurdu. Mekke döneminde İslâm’ın yayılmasını engellemek için akla
gelmedik zorluklarla karşılaştı. Fakat o, bunlardan yılmadı, engelleri azim ve
cesaretiyle aştı. Hz. Ali diyor ki: “Savaşlarda Hz. Peygamber kadar düşmana
yaklaşan bir kişi olmazdı, ne zaman savaş kızışıp da darlansak ona
sığınırdık.” Hz. Enes de: “Başımız dara düşünce Peygamber Efendimizle
korunurduk” diyor. Yine Hz. Enes, Peygamberimizin cesaretiyle ilgili ilginç
bir örnek anlatır: Bir gece Medineliler bir gürültü ile sarsılmışlar, korku
içinde ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Peygamber Efendimiz, ashâbını
korkutan bu gürültüyü işitince kılıcını almış, bir ata binerek gürültünün
duyulduğu tarafa tek başına gitmiş, olayı inceledikten sonra geride kalan
Medinelilerin yanına dönüp korkulacak bir şey olmadığını söyleyerek onları
rahatlatmıştı. (Müslim, “Fedâil”, 48.)
Uhud Savaşında bazı Müslüman askerlerin disiplinsizliği sebebiyle
meydana gelen karışıklıkta 70 şehit verilmesine rağmen Hz. Peygamber
dağılan askerlerini toplayarak düşmanı durdurmuş ve Mekkelileri
dönemeyecekleri bir yere kadar takip etmişti. Hz. Peygamber’in bu azmi
karşısında düşman geri dönme cesaretini gösteremedi. Benzer bir gelişme de
Hevazin Savaşı’nda yaşanmıştır: Hz. Peygamber, ilk hücumda neye
uğradığını şaşırarak dağılan İslâm ordusunu, “Dağılıp kaçmayın! Buraya
gelin…Ben Allah’ın Resûlüyüm!..” diyerek etrafında toplamış ve yeni
taktiklerle parlak bir zafer kazanmıştır. Bu olaya şahit olan bir sahabi şöyle
diyor: “Şehâdet ederim ki Allah Resûlü, bir adım bile gerilemedi. Savaş vahşi
bir yangın gibi yayıldığı zaman hepimiz Peygamber Efendimizin çevresine
sığındık.”
Peygamber Efendimiz, zulmün, haksızlığın, baskı, şiddet ve saldırganlığın
önünde asla eğilmedi, korkmadı, yılmadı. Zulme ve haksızlığa karşı azim,
kararlılık ve cesaretle, kahramanca mücadele etti, Müslümanlığın önündeki
engelleri aştı.