Bedir Savaşı'ndan sonra Mekkeliler hem intikam almak hem de Suriye
kervan yolunu tehdit altından kurtarmak için harekete geçtiler. Kureyşliler,
Bedir'de sadece kendi mensuplarından oluşan orduyla Müslümanlara
yenilmişlerdi. O nedenle, mezkûr kervandan elde edilen kârı Müslümanlara
karşı asker toplamak için harcamaya karar verdiler. Bedir savaşında esir
edilip daha sonra Hz. Peygamber'in karşılıksız olarak salıverdiği şair Ebû
Azze'nin de aralarında bulunduğu dört kişilik bir heyeti Mekke çevresindeki
Sakîf, Kinâne ve diğer Arap kabilelerinden asker toplamak için
görevlendirdiler. Sonunda 2.000’i ücretli asker olmak üzere toplam 3.000
kişilik bir kuvvetle Ebû Süfyan'ın komutasında Medine'ye doğru hareket
ettiler. Orduda iki yüz at ve altı veya yedi yüz zırhlı asker ve üç bin de deve
vardı.
Hz. Peygamber, Mekkelilerin bu hazırlığından haberdar oldu. Ayrıca
konuyla ilgili Huzâalı Amr b. Sâlim de kabilesinden bir grup adamla gelerek
Kureyş ordusu hakkında Hz. Peygamber'e bilgi verdi. Hz. Peygamber,
Mekke'den hareket eden ordu hakkında bilgi toplamak üzere Enes b. Fedâle
ile kardeşi Mu'nis'i görevlendirdi. Bu iki görevli Medine'nin güneybatısında
yer alan Akîk vâdisinde gelen orduyu gözetleyerek onların sayısı, durumu ve
konak yerleri hakkında bilgi getirdiler. Hz. Peygamber daha sonra Hubâb b.
Münzir'i düşman kuvvetlerinin sayısı ve hazırlıkları hakkında bilgi
toplamakla görevlendirdi ve ondan, elde ettiği bilgileri sadece kendisine
aktarmasını istedi. Hubâb düşman askerlerinin arasına girerek bu görevini
başarıyla yerine getirdi. Hz. Peygamber bu bilgileri değerlendirdi.
Hz. Peygamber Müslümanları toplayarak ne yapılması gerektiğini istişare
etti. Çoğunluğun isteği meydan savaşı olunca Hz. Peygamber de düşmanı
Medine dışında karşılamaya karar verdi. Cuma namazından sonra halka bir
konuşma yaptı ve sabırlı oldukları takdirde zafer elde edeceklerini bildirdi.
İkindi namazı kılındıktan sonra Medine'nin kenar semtlerinde oturan
Müslümanlar hazırlıklarını tamamlayarak Mescid-i Nebevî'de toplanmaya
başladılar. Hz. Peygamber, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'le birlikte evine
geçerek zırhını giydi, kılıcını kuşandı ve miğferini başına geçirdi.
İslâm ordusu geceyi Şeyheyn'de geçirdi. Hz. Peygamber hem şehrin ve
hem de ordunun korunması için gerekli önlemleri aldı. İslâm ordusu 7 Şevval
3/ 23 Mart 625 Cumartesi sabahı erkenden Medine'nin kuzeyinde ve şehre bir
saatlik mesafede bulunan Uhud dağına vardı. Sabah namazı burada kılındı.
Ordu arkasını dağa verip, Ayneyn'i soluna ve güneşi de sırtına alarak
Medine'ye karşı saf tuttu. Abdullah b. Übey "Ben meydan savaşına taraftar
değildim. Medine'den çıkılmamasını istedim. Muhammed çoluk çocuğun
sözüne uydu da bizim sözümüze itibar etmedi" diyerek üç yüz adamı ile
birlikte Medine'ye döndü. Bu hareketten sonra İslâm ordusunun sayısı yedi
yüze düştü. Orduda yüz zırh vardı. Hz. Peygamber ordusunu savaş düzenine
koydu ve sancağı Mus'ab b. Umeyr'e verdi. Ayrıca öndekilere, sağ, sol
kanatlara ve geridekilere ayrı ayrı komutan tayin etti. Orduya hitabede
bulundu. Düşmanın cephe gerisinden saldırmasını ve İslâm ordusunu arkadan
vurmasını önlemek için Abdullah b. Cübeyr komutasındaki elli okçuyu Uhud
dağının karşısındaki Ayneyn tepesine (daha sonra buraya "Cebelü'r-Rumât"
yani Okçular Tepesi de denilmiştir) yerleştirdi. Hz. Peygamber, bu okçulara,
İslâm ordusu üstünlük elde etse dahi, ikinci bir emre kadar, ne olursa olsun
kesinlikle yerlerinden ayrılmamalarını, şayet düşman süvarileri arkadan
saldırırsa, ok atmalarını emretti.
Bedir gibi Uhud Savaşı da mübâreze şeklinde başladı. Kureyş ordusundan
ileri atılan ordu sancaktarı Talha b. Ebû Talha'yı Hz. Ali, ondan sonra
meydana çıkan Osman b. Ebû Talha'yı da Hz. Hamza öldürdü. Daha sonra
savaş kızıştı. İslâm ordusu düşmanın ordu merkezine kadar ilerledi. Savaşın
ilk safhasında düşman yirmiden fazla ölü verdi. Sağ ve sol kanat komutanları
çekilmek zorunda kaldılar. Savaş Müslümanlar tarafından kazanılmış
görünüyordu. İslâm askerleri düşmanı kovalarken savaş alanından
uzaklaştılar ve daha sonra da düşmanın bıraktığı eşyaları toplamaya
başladılar. Abdullah b. Cübeyr'in idaresindeki okçular düşmanın
bozulduğunu ve Müslümanların galip geldiğini görünce ganimetten mahrum
olmamak amacıyla yerlerini terkettiler. Müslümanları arkadan vurmak için
fırsat kollayan Halid b. Velid okçuların azaldığını görünce derhal harekete
geçti. Yerlerinden ayrılmayan Abdullah b. Cübeyr ve on arkadaşı müşriklerle
çarpışa çarpışa şehit düştüler. Sonunda Halid b. Velid Ayneyn tepesinin
doğusundan Müslüman ordusunun arkasına sarktı ve ganimet toplamakta
olan Müslüman askerler üzerine ani bir baskın yaptı. Bunu gören Kureyş
ordusu da geri dönerek Müslümanlara saldırdı. İki ateş arasında kalan
müslümanlar paniğe kapıldılar ve savaş düzenleri bozuldu. Saflar bozulmuş,
Müslümanların bir kısmı da silahlarını bırakmıştı. Tekrar silaha sarılıp
çarpışmaya başladılar. Hz. Hamza'yı öldürmek için fırsat kollayan Vahşî b.
Harb emeline savaşın bu safhasında ulaştı.
Önünde bulunan çukura düşmesi sonucu Hz. Peygamber yaralandı.
Çarpışma sırasında da yüzünden yaralanmış, dişlerinden bazıları kırılmıştı.
Bir grup sahâbî Hz. Peygamber'in etrafında halka oluşturarak onu korudular.
Mus'ab b. Umeyr'in şehit düşmesi üzerine Hz. Peygamber sancağı Hz. Ali'ye
teslim etti. İçlerinde Hz. Fâtıma ve Hz. Âişe'nin de bulunduğu on dört
Müslüman kadın savaş alanına yiyecek ve su getirdiler; yaralıların tedavisi ile
ilgilendiler.
Hz. Peygamber az sayıda ashabıyla Uhud Dağı'na sığındı. Ebû Süfyan,
"Savaş sırayladır. Bu gün Bedir savaşına bedeldir" dedi. Hz. Ömer "Evet
ama eşit değiliz. Zira bizim ölülerimiz cennette; sizin ölüleriniz ise
cehennemdedir" şeklinde cevap verdi. Ebû Süfyan "Gelecek yıl sizinle
Bedir'de buluşalım ve savaşalım" dedi. Hz. Peygamber'in emriyle Hz. Ömer
"Olur, inşAllah" şeklinde cevap verdi. Ebû Süfyan bu konuşmadan sonra
arkadaşlarının yanına döndü. Kureyş ordusu daha sonra savaş alanını
terkederek, Mekke'ye doğru ilerlemeye başladı. Hz. Peygamber onların
Medine üzerine saldırıp saldırmayacaklarını izlemek üzere Sa'd b. Ebû
Vakkas'ı ya da Ali b. Ebû Tâlib'i görevlendirdi.
Müşrikler tarafından Hanzale b. Ebû Âmir dışındaki şehitlerin hepsine
işkence yapıldı. Vahşî, Hz. Hamza'nın ciğerini sökerek Ebû Süfyân’ın eşi
Hind bint Utbe'ye götürdü. Hind ciğerden bir parçayı ağzına alarak çiğnedi,
sonra geri çıkardı. Vahşi'ye mükâfat olarak zinet eşyalarını verdi. Hz.
Peygamber affı tercih etti ve sonraki yıllarda kimseye misilleme yapmadı.
Hz. Peygamber'in halası Safiyye, kardeşi Hamza'nın şehit edildiğini duyunca
savaş alanına geldi, kardeşine çok üzüldü, dua ve istiğfarda bulundu.
Uhud savaşında Müslümanlar yetmiş şehit vermişler, ama düşmana teslim
olmamışlardır. Bu savaşta müşrikler yirmi iki ölü vermişlerdir.
Kur’ân-ı Kerim'de Uhud Savaşı hakkındaki ayetlerden bazılarında
müslümanların yara aldığı, fakat buna karşılık müşriklerin de yara aldığı (Âl-i
İmrân 3/140), iş konusunda tartışıp isyan ettikleri, arkalarından çağırırken bazı
mü'minlerin kimseye bakmadan kaçtıkları (Âl-i İmrân 3/153, 154), belirtilmiştir.
Müslümanların, başkalarını iki kat uğrattığı musibete kendileri uğrayınca "Bu
nasıl oldu?" dedikleri haber verilmekte ve buna karşı Hz. Peygamber'in "Bu
kendinizdendir" cevabını vermesi istenmektedir ( Âl-i İmrân 3/165). Resûlüllah
ölse veya öldürülse bile Müslümanların savaş meydanında ve İslâm'da sebat
etmeleri gerektiği (Âl-i İmrân 3/144) belirtilmektedir.
Okçuların verilen emre uymamaları can kaybına sebep olmuştur. Bu da
zaferin sabırla ve komutanın emirlerine itaatle elde edileceğini
göstermektedir. Ganimet elde etme arzusu, Allah rızasını kazanmanın ve Hz.
Peygamber'e itaatın önüne geçmemelidir. Bunun aksine uygulamalar
yenilgiye yol açmıştır. Müslümana gevşeklik, ümitsizlik yakışmaz.