İslâm’ın yayılması engellenip Müslümanlara yönelik baskılar artınca Hz.
Peygamber, nübüvvetin 5. yılında (M. 615) Müslümanların bir kısmını
Habeşistan’a göndermeye karar verdi. Habeşistan’da adil olduğu bilinen bir
hükümdar vardı. Hicret süreci yaklaşık iki yıl devam etti. İmkân bulan
Müslümanlar peyderpey Habeşistan’a gittiler.
Habeşistan’a hicret eden Müslümanların çoğu Mekke’nin saygın
ailelerine mensup insanlardan meydana geliyordu. Hz. Peygamber, bir
taraftan Müslümanların maruz kaldıkları baskıları hafifletmeye çalışırken bir
taraftan da müşriklerin Müslümanlara yönelik baskılarını azaltmalarını
sağlamak amacıyla Habeşistan’a hicreti mücadele aracı olarak kullandı.
İlk göç edenler, onbiri erkek dördü kadın olmak üzere onbeş kişiden
oluşuyordu. Bunlar arasında Hz. Peygamber’in damadı Hz. Osman ile kızı
Rukıyye de vardı. Daha sonra hicret edenlerle birlikte Habeşistan’a giden
Müslümanların sayısı yüzü aştı.
Hz. Peygamber’in Habeşistan’a gönderdiği Müslümanlar arasında, ailesi
tarafından baskı görmeyen Cafer b. Ebû Tâlib ve eşi Esma bint Umeys de
bulunuyordu. Bu da hicret edenlerin sadece baskıya maruz kalanlar arasından
seçilmediğini gösterir.
Mekkeliler Habeşistan’a giden Müslümanları orada da rahat bırakmadılar.
Habeşistan’a heyet gönderip Habeş hükümdarı nezdinde girişimde bulunarak
Müslümanların iade edilmesini sağlamaya çalıştılar. Ancak Habeş hükümdarı
Müslümanlarla görüşmeden karar veremeyeceğini söyledi. Müslümanları
temsilen Cafer b. Ebû Tâlib Necaşi ile yaptığı görüşmede şunları söyledi:
“Ey Hükümdar! Biz cahiliye karanlıkları içinde yüzen bir kavimdik.
Putlara tapar, ölü hayvan eti yer, günah işlerdik. Akrabalarla ilişkiyi keser,
komşulara kötü davranırdık. Aramızda güçlü olanlar zayıfları ezerdi. Allah
bize aramızdan soyunu, doğruluğunu, güvenilirliğini ve iffetini bildiğimiz bir
elçi gönderinceye kadar bu şekilde yaşamaya devam ettik. Allah’ın elçisi,
bizi Allah’ı birlemeye, O’na ibadet etmeye, bizim ve atalarımızın O’nun
dışında ibadet ettiğimiz putları ve taşları terk etmeye davet etti. Bize doğru
söylemeyi, emaneti yerine getirmeyi, akrabaları ziyaret etmeyi, komşulara iyi
davranmayı; haramlardan sakınmayı ve insanları öldürmemeyi emretti. Bize
kötü ve günah fiiller işlemeyi, kötü söz söylemeyi, yetimlerin malını yemeyi,
iffetli kadına iftira etmeyi yasakladı. Allah’a ibadet etmeyi ve O’na herhangi
bir şeyi ortak koşmamayı, namaz kılmayı, zekât vermeyi ve oruç tutmayı
emretti. Onu tasdik ettik, ona inandık ve Allah’tan getirdiği mesajlar
doğrultusunda ona uyduk. Böylece sadece Allah’a ibadet ettik ve O’na hiçbir
şeyi ortak koşmadık. Bize haram kıldığını haram, helal kıldığını helal kabul
ettik. Yüce Allah’a ibadetten ayrılıp eskisi gibi putlara tapmamız ve daha
önce helal gördüğümüz kötülükleri helal görmemiz için kavmimiz bize
düşmanlık yaptı. Bizi işkencelere maruz bıraktılar ve dinimizi terk etmemiz
hususunda baskı yaptılar. Mekkeliler bize zulmedince ve baskılarını artırıp
dinimizi yaşamamıza izin vermeyince senin memleketine geldik. Birçok
hükümdar arasından seni seçtik ve sana komşu olmayı tercih ettik. Senin
yanında zulme uğramayacağımızı umarak geldik ey hükümdar!”
(İbn Hişâm, I, 358-359).
Hz. Peygamber Habeşistan’ı kalıcı bir yurt yapmak düşüncesiyle
Müslümanları oraya göndermemişti. Amacı, baskıya maruz kalan
Müslümanların sıkıntılarını hafifletmek ve Mekkeli müşrikleri baskı yapmaktan
vazgeçirmekti. Habeşistan’a gidenler arasında Kureyş liderlerinin
çocuklarından çok sayıda kimse vardı. Bu durum Habeşistan hicretinin, aynı
zamanda müşrikleri Müslümanlara baskı yapmaktan vazgeçirme amacı da
taşıdığını söylememize imkân vermektedir.