İslam İnanç Esasları - Ünite 3: Allah İnancı - Çözümlü Sorular

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ders Hocası

  • Hocanın Biri
  • *******
  • Join Date: Eki 2016
  • Yer: Hatay
  • 63863
  • +526/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Arslaner
Allah’IN VARLIĞI

1. Allah (cc)’ın varlığının İslam’daki yeri nedir?
Cevap: Allah’ın varlığı, varlık türlerinin en üst
mertebesini ilgilendirmesi nedeniyle kendine özgü bir
nitelik taşır. O’nun zâtı duyularla idrak edilemediği için,
Allah’ı kanıtlamak ancak O’nun dışındaki varlıklardan
hareketle mümkün olabilir. Bu nedenle Allah’ın varlığına
inanmak, zihinsel faaliyette bulunmanın yanında gönlün
harekete geçirilmesi ve iradenin eğitilmesiyle
mümkündür. İmanın asıl değerini de bu teşkil eder. Şayet
bu konunun matematik ispatı mümkün olsaydı, ceza ve
mükafatı gerektiren bir önemi de olmazdı. Nitekim
Kur’anda, inancın duyularla idrak edilemeyen mutlak
varlığa kayıtsız şartsız bağlılığı esas alan bu yönü, “gayba
iman” olarak belirtilmiş ve müminlerin özelliklerinden
sayılmıştır. (el-Bakara 2/3)

2. İsbat-ı Vacip nedir?
Cevap: İslam’da Allah’ın varlığını ispatlamak için yapılan
tüm faaliyetlere “isbâtı vâcip” denir. İslam âlimleri isbât-i
vâcib’in gerekliliğini imanda taklitten tahkike yükselme,
yani körü körüne bağlanmaktan bilinç seviyesine
yükselme ihtiyacı ile açıklarlar. Ayrıca iman konusunda
zihne gelebilecek şüpheleri gidermek için de buna
gereksinim duyulduğunun altını çizerler. Öte yandan
insanların Allah’ın varlığının ispatına duydukları ihtiyaç,
karakterlerine ve yetişme tarzlarına göre değişir. İnanmak
için herhangi bir delile ihtiyaç duymayan insanlar yanında
bu konuda mucize gibi olağanüstü hadiselere ya da güçlü
aklî delillere ihtiyaç duyanlar da vardır.

3. İslam Alimlerinin Allah (cc)’ın varlığına ilişkin
delillerin tasnifi ne şekilde yapmaktadırlar?
Cevap: İslâm âlimleri Allah’ın varlığını genelde
kozmolojik ve teleolojik delillere dayalı bir yöntem içinde
ispatlamaya çalışmışlardır. Bu amaçla âlimler arasında
hudûs, imkân ve gaye ve nizam delilleri şöhret bulmuştur.
Bu delillere modern dönemde ortaya çıkan dinî tecrübe ve
ahlâk delillerini de ilave etmek mümkündür.

4. Hudus delili nedir?
Cevap: Hudûs delili, evrenin yaratılmış olduğu ve her
yaratılmışın da bir yaratıcıya muhtaç olduğundan
hareketle Allah’ın varlığını ispata çalışan bir delildir. Bu
delile birçok âyette temas edilmektedir. Kur’anda canlı
cansız bütün kâinatın kendi kendine varolamayacağı dile
getirilmekte, böylece insan hem kendisi hem de dış dünya
üzerinde düşünmeye davet edilmektedir: De ki: “Göklerin
ve yerin Rabbi kimdir?” “Allah’tır” de. De ki: “O'nu
bırakıp da kendilerine (bile) bir faydası ve zararı olmayan
dostlar (mâbudlar) mı edindiniz?” De ki: “Kör ile gören
bir olur mu? Ya da karanlıklarla aydınlık bir olur mu?
Yoksa Allah’a, O’nun yarattığı gibi yaratan ortaklar
buldular da bu yaratma ile Allah’ın yaratması onlara göre
birbirine mi benzedi?” De ki: “Her şeyin yaratıcısı
Allah’tır. O, birdir, mutlak hâkimiyet sahibidir” (er-Ra‘d
13/16). “Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra
arşa hükmeden, gündüzü durmadan kovalayan gece ile
bürüyen; güneşi, ayı, yıldızları hepsini buyruğuna boyun
eğdirerek var eden Allah’tır. Bilin ki yaratma da emr den
O’na aittir” (el-A‘râf 7/54).

5. İmkân Delili nedir?
Cevap: İmkân delili, bir önceki delilin aksine daha çok
İslam filozofları tarafından kullanılmıştır. Varlıkları
zorunlu (vâcib) ve zorunsuz (mümkün) varlıklar olmak
üzere ikiye ayıran bu delile Aristo’da da rastlanmaktadır.
Âlimlere göre zorunlu varlık varlığı kendinden olan ve
varolmak için bir başkasına muhtaç olmayan varlıktır. Bu
özellik sadece Allah’ta mevcuttur. Mümkün varlık ise
kendi kendisini varedici güce sahip olmayan ve varolmak
için bir başkasına ihtiyaç duyan varlıktır. Bu nedenle
varlık ve yokluğu birbirine eşit olan mümkün varlığın
meydana gelmesi için, onun varlığını yokluğuna tercih
edecek bir gücün olması zorunludur. Çünkü mümkün olan
varlıklar, kendi kendilerinin varlık sebebi olamazlar.
Kâinatı oluşturan canlılar da mümkün statüsündedir. Bu
nedenle bu nesnelerin varolmaları bir varlığın onları tercih
ederek varetmesine bağlıdır.

6. Gaye ve Nizam delilleri nedir?
Cevap: İslâm düşüncesinde gaye ve nizam delili olarak
bilinen teleolojik delil, temelde evrende bir düzenin
olduğu ve bu düzendeki her varlığın belirli bir gayeye
yönelik olarak yaratıldığı öncülünden hareket eder.
Neticede, bu düzenin kendiliğinden meydana
gelemeyeceği dolayısıyla da bir yapıcısının olması
gerektiği sonucuna ulaşır. Buna göre âlemin varlıklarının
belirli bir estetik bütünlük ve uyum içinde işleyişi sonsuz
kudret sahibi bir varlığın kanıtıdır. Her şeyi yaratıp nizam
veren ve her şeyin varlığını bir ölçüye göre belirleyen
O’dur (el-Furkân 25/2).

7. Allah (cc) Birliği ne anlama gelmektedir?
Cevap: İslâm dininin insanlığa sunduğu ulûhiyyet
anlayışında “tevhid” düşüncesi büyük bir önem taşır.
İslam’ın Allah kavramı etrafında örgülediği sistemin
merkezinde bu düşünce bulunur. Allah’ın birliğini ifade
eden tevhid, inancın yapısına rengini veren en temel
ilkedir. Bu nedenle İslâm dinine “Tevhid Dini” denildiği
de bilinmektedir. Bu inancın gereği olarak Allah, hem
düşünce hem de davranış boyutunda tevhide zarar
verebilecek her türlü fiilden uzak tutulur. Evrende olup
biten her şeyi bir olan Allah’a dayandırmak insanı diğer
tanrılara bağlılıktan kurtaracağı gibi onun gerçek anlamda
özgürleşmesini sağlar. Bu gerçek “Yalnız sana ibadet eder
ve yalnız senden yardım dileriz” cümlesiyle Fatiha
suresinde (1/4) belirtilmekte ve tüm Müslümanlar
tarafından günde yaklaşık kırk defa tekrar edilmektedir.

8. Esma-ül Hüsna nedir?
Cevap: Allah Teâlâ’yı tanımamıza yarayan mâna ve
kavramlara isim ya da sıfat denilir. Kur’anda Allah’ın
sıfatlarından değil isimlerinden bahsedilmektedir.
Kur’anda en güzel isimlerin O’nun olduğu bildirilmekte
ve bu isimlerle O’na dua etmemiz istenmektedir. Ayette
geçen “esmâü’l-hüsnâ” yani “en güzel isimler” tabiri
zamanla Allah’ın isimlerini niteleyen bir kavram haline
gelmiştir. Âlimler âyetlerde ve hadislerde Allah’a nispet
edilen yüzlerce isim tesbit etmişlerdir. Bununla birlikte
çoğunluğun görüşü, O’nun isimlerinin sonsuz olduğu
yönündedir. Allah’ın bizlere bildirdiği isimleri yanında
bildirmediği ve kendi özel ilminde (gayb ilmi) tuttukları
da olabilir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 9). İslâm
âlimleri esmâ-i hüsnâ listesinde bulunan isimleri çeşitli
şekillerde sınıflandırmışlardır. Bunlardan zâtî isimler;
mutlak manada Allah’ın zatını ilgilendiren; el-Evvel, esSamed,
el-Kuddüs, el-Celîl gibi isimlerdir. Kâinati
ilgilendirenler ise, tabiatın yaratılışına ve işleyişine temas
eden; el-Hâlik, el-Bârî ve el-Musavvir vb. manalardır.
Esmâ-i hüsnâdan insanla ilgili olan ilâhî isimler ise; elAdl,
el-Hakem ve el-Fettâh gibi insana yönelik olanlardır.

10. Allah (cc)’ın Sıfatları nelerdir?
Cevap: Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah’ın zâtı, çeşitli
sıfatlarla nitelenmiştir. Allah’a nispet edilen bu manalar,
müsbet cümlelerle ifade edildiği gibi menfi cümlelerle de
ifade edilebilmektedir. İslâm âlimleri kaynaklarda geçen
bu özellikleri çeşitli şekillerde sınıflandırmışlardır.
Bunlardan Allah Teâlâ’nın ne olmadığını bildiren ve
olumsuz bir manayı ondan uzaklaştıran sıfatlar çoğunlukla
selbî veya tenzihî sıfatlar olarak isimlenmiştir. Bu manalar
ulûhiyyet makamına yakışmayan, eksiklik ve acziyet ifade
eden kavramlardır. Allah’ın ne olduğunu anlatan müsbet
manalara ise sübûtî veya zâtî sıfatlar adı verilmiş, kâinatın
yaratılışı ve idare edilişiyle ilgili nitelikler ise fiilî sıfatlar
olarak isimlenmiştir.

11. Selbî/Tenzihi sıfatlar nelerdir?
Cevap: Bu sıfatlar Allah’ı şânına yakışmayan, acziyet ve
eksiklik ifade eden, yaratılmışlık özelliği taşıyan ve bu
sebeple de O’ndan nefyedilmesi (tenzih) gereken
sıfatlardır. Bu tür sıfatlar sayılamayacak kadar çoktur.
Çünkü ne kadar eksiklik ve acz kavramı varsa, ne kadar
yaratılmışlık özelliği mevcut ise o kadar da selbî sıfat var
demektir. Selbî sıfatların hedefi her türlü şirk şâibesini
bertaraf ederek tevhid inancını tam manasıyla ispat etmek,
yaratanla yaratılan arasında ortak bir noktanın
bulunmadığını akıllara ve gönüllere yerleştirmektir. Bu
nedenle “Hiçbir şey onun benzeri değildir” (eş-Şûrâ
42/11) âyeti tenzih akidesinin özünü oluşturur. İslâm
âlimleri, eğitim öğretimde kolaylık sağlamak ve bu
vasıfların anlaşılmasını temin etmek amacıyla ayetler
ışığında bazı terimler tespit etmişler ve selbî/tenzihî
sıfatları şöylece sıralamışlardır. Vücud: Allah’ın
varolması, yokluğunun düşünülmemesidir. Allah’ın varlığı
kendine özel bir durumdur ve diğer varlıkların
vücudundan tamamen farklıdır. Allah’ın vücûd sıfatı aynı
zamanda nefsî yani sadece ona özgü bir sıfat olarak
tanımlanır.

• Kıdem: Allah’ın varlığının başlangıcının
olmamasıdır. Cenâb-ı Hak bir zamanlar yokken
sonradan var olan, başka bir deyişle yaratılan bir
varlık değildir. O’nun gerek zâtı, gerek ise
sıfatları için sonradan olmuşluk ya da
yaratılmışlık söz konusu değildir. O, zâtı ve
sıfatlarıyla kadîmdir, ezelîdir. “Evvel O’dur, Âhir
O’dur, Zâhir O’dur, Bâtın O’dur. Her şeyi
hakkıyla bilen yine O’dur” (el-Hadîd 57/3).

• Beka: Allah’ın varlığının sonunun olmamasıdır.
O’nun varlığı sonsuza kadar (ebedî) devam eder.
O, fâni ve ölümlü değildir. O’ndan başka her şey
fânîdir, yok olmaya mahkûmdur. Mezar taşlarına
yazılan ve “Ölümsüz olan sadece O’dur” ifadesi
bu gerçeği dile getirir. bâki kalacaktır” (erRahman
55/27).

• Kıyam binefsihî: Allah’ın kendisiyle kâim olması
ve bu hususta başkasına ihtiyaç duymamasıdır.
Yüce Allah kendi kendisinin varlık sebebidir.
Hâlbuki Allah’tan başka diğer varlıklar, hem var
olabilmek hem de belli bir zamana kadar da olsa
varlıklarını sürdürebilmek için başka sebeplere ve
şartlara muhtaçtırlar. “Her şey fânîdir. Ancak
azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı “Ey
insanlar siz Allah’a muhtaçsınız. Allah ise
zengindir ve övülmeye layık olandır” (el-Fâtır
35/15).

• Vahdâniyet: Tek ve bir olan, eşi, ortağı
bulunmayan. Yukarıda, “Allah’ın Birliği”
konusunda da anlatıldığı gibi Cenâb-ı Hak
zâtında, sıfatların da, fiillerinde ve ibadet
edilmede birdir. Onu eşi, benzeri, ortağı,
yardımcısı ya da rakibi yoktur. “Eğer yerde ve
gökte O’ndan başka tanrılar olsaydı ikisi de
bozulurdu” (el-Enbiyâ 21/212).

• Muhâlefetün li’l-havâdis: Allah’ın sonradan olan
yaratıklara benzememesidir. Allah statü olarak
yaratılmışlık özelliği taşıyan her şeyden uzaktır.
“Hiçbir şey onun benzeri değildir” (eş-Şûrâ
42/11).

12. Subuti Sıfatlar nelerdir?
Cevap: Bu sıfatlar Allah’ın zatına nispet edilen ve O’nun
ne olduğunu belirten niteliklerdir. Cenâb-ı Hakk’ın bu
sıfatlarla nitelenmesi ve bunların zıtlarından uzak
tutulması (tenzih) zorunludur. İslâm âlimleri çeşitli
maksatlar için ayet ve hadislerden yola çıkarak bir sübûtî
sıfatlar listesi belirlemeye çalışmışlardır. Âlimlerin temas
ettiği bu yedi sıfatı şöylece sıralayabiliriz.

• Hayat: Allah’ın canlı ve diri olmasıdır. Cenâb-ı
Hak ebedî ve daimî bir hayatla diridir. Canlılarda
hayat vasfının devamı için çeşitli fizikî ve
biyolojik şartlara ihtiyaç vardır. Yaratılmışlara ait
olan bu şartların hiçbiri yaratan için söz konusu
değildir. “Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh
olmayandır. Daima diridir ve yarattıklarını
gözetip durandır” (Bakara 2/255).

• Semî‘: Yüce Allah’ın her şeyi işitmesidir.
Allah’ın tüm sıfatlarında olduğu gibi işitme sıfatı
da kemal derecesindedir. O, hiçbir vasıta ve şarta
bağlı olmaksızın ve hiçbir engele takılmaksızın
her şeyi işitir. İnsanlar ise sadece duyma eşikleri
içinde bulunan sesleri işitebildikleri gibi bunun
için bazı organlara ihtiyaç duyarlar. “Şüphesiz
Allah, işitendir, bilendir” (el-Bakara 2/181).

• Basîr: Allah’ın her şeyi görmesidir. İnsanlarda
görme olayının meydana gelebilmesi için belli
fiziki şartların oluşması gerekir. Allah Teâlâ ise
herhangi bir şarta bağlı olmaksızın her şeyi görür.
“Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızı görür” (elBakara
2/110).

• Kudret: Allah’ın her şeye gücünün yetmesidir.
Allah’ın varlığına inanan ve bu harikulade
kainatın nasıl yaratıldığını tefekkür eden her
insan O’nun sonsuz bir kudrete sahip olduğunu
şüphesiz kabul eder. “Şüphesiz Allah, gücü her
şeye hakkıyla yetendir” (Bakara 2/109).

• İrade: Allah’ın dilemesi ve istemesi anlamına
gelir. İrade sıfatı ilâhî fiillerin her hangi bir baskı
ve zorlama olmaksızın O’nun arzu ve isteğiyle
meydana gelmesi demektir. Evrende bulunan her
varlık, O’nun iradesine tabidir. O’nun iradesi
olmaksızın kâinatta tek bir yaprak bile
kımıldamaz. Bunun gibi O’nun istek ve dilekleri
önünde hiçbir engel yoktur. “Bir şeyi dilediği
zaman, O’nun emri o şeye ancak “Ol!” demektir.
O da hemen oluverir” (Yasin 36/82).

• Kelâm sıfatı: Allah’ın konuşma sıfatıdır. Bu
sıfatın bir eseri olarak elimizde kelâmullah
dediğimiz Kur’ân-ı Kerîm vardır. Bundan öncede
Allah insanlığa ilahi kitaplar aracılığıyla
konuşmuştur. Allah Teâlâ’nın konuşması
insanlarda olduğu gibi harfler, sesler ve
konuşmaya yarayan organlar aracılığıyla değildir.
Cenâb-ı Hak bunlardan münezzeh ve yücedir.
“Musa, tayin ettiğimiz vakitte bizimle buluşmaya
gelince Rabbi onunla konuştu” (Araf 7/143).

13. Fili Sıfatlar nelerdir?
Cevap: İlâhî sıfatlar içinde Allah-kâinat-insan ilişkisini
ifade edenler, fiilî sıfatlar grubunu oluşturmaktadır. Bu
sıfatlar da diğer sıfatlar gibi sonsuz olup daha çok
“yapmak, yaratmak ve oluşturmak” anlamlarına gelen
tekvîn kavramıyla ifade edilmektedir. Matüridî âlimler
tekvîn sıfatını sübûti sıfatlara dahil ederken, Eş’arîler onu
müstakil bir sıfat olarak görmemişlerdir. Onlara göre fiili
sıfatlar doğrudan sıfat olmayıp ilim, kudret ve irade
sıfatlarının fonksiyonlarıdır.