Kurban Yükümlülüğü

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ders Hocası

  • Hocanın Biri
  • *******
  • Join Date: Eki 2016
  • Yer: Hatay
  • 63863
  • +526/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Arslaner
Kurban Yükümlülüğü
« : 09 Ocak 2018, 09:50:07 »
Önemli bir ibadet olan kurbanın dinî-şer’î hükmü konusunda mezhepler
arasında görüş ayrılığı bulunmaktadır. Bu ibadetle mükellef olmak için
aranan şartları taşıyan kimselerin kurban bayramında kurban kesmesi, Hanefî mezhebindeki hâkim görüşe göre vacip iken, diğer mezheplerin çoğunluğuna göre müekked/kuvvetli sünnettir.

Hanefîler başlıca şu delillere dayanarak kurban kesmenin vacip olduğunu
söylemişlerdir:
1- Hz. Peygamber’e hitap eden ve gereklilik bildiren “O halde Rabbin için
namaz kıl ve kurban kes!” (el-Kevser 108/2) buyruğu,
diğer Müslümanları da kuşatmaktadır.

2- Söz gelimi “İmkânı olduğu halde kurban kesmeyen kimse bizim
mescidimize yaklaşmasın!”
(İbn Mâce, “Edâhî”, 2);

“Ey insanlar! Her sene her ev halkına kurban kesmek vaciptir.”
(Ebû Dâvûd, “Edâhî”, 1; Tirmizî, “Edâhî”, 18)

gibi birçok hadis-i şerif, kurbanın gerekli olduğunu ifade etmektedir.

3- Hz. Peygamber, hicretin ikinci yılında meşru kılınmasından itibaren hiç
aksatmadan her yıl kurban kesmiştir.

Kurban bayramı günlerinde kurban kesmenin müekked sünnet olduğunu
söyleyen diğer mezhepler ve müctehitler ise şu delilleri ileri sürmüşlerdir:

1- “O halde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes!”
(el-Kevser 108/2) ayeti,
hem muhatabı hem de talep edilen konu bakımından başka şekillerde de
anlaşılmaya açıktır. Böyle bir ihtimal var iken vacip hükmü konulamaz.

2- Hz. Peygamber bu ibadetin kendisine farz, fakat ümmetine nâfile olduğunu bildirmiştir.
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 231)

3- Hz. Peygamber’in “Sizden kim kurban kesmek isterse…”
(Müslim, “Edâhî”, 39, 41) cümlesiyle başlayan kimi ifadelerinden bunun bağlayıcı olmadığı sonucu çıkarılabilir.

4- Bazı sahabîler, kurban kesmenin vacip olmadığını belirtmişlerdir.
Böyle farklı yaklaşımlara rağmen bütün mezhepler, kurbanın son derece
önemli bir ibadet olduğunu vurgulamaktan geri durmamışlardır. Ona sünnet-i müekkede diyenler de bunun herhangi bir sünnet gibi algılanmaması gerektiğini, dolayısıyla terk etmenin hoş karşılanmayacağını belirtmişlerdir.

Hatta bu duyarlılığı ifade etmek için bazı müctehitler, kurban kesmenin
“vacip bir sünnet” olduğunu söyleyerek ilginç bir hüküm terimi de
geliştirmişlerdir.

Hükmünü vacip olarak tespit eden Hanefîlere göre kurban ibadetiyle
yükümlü olmak için şu beş şartın var olması gerekmektedir:

1- Müslüman olmak,
2- Hür olmak,
3- Aklı yerinde ve büluğa ermiş olmak,
4- Mukîm olmak yani seferî (yolcu) olmamak,
5- Dinen zengin sayılacak ölçüde belli bir malî güce sahip olmak.

Bu şartlardan son ikisi üzerinde biraz duralım.
Yolculuk hali zaten kendi başına birçok sıkıntıyı içerdiğinden
Müslümanlar bu haldeyken kurban kesmekle yükümlü tutulmamışlardır.
Çünkü yolculuk halindeyken kurbanlık aramak, kesimini gerçekleştirmek,
etini ve derisini değerlendirmek, dağıtımını sağlamak ayrı bir zorluk
getirecektir. Diğer taraftan yolculuk, birçok sürprize açık olabileceğinden
genellikle para harcama konusunda ayrı bir özeni de gerektirir. İşte bu ve
benzeri gerekçelerle yolcu olanlar üzerinde kurban kesmek yükümlülüğü
bulunmamaktadır. Bununla birlikte şartları uygun olanlar veya bir şekilde
imkân bulabilenler seferî iken de bu önemli ibadeti edâ edebilirler.

Kurban kesme sorumluluğu için gerekli olan zenginlik şartına gelince,
bunun ilkesel olarak zekât ve fıtır sadakasında aranan zenginlik ölçüsüyle
aynı olduğunu belirtmeliyiz. Yani kişinin borçlarından ve aslî ihtiyaçlarından
başka nisap miktarına ulaşan bir malî değere, daha somut ifadesiyle en az 20 miskal (85 gr.) altın veya bunun değerine denk bir paraya ya da mala sahip olması, o kişinin dinen zengin olduğu anlamına gelir. İşte bu ölçüde bir mal varlığı olan kimse, diğer şartları da tamamlıyorsa kurban kesmek ile sorumlu olur.

Yalnız burada söz konusu olan malda, zekâtta aranan şu iki şart aranmaz:

1- Malın üzerinden bir kamerî yılın geçmiş olması,
2- Malın nâmî yani artıcı olması.

Buna göre, daha önce yokken kurban bayramının ilk üç gününde
yukarıdaki nisab değerine ulaşan bir mala sahip olanlar, o günler içinde
kurban kesmekle mükellef olurlar.

Üzerinden yıl geçmemiş böyle bir nisap, nisab-ı istiğna yani ihtiyaçsızlık ölçüsü olarak isimlendirilmiştir. Her ne kadar nisab-ı ğınâya ulaşmamış yani üzerinden epey bir süre geçerek zenginliği kesinleşmemişse de, buna bile sahip olamayanlara göre bu kişi yine de varlıklı sayılacağından, bunu yoksul Müslüman kardeşlerine yansıtması istenmiştir.

Günümüzde yolcu olanlar veya tatile gidenler için kurban kesme yükümlülüğü değişmiş olabilir mi?

Kural itibariyle bir değişiklikten söz edilemez. Çünkü yolculuk yolculuktur
ve yolculuğun bizzat kendisi hükmün illetidir yani gerekçesidir. Gerekçe
mevcut olduğu sürece hüküm de bulunur. Fakat günümüzde vekâlet yoluyla
kurban kesme işlemlerinde bir hayli tecrübe ve başarı kazanıldığı göz önüne
alınırsa, kurban bayramını yolcu olarak geçirecek olanların, güven veren
organizasyonlar aracılığıyla kurban ibadetini yerine getirmeleri de hesaba
katılmalıdır. Bayramları, sıla-i rahim, yardımlaşma ve dayanışma aracı değil
de tatil vesilesi edinmenin, Müslüman duyarlılığıyla asla bağdaşmayacağı
unutulmamalıdır.