Alm. Zeuge (m), Fr. Témoin (m), İng. Witness.
Bilen, tanıyan, şehâdette bulunan, beş duyusuyla bir şey hakkında bilgi edinen, mahkemede bir olay hakkında bilgisine başvurulan; tanık.
Târih boyunca, şahsî anlaşmazlıkların çözümünde başvurulan birinci delil, şâhit olmuştur. Şâhidin yalan söyleyebileceği gözönüne alınarak onu doğruyu söylemeye zorlayacak tedbirler düşünülmüş ve tek çârenin, şâhidi dînî inançla, yâni yeminle bağlamak olduğu görülmüştür. Günümüz lâik hukuklarında dahi, dînî inanca sâhip kimsenin yalan söyleyemeyeceği dikkate alınarak şâhitlere yemin ettirilmektedir. Şâhitlik ilk olarak İslâm Hukûku tarafından bütün yönleriyle düzenlenip hükme bağlanmıştır.
Türk hukûkunda şâhit: Türklerde Müslüman oluncaya kadarki devrede şâhitlik, örf-âdet hukûku (töre) ile düzenlenmiştir. Mertlik, doğruluk, Türklerin en belirgin hasleti olduğundan yalan söylemek, yalan yere şâhitlik yapmak bağışlanmaz, suç kabul edilirdi.
Türkler Müslüman olduktan sonra şâhitlik, İslâm Hukuku kâidelerine tâbi olmuştur. İslâmiyette yalan yere şâhitliğin büyük suç olduğu hükmü, Türk milleti üzerinde hâlâ tesirini devâm ettirmektedir.
Günümüz Türk hukûkunda şâhitlik: Hukuk Usûlü Muhâkemeleri Kânununda, Ceza Usûlü Muhâkemeleri Kânununda ayrı ayrı düzenlenmiş, kendisine farklı neticeler bağlanmıştır. Bâzı kânunlarda hukûkî işlemin sıhhati için şâhitlerin varlığı aranmıştır.
1086 sayılı Hukuk Usûlü Muhâkemeleri Kânununda şâhit (Madde: 245-274): Şâhit, takdîrî delillerdendir, yâni hâkim istediği şekilde değerlendirir. Kesin delil değildir.
Hiç kimse kendi dâvâsında şâhit olarak dinlenemez. Türk mahkemelerinde yargılanabilen herkes, şâhitlik yapmak mecbûriyetindedir. Ancak, şu kimseler şâhitlik yapmaktan isterlerse kaçınabilirler: 1) İki taraftan birinin nişanlısı, 2) Aralarında evlilik bağı kalkmış olsa bile iki taraftan birinin karı veya kocası, 3) İki taraftan birinin çocukları, torunları, evlatlıkları gibi kânunda belirtilen derecedeki hısımlık, 4) Memuriyet, sanat ve meslekleri îtibâriyle bir kimsenin sırrını bilenler. Ancak o kimse, muvâfakat ederse, şâhitlikten kaçınamazlar.
Şu hâllerde de şâhitlikten kaçınılabilir: 1) Şâhitliği gerek kendisine, gerekse yakınlarına direkt olarak mâlî bir zarar verecekse, 2) Şâhitliği, kendisinin veya yakınlarının cezâlandırılmasına sebep olacak, şeref ve haysiyetine zarar getirecekse, 3) Bilgisi, sanat sırrını açığa çıkaracaksa.
Aşağıdaki durumlarda, son iki maddede belirtilenler hâriç, yukarıda sayılanlar şâhitlikten kaçınamazlar: 1) Hukûkî bir tasarrufa şâhit sıfatıyla hazır bulundurulmuş kimse, bu tasarrufun esâsı ve muhteviyatı hakkında, 2) Âile fertlerinden meydana gelen doğum, ölüm ve evlenme olayları hakkında, 3) Âile bağlarından doğan mâlî uyuşmazlıklar hakkında, 4) İki taraftan birinin hukûken mümessili sıfatıyla şâhidin bizzat yaptığı muâmeleler hakkında.
Devlet hizmetinde olanlar, bu hizmetten ayrılmış olsalar dahi, bu hizmetleri dolayısıyle bildikleri sır için mensup oldukları resmî makamın izni olmadan şâhit olarak dinlenemezler.
Meşrû sebep olmaksızın şâhitlik için mahkemeye gelmeyen para cezâsı ile cezâlandırılır. Hâkim gelmeyen şâhidin zorla mahkemede hazır bulundurulmasına, ihzarına karar verebilir. Şâhit, yine şâhitlikten kaçınırsa mahkemece on beş güne kadar hapsedilebilir.
Hâkim isterse, şâhitlik yaptıktan sonra şâhide, “Allahım ve nâmusum üzerine yemin ediyorum.” şeklinde yemin ettirebilir. Şâhit, Türkçe bilmezse tercüman vâsıtasıyla dinlenir. Şâhidin ifâdesi zabta yazılıp, huzûrunda okunduktan sonra kendisine imzâ ettirilir. Hâkim, şâhidin şâhitliği esnâsında yalan söylediği husûsunda kuvvetli deliller bulursa, durumu savcılığa bildirir.
Hukuk dâvâlarında, 5000 liraya kadar olan hukûkî işlemler şâhitle ispat edilebilir. 5000 lirayı geçen hukûkî işlemlerde şâhit dinlenemez. Ancak aşağıdaki hallerde hukûkî işlem 5000 lirayı geçse de şâhitle ispat edilebilir: 1) Yakın hısımlar arasındaki hukukî işlemler, 2) Haksız fiilden doğan tazminat alacakları, 3) Yangın, deniz kazâsı gibi senet alınması imkânsız durumlarda yapılan hukûkî işlemler. 4) Senet kaybolursa, 5) Sözleşmelerdeki hatâ, hile, vs. iddiâları. Senede karşı ancak senet delil olarak getirilebilir, şâhit getirilemez. Ancak bunun da istisnâları vardır.
Bâzı hukûkî işlemlerin geçerli olması için şâhit huzûrunda yapılmaları gerekir. Meselâ; resmî vasiyetnâme, resmî memur ve iki şâhit önünde yapılmadıkça geçerli olmaz.
1412 sayılı Cezâ Muhâkemeleri Usûlü Kânununda şâhit (Madde: 45-64):
Şâhit cezâ işlerinde çok mürâcaat edilen bir delildir. Hukuk dâvâlarında ancak belli hususlarda şâhit delil olarak kabul edilmiş olduğu hâlde, cezâ dâvâlarında bir sınır konmamıştır. Bu sebepten hukuk dâvâlarında kânûnî, cezâ dâvâlarında ise vicdânî delil sistemi geçerlidir. Çünkü, cezâ dâvâlarına konu olan olaylar çoğu zaman ancak şâhitle açığa çıkabilir. Cezâ dâvâlarında genelde, dâvâyı ispatlayacak yazılı delil olmadığı için şâhitlerin ifâdesi dâvâyı yönlendiren başlıca delillerdendir. Cezâ dâvâsının sonucu ya mahkûmiyet veya beraat olduğundan şâhit ifâdelerinin bütün ihtimâller göz önüne alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
Cezâ mahkemelerinde şâhitler dâvetiye ile mahkemeye çağrılıp, gelmeyen şâhitler hakkındaki uygulama Hukuk Muhâkemelerinde olduğu gibidir. Burada da Hukuk Usûlü Kânununda sayılanlar şâhitlikten kaçınabilir.
Müdafîler, bu sıfatları ve hekimlerle ebeler sanatları gereğince öğrendikleri sırlar hakkında şâhitlikten çekinebilirler. Ancak sır sâhibi izin verirse çekinmezler.
Devlet memurları, memurlukları dolayısıyle öğrendikleri sırlar hakkında âmirinin izni olmaksızın şâhitlik yapamazlar. Şâhit kendisinin veya yakın akrabâlarının cezâ görmesine sebep olacak hususlarda şâhitlikten kaçınabilir.
Şâhitler ayrı ayrı ve şâhitlikten evvel yemin ederler. Yemin şu şekildedir:
Bir şey saklamaksızın ve birşey katmaksızın kimseden korkmayarak bir tesire kapılmayarak bildiğimi, nâmusum ve vicdânın üzerine dosdoğru söyleyeceğime yemin ederim.
Hazırlık soruşturması sırasında şâhitler yeminsiz dinlenir, ancak meşhut suçlarla, tehirinde zarar görülen hallerde, savcı ve sulh hâkimince yeminle dinlenebilir. Hiçbir sebep göstermeksizin şâhitlikten kaçınanlar para cezâsıyla cezâlandırılır. Yemine zorlamak için altı ayı geçmemek üzere hapsedilebilir. Şâhide masrafları verilir.
Yalan yere şâhitlik: Türk Cezâ Kânununda yalan yere şâhitlik cezâlandırılmıştır (Madde: 286-293). Yemin ettirerek şâhit dinlemeye selâhiyetli makam huzûrunda şâhitlik yaparken yalan söyleyen üç aydan üç seneye kadar hapisle cezâlandırılır. Eğer yalan yere şâhitlik yapılan olay müebbet hapis cezâsını gerektirir nitelikteyse, yalan yere şâhitliğin cezâsı on beş seneden az olamaz.
Dâvânın sonuca bağlanmasında tesirli olmuş bir şâhit, yalan yere şâhitlik yaptığından dolayı hüküm giyerse, bunun şâhitlik yaptığı dâvâ yeniden görülür. Dâvânın cezâ ve hukuk dâvâsı olması değişmez.
İslâm hukûkunda şâhit: İlk olarak bütün yönleriyle şâhitlik müessesesini düzenleyen ve hükme bağlayan İslâm dinidir. İslâm Medenî ve Usûl Hukûkunun maddeleştirilmiş şekli olan Mecelle’de şâhitlik, 1684-1715. maddelerinde düzenlenmiştir. İslâm Hukûkuna göre şâhitlik (şehâdet) ise; bir kimsenin diğerinde olan hakkını ispat için hâkim huzûrunda ve tarafların yüzlerine karşı, şehâdet ederim, diyerek haber vermesidir (Mecelle 1684). Şâhit; gerek hukuk ve gerekse cezâ dâvâlarında hüküm sebeplerinden ve ispat delillerinden en önemlisidir.
Kul haklarında şâhitlik nisâbı iki erkek, yâhut bir erkekle iki kadındır. Ancak erkeklerin bilgi edinmeleri mümkün olmayan yerlerde yalnız kadınların mal hakkındaki şâhitlikleri kabul edilir (Mecelle 1685).
Hanefî mezhebine göre bir tek şâhitle hiçbir hak ispat edilemez. Şâhitlerin ehliyetlerini tespit için ahlâkî ve şahsî durumlarının hâkim tarafından araştırılmasına “tezkiye” denir.
Şâhidin; Müslüman, aklı başında, ergenlik çağına gelmiş, hür, şâhitlik için gerektiği kadar sağlıklı ve âdil olması şarttır. Büyük günah işlemeyen ve küçük günâha devam etmeyen ve iyiliği kötülüğünden çok olan Müslümana âdil denir. Dansözlük ve maskaralık yapan kimselerin şâhitliği kabul edilmez (Mecelle 1705). Yakın akrâbaların (usûl-fürû), eşlerin, düşmanların birbirine şâhitliği kabul edilmez (Mecelle 1700-1701).
Dâvâcının istediği zaman, şâhit olmak vaciptir. Dînimize göre yerine getirilmesi şart olan bir emirdir, vazifedir. Bildiğini hâkimden gizlemek yasaktır. Had cezâlarında (Allah haklarında) ise bildiğini gizlemeye izin verilmiştir. Zinâ için (Allah hakkı olduğundan) dört erkek şâhit, kısas için ve diğer had cezâları için iki erkek şâhit lâzımdır. Had ve kısasta kadınların şâhitliği kabul edilmez. Bekâret, velâdet ve kadın ayıpları için bir kadın, başka haklar için iki erkek veya bir erkek iki kadın şâhit lâzımdır. Had ve kısastan başka şeylerde, başkasından işitmekle de şâhitlik yapılır. Böyle şâhit sayısı iki kat olması lâzımdır.
İslâm hukûkunda bâzı hukûkî işlemlerin geçerli olması için şâhidin varlığı aranır. Meselâ, nikâh akdinin, iki şâhit huzurunda yapılması gerekmektedir.
Dînimizde yalancı şâhitlik büyük günahtır. Peygamberimiz sallAllahü aleyhi ve sellem üç kere: “Yalan yere şâhitlik yapmakla, Allah’a şirk (ortak) koşmak günahı birbirine eşittir.” buyurdu. Vedâ haccı hutbesinde buyurdu ki: “Müslümanlar hakkında yalan yere şâhitlik yapanı, kıyâmet günü dilinden asarlar. Sonra onu münâfıklarla berâber Cehennemin en dibine sürerler. Bildiği, gördüğü halde şâhitlik yapmayan veya söylemeyen için Allahü teâlâ kıyâmette, vücûdunun etlerinin parça parça edilip halkın önünde ona yedirilmesini ve Cehenneme atılmasını buyurur. O, dilini yer, kemirir ve parça parça eder.”
Yalancı şâhide verilecek cezâ husûsunda İmâm-ı A’zam hazretleri, yalan yere şâhitlik yapan halka teşhir edilmeli; İmâm-ı Ebû Yusuf veİmâm-ı Muhammed hazretleriyse, sopayla dövülmeli demektedirler.