Peygamber Efendimiz, yumuşak huyluydu, ağırbaşlı ve sabırlıydı; öfkesine
galip gelir, intikam fikrinden uzak dururdu. Zira Yüce Allah, onu, kaba ve
katı yürekli olmaktan uzaklaştırmış, insanları bağışlamayı, doğru yola
ulaşmaları için onlara dua etmeyi öğretmişti. (Âl-i İmrân, 3/159)
Sevgili Peygamberimiz, kadın-erkek, genç-yaşlı, zengin-fakir herkese eşit
davranır, kimseye ayrıcalık yapmazdı. Namaz kılarken, çocuklar secdede
omuzuna tırmansalar da onları azarlamazdı. Omuzunda iz bırakacak derecede
onu sarsarak devesine erzak yüklenmesini isteyen bedeviyi bile yumşaklıkla
karşılamış, kolaylıkla isteğini yerine getirmişti. Zaman zaman İslâm’ın özüne
aykırı soru soranları da soğunkkanlılıkla dinler, onlara uygun cevaplar
verirdi. Duygularına hâkimdi. Rastgele ve tepkisel davranmaz, sözü
düşünerek söyler, işi tartarak yapardı. Tatsız gelişmeler karşısında rahatsız
olsa bile bunu dışarıya yansıtmazdı. O: “Güçlü kişi, güreşte hasmını yenen
değil, öfkelenince öfkesini yenebilendir” buyuruyordu.
Hz. Peygamber, risaletle görevlendirildikten sonra müşriklerin türlü baskı
ve eziyetlerine maruz kaldı. Öte yandan inkârcılar ona büyücü, şair ve deli
diye iftira attılar. Peygamberliğin onuncu yılında Tâif’ten dönerken taşlayıp
hakaret ettiler. Kısacası Hz. Peygamber, sıradan bir insanın asla
dayanamayacağı bu tür sıkıntılar karşısında sabırlı, fedakâr ve cesur
davranmayı bildi.
Peygamber Efendimiz, sabırlı olduğu kadar şükür sahibiydi de. Allah’ın
ihsan ettiği sayısız nimetlere karşı şükretmeyi bir görev bilirdi. Çünkü Yüce
Allah, kendisine şükredilmesini, nankörlük edilmemesini belirtiyor;
şükretmenin, nimetlerin artmasına vesile olacağını bildiriyordu. (Bakara
2/152-153)
Allah Resûlü (s.a.v), sürekli Allah’a şükrederdi. Bir gece kalkıp namaza
durdu. Uzunca bir süre namazda kaldı. Bu durum, Hz. Âişe’nin dikkatini
çekti ve “Ey Allah’ın Resûlü! Senin geçmiş-gelecek tüm günahların
affolunmuşken namazı bu denli uzatmanın sebebi nedir?” diye sorduğunda
Hz. Peygamber “Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı?” cevabını verdi.
Allah’a gereği gibi şükretmesini bilmeyenler, insanlardan gördüğü iyiliklere de
teşekkür etmezler. İnsanlardan gördüğü iyiliğe karşı teşekkür etmeyenler de
Allah’a gereği gibi şükretmezler. Sevgili Peygamberimiz, hem Allah’a
şükreden hemde gördüğü iyilikler karşısında insanlara teşekkür eden yüksek
bir ahlâkî kişiliğe sahipti.