İslâm gerçek anlamda barış dinidir. 610 yılından önce savaşların hiç eksik
olmadığı Arabistan’da İslâm’dan sonra eski dönemdeki gibi savaşlar olmadı.
“Ey inananlar hep birlikte barışa yönelip dâhil olun. Şeytanın peşine
takılmayın, çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır.” (Bakara 2/208) Hz.
Peygamber de hem Mekke ve hem de Medine döneminde insanları ikna
yoluyla ve Kur’ân okuyarak İslâm'a davet etmiştir. Dolayısıyla onun
etrafında oluşan topluluk, zor kullanılarak bir araya getirilen insanlardan
değil, hür iradeleriyle İslâm'ı seçen kimselerden oluşmuştur.
İslâm'ın Mekke döneminde on üç sene İslâm’a, onu getiren elçiye ve
müslümanlara düşmanlık eden, işkence yapan ve şiddet uygulayanlara aynı
yolla karşılık verilmemiş ve onlardan intikam alma yoluna gidilmemiştir. Mekke
döneminde nâzil olan Kur’ân-ı Kerim âyetlerinde Hz. Peygamber'e ve
inananlara sürekli sabır tavsiye edilmiştir (Nahl 16/127, Şura 42/43, Ahkaf,
46/35, Müzzemmil 73/10).
Medine döneminde, Hz. Peygamber, savaşmak zorunda kalmıştır.
Müşriklerle ilişkilerde olduğu gibi, hicretin ikinci yılından sonra
Müslümanlarla Yahudiler ve Hristiyanlar arasındaki ilişkilerde de savaşlar
önemli yer tutmaktadır.
Savaşa izin verilmesinin en önemli sebebi Müslümanların canlarını,
mallarını ve namuslarını korumalarına imkân tanımaktır. Cihada izin veren
âyet-i kerîmelerde mü'minlerle savaşıldığı, zulme uğradıkları, sadece Allah'a
inandıkları için haksız yere yurtlarından çıkarıldıkları ifade edilmekte ve
bütün bu sebeplerden dolayı kendilerine savaş konusunda izin verildiği
açıklanmaktadır(Hac 22/39-41).