On sekizinci asrın başlarında İstanbul'dayız. IV. Mehmet’in eşi Rabia Gülnuş Valide Sultan, İstanbul'da bir gezintiye çıkar. Bir ara bugünkü Unkapanı Köprüsü'nün Galata'ya varan ucundaki Azap Kapı'ya da uğrar. Oradan Galata tarafına geçmek isterken gözüne sıradan bir çeşmenin önünde ağlamakta olan küçük bir kız çocuğu çarpar.
Sokullu Mehmet Paşa Camii'nin bulunduğu yerde bir kızcağızın oturmuş, gözyaşı döktüğünü görür. Yaklaşır, bakar ki, çocuğun önünde kırılmış bir testi var.
Şefkatle seslenir:
- Yavrucuğum niçin ağlıyorsun, boşuna gözyaşı dökme. Kırılan testi olsun. Sil gözünün yaşını. İşte sana testinin parası. Hemen yenisini al.
Kızcağız yaşlı gözlerini silerek baktığı Turhan Sultan'a titrek sesle cevap vermeye çalışır:
- Ben der, testi kırıldığı için ağlamıyorum. Sabahtan beri iplik gibi akan su başında bekleyip de doldurduğum testinin suyunu hizmetçilik ettiğim eve götüremeyecek kadar beceriksizlik gösterdiğim için ağlıyorum.
Turhan Sultan bu cevaptan çok memnun olur. Orada kızcağızın kim olduğunu soruşturur. Ana-babadan yetim bir öksüz olduğunu, hayırsever bir ailenin yanında karın tokluğuna hizmetçilik ettiğini öğrenir. Hemen gidip kızcağızı aileden ister, saray terbiyesine alır.
Fevkalade bir öğrenim kabiliyetine sahip olan öksüz kızcağız, kısa zamanda inkişaf eder, her konuda sarayda örnek bir hanım haline gelir. Öylesine itibar kazanır ki, onu hayırseverin evinden alıp saraya getiren Turhan Sultan, padişah hanımı olmaya bile layık görür ve nitekim Sultan II. Mustafa ile evlendirilir. Böylece Saliha Hanım, Saliha Sultan unvanını alır, Hanım Sultan olur.
Aradan geçen zaman içinde dünyaya getirdiği oğlu Mahmud (I.Mahmut) da padişah olması sebebiyle bu defa da Saliha Sultan'lıktan yükselir Valide Sultan olur.
Ne var ki, Saliha Sultan, Valide Sultan'lığa terfi ettiği halde geçmişini asla unutmaz.
Öksüzlüğünü, hizmetçiliğini, hatta kırdığı testinin başında ağlarken elinden tutulup da böylesine eşsiz bir mevkie çıkışını, hep düşünür.
Bir gün çevresiyle birlikte testisini kırdığı, başında gözyaşı dökerken elinden tutulup da saraya getirildiği yere gider. Sessizce yine gözyaşı dökmeye başlar. Meraklananlar sebebini sorarlar. O da geçmişteki olayı onlara açık seçik anlattıktan sonra emrini verir:
- Testimin kırıldığı bu yere öyle bir çeşme yapılsın ki, asırlar geçsin; ama çeşmenin suyu bitmesin, sanatı gözden düşmesin. Testisini kıran kızlar bir daha dolduramam diye gözyaşı dökmesin. Su bol aksın.
- Sonra ne mi olur?
Öylesine bir sanat eseri büyük çeşme yapılır ki, aradan asırlar geçer, çeşme halen sanatındaki eşsizliği korumakta, çevreye de su hizmeti vermektedir.
Çeşme 1732-33 yıllarında Hassa Mimarbaşı Kayserili Mustafa Ağa tarafından, Lale Devri üslubuyla inşa edilmiş; suyu Topuzlu Bendi’ne bağlı Taksim suyundan getirtilmiştir.
1970’lerde kaderine terk edilen, 1990’larda tinercilerin mekanı olan çeşme, yakın zamanda, Kuveyt Türk Katılım Bankası ve Vakıflar Genel Müdürlüğü işbirliğiyle restore edilmiş; çeşmelerinden yeniden su akar hale getirilmiştir.
Unkapanı Köprüsü'nün Karaköy başında Sokullu Mehmet Paşa Camii'nin yanındaki çeşmeyi (Azapkapı Saliha Sultan Çeşmesi Ve Sebili) bugün olanca ihtişamıyla görmeniz mümkündür.