Mevlid, İslâm edebiyatı ve sanatında Hz. Peygamber’in doğum
yıl dönümünde yapılan merasimlere isim olmasının yanı sıra bu
törenlerde okunmak üzere yazılmış eserlerin de ortak adıdır.
İslâm dünyasında ilk mevlid merasimlerinin, Mısır’da Fâtımîler devrinde MuîzLidînillah döneminden (972-975) itibaren düzenlenmeye başladığı ifade
edilir. Halkın da katılımıyla görkemli ve parlak merasimlerle ilk mevlid
töreni, Erbil Atabeglerinden “Muazzam” lâkabıyla tanınmış
Muzafferüddin Kökböri devrinde 1207 yılında yapılmış; bu törende
Endülüslü ünlü hadis bilgini İbn Dihye, İslâm edebiyatında ilk mevlid
kitabı kabul edilen et-Tenvîr fî mevlidi’s-sirâci’l-münîr adlı eserini
Atabeg’e takdim etmiştir.
Osmanlı Devleti’nde ilk resmî mevlid merasimlerinin Sultan III. Murad
zamanında 1588’de başlatıldığı ve devlet protokolünde yer aldığı kaydedilir.
Bu kutlamalar Osmanlı Devleti’nin sonuna kadar devam etmiştir.
Türk edebiyatında Hz. Peygamber sevgisi yoğun bir şekilde işlenmiş,
çoğunlukla manzum olarak 200 civarında mevlid yazılmıştır. Ancak Bursa’da
Emîr Sultan’a mensup bir mutasavvıf olan Süleyman Çelebi’nin 1409 yılında
tamamladığı, Vesîletü’n-necât (kurtuluş yolu) adlı manzume, özellikle dilinin
sadeliği nedeniyle, yüzyıllar boyu büyük bir ilgi ile okunmuştur. Mesnevî
tarzında ve “fâilâtün fâilâtün fâilün” vezniyle yazılmış olan eser bir münâcât
ile başlar ve özetle âlemin yaratılış sebebi, Hz. Peygamber’in ruhunun
yaratılışı, Muhammedî nûrun intikali, onun doğumu sırasında meydana gelen
olağanüstü halleri, onun övülmesi, mucizeleri, mi‘râcı, hicreti ve vefatı gibi
konuları içine alır.
Mevlidin başta Hz. Peygamber’in doğum yıldönümü (mevlid kandili),
mübarek gün ve geceler (kandiller) olmak üzere ölüm, doğum, sünnet,
evlenme, hac ibadetini yerine getirme vb. sevinç ve üzüntülerin birlikte
paylaşılması için düzenlenen toplantılarda okunması gelenek haline gelmiştir.
Eserin bizzat Süleyman Çelebi ve Sinâneddin Yûsuf (ö. 1565) tarafından
bestelenmiş olabileceği tahmin edilmekte ise de XVII. yüzyılda Bursa’da
yaşamış Sekban adlı mûsikişinas tarafından bestelendiği kaynaklarda kesin
olarak ifade edilmiştir. Bu beste XIX. yüzyılın sonlarına doğru unutulmuş,
günümüzde ise “bahirlerin belli makamlar çerçevesinde irticâlen okunması”
gibi bir gelenek oluşmuştur.
Mevlidin her bölümü (bahir) mevlidhan denilen bir kişi tarafından,
bahirler arasındaki tevşîhler de tevşîhhan grubunca okunur. Eskiden, bir aşr-ı
şerif veya tevşîhin (bazan ikisinin birden) okunmasından sonra mevlidhanın
da bir kaside okuyarak bahre başlaması gibi bir âdet vardı. Bahirlerde
monotonluğa yer vermemek amacıyla çeşitli makam geçkileri yapılır, giriş
seyirleri ile karar seyirleri de farklı makamlarda gerçekleşir.
Gelenek haline gelmiş şekliyle, mevlid bahirlerinin giriş ve karar
seyirlerinde şöyle bir sıralama takip edilir:
a) “Allah adın zikredelim evvelâ” mısraı ile başlayan “Münâcât” veya
“Tevhîd” bahrine “sabâ” ile girilir. Çeşitli geçkiler yapıldıktan sonra
“hüseynî” ile karar verilir.
b) “Hak Teâlâ çün yarattı Âdem’i” mısraıyla başlayan “Nûr” bahrine “hicaz”
ile girilir ve bu bahre “rast” makamıyla karar verilir.
c) “Âmine hâtun Muhammed ânesi” mısraıyla başlayan “Velâdet” bahrine
“rast” makamı ile girilir ve sonunda da “segâh” karar verilerek okunacak
salât ü selâma zemin hazırlanır.
d) “Yaradılmış cümle oldu şâduman” mısraıyla başlayan “Merhabâ” bahrine
“hüseynî” ile girilir, “segâh” veya “hüzzâm”la karar verilir.
e) “Söyleşirken Cebrail ile kelâm” şeklinde başlayan “Mi‘râc” bahrine
“hüzzâm” makamıyla girilir ve bu bahirde de “uşşak” ile karar verilir.
f) “Yâ İlâhî ol Muhammed hakkiçün” mısraı ile başlayan “Dua” bahrine
“uşşak” ile girilir. Bu bölüm de hüseynî ile karar verip hep bir ağızdan
okunan “Rahmetullâhi aleyhim ecmaîn” duasıyla son bulur. Okunan
mevlid, duanın ardından bir aşr-ı şerif kıraati ve nihayet yapılan dua ile
sona erer.
Türk din mûsikisinde öteden beri mevlidhanlıkla şöhret bulmuş pek çok
mûsikişinas yetişmiştir.
Son dönem mevlidhanları arasında Hâfız Sâmi, Hâfız
Kemal, Hâfız Burhan, Mecit Sesigür, Esat Gerede, Ali Üsküdarlı, Hüseyin
Sebilci, Kâzım Büyükaksoy, Zeki Altun, Kâni Karaca günümüz
mevlidhanları arasında ise Halil İbrahim Çanakkaleli, Fevzi Mısır, Aziz
Bahriyeli, Emin Işık, özellikle belirtilmelidir.
Mevlüd manzûmesi son devir hattat ve mûsiki şinaslarından Kemal
Batanay tarafından yeniden bestelenmiş, Kâni Karaca’nın meşkettiği bu
bestenin notası henüz neşredilmediğinden okunması yaygınlaşmamıştır.