Özgün İrade Dergisi

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı busegül

  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Adana
  • 20005
  • +360/-0
  • Cinsiyet: Bayan
  • Allah birdir ve Muhammed (s.a.v.) onun elçisidir.
    • Uyanan Gençlik
Özgün İrade Dergisi
« : 30 Aralık 2010, 10:13:32 »
Her Şey Bir Gece, Bir Geminin Güvertesinde Başladı

Herşey, bir gece bir geminin İsrail karasularında değil, uluslararası karasularında seyri ile başladı. Ondan sonra gemi baskını, askeri üs baskını, terör örgütü saldırılarındaki artış, kara propaganda, İran’a yaptırım kararı…

Bazı şeyler komplo teorisi olarak görülür, ancak en büyük komplo teorisi gerçek olan bir şeyi komplo teorisi olarak göstermektir. İsrail devletinin ne olduğunu bilmek aslında birçok sorunun cevabını da bulmak demektir. Ontolojik bir kuram ile bir eşyaya yaklaşmak yani eşyanın neden var olduğunu bilmek aslında onun ne işe yarayacağını, onunla ne yapılabilineceğini veya onun ne yapacağını da bilmektir.

İsrail’i Anlamak

İsrail devletinin kuruluş nedeni Yahudilerin kendi teolojik varlık sebepleriyle birlikte yaşayabilecekleri bir yer inşa etmektir. Bunu yaparken de devleti kurmak istedikleri topraklarda yaşayan insanları yok etmeye veya göç etmeye çalışmaksa işin birinci kuralıdır. İsrail’in, İngiltere’nin bir planı olarak, BM kararıyla kuruluşundan sonra, İsrail tamamen teokratik ve askeri bir yönetim tarzıyla bölgeye adeta kan kusturmuş, Arap ordularını yenmiş. Filistinlileri adeta katliama tabi tutmuştur.

İsrail devleti, tabii ki Yahudi aklının bir ürünüdür. Yahudi aklı her zaman yaptığı gibi önce bir korku imparatorluğu oluşturmuştur. Bu korku imparatorluğu sayesinde İsrail halkı öyle bir kenetlenmiştir ki adeta kendi halkları haricindeki her insanın hedefinin onları öldürmek olduğu ve onları yok etmek için programlandığı inancı her bir İsrailli Yahudi’ye enjekte edilmiştir. Bu inançtan sonra kendi kamuoyundan destek alan devlet fütursuzca etrafına saldırmaya başlamıştır.

Gazze’de 2008 yılında, Hamas’ın tamamen demokratik bir seçimle yönetime gelmesi İsrail’in en temel hedefinin önüne bir set gibi geçmiştir. İsrail Devleti’nin en büyük korkusu Filistin devletidir. Filistin devletini bırakın, Filistinli bir çocuğun varlığına bile tahammül edemeyen İsrail, Gazze kuşatmasıyla aslında bir tecridi hedeflemiyor. Uygun bir anda tüm Gazzelileri yok etmek istiyor. Bunun böyle olmadığını söyleyenle aslında anın fotoğrafını çekiyorlar. Geleceğe dair öngörüde bulunurken İsrail lehine torpil geçiyorlar. Burada önemli olan sürecin fotoğrafını çekmektir.

1948’den 2010’a doğru şöyle bir süreci analiz ederseniz aslında 2011’i ve 2024’ü tahmin edebilirsiniz.

Gazze Ablukası Kalkarsa İsrail Biter

İsrail’in varlık nedenlerinden biri olan Gazze’yi yok etme planı, bir gece bir gemiyle büyük bir sekteye uğradı.

Peki, bu gemi kimindi?

Türkiye’nin…

İşte hikâye o an başladı…

ABD, AB, Rusya Türkiye’ye Ortadoğu’da yeni bir rol biçtiler. Bu rol aslında aynı zamanda diğer ülkelere model olacaktı. Ilımlı bir dindarlıkla beraber demokratik bir ülke modeli… Bir ülkeye demokrasinin gitmesi sembolik olarak batının zaferi olarak adlandırılabilir yani aslında orayı batı fethetmiştir. Türkiye ise bu fetih(!)lerden en başarılı operasyondur. Belki de tek başarılı operasyon…

Özellikle yeni enerji hatlarının Türkiye’den geçmesi, Türkiye’ye biçilen yeni rolün en büyük kanıtlarındandır. AB, kendi enerji ihtiyacını gidermek için Türkiye’yi kullanmış. ABD ise İran, Afganistan, Pakistan hattını ele geçirmek üzere yeni savaş alanları açmak için bölgeye bir “abi” koymak istemiş bunu da Türkiye olarak belirlemiştir. Rusya ise özellikle Türkiye’yi kendi yanında tutmak ve enerji piyasasından uzak kalmamak için Türkiye’yle beraber yıllardır gündemde olan ama bir türlü imzalanmayan enerji anlaşmasını imzalamıştır.

Aslında her şey iyi gidiyordu. İsrail’den dahi Türkiye’nin yeni rolü için onay alınmıştı. Ancak Türkiye bir şey yaptı… Kendisine biçilene kanaat etmedi ve bölgeye nizam vermek adına bir adım atılacaksa bunu kendi irademle yapacağım dedi.

“Davutoğlu Tehlikeli Bir Adam”

Davos’tan da hatırlayacağımız(moderatör) David Ignatius’un, Davutoğlu’nun bölgeye koyduğu tuğlaların temellerinin çok sağlam olduğunu söylemesi ve bu adam başımıza dert olacak anlamına gelecek sözleri aslında konunun tam da burasında.

Davutoğlu’nun, her platformda mensubu olduğunu söylediği Kadim Medeniyet’i yeniden inşa çalışmasına girmesi ve bu yönde bölgede ABD, AB ve Rusya dışında adım atmaya başlaması... Bu çabalara en başından beri Recep Tayyip ERDOĞAN ve çalışma arkadaşlarının destek vermesi, aslında bugün yaşadığımız her şeyin başlangıcı oldu.

Ve İsrail’den Türkiye’ye: Yeter

İsrail, şuan kara propagandanın en büyüğünü yapıyor, desek doğru bir tespit olur. Hem de her alanda. Özellikle ekonomik olarak Türkiye’nin başına bela açmak için şuan ciddi bir diaspora hareketine girişti. Terör örgütünün her gün bir kaç genci öldürüşü ve anneleri-babaları hüzün ve yeisin içine düşürüşünün arkasında Apo’nun açıklaması değil bizatihi İsrail’in örgütle olan bağlantılarının olduğunu görmemek veya görmezlikten gelmek, deve kuşu gibi başını toprağa sokmak değildir de nedir?

Kendi Teknolojimiz Olmadan Asla!

İstihbarat olarak biz aslında iki ülkeye bağımlıyız: ABD ve İsrail’e… Bunların bize vereceği bilgiler olmadığı sürece sınırdan gelecek hatta içeride olacak olaylara karşı tedbirimizin olmadığını şu günlerde daha iyi anlıyoruz. Önce Güneydoğu’da saldırılar başladı. Bakın işte sınırınızı delik deşik ettik, dediler. Sonra zannetmeyin biz sadece bölgede güçlüyüz biz şehirlerde de güçlüyüz, dediler ve İstanbul’un ortasında bomba patlattılar.

Teknolojik olarak günlük maceralara girip, daha ucuza mal oluyor deyip teknoloji ithal etmenin sonucudur istihbarat eksikliği. Şuan istihbarat amaçlı kullandığımız bir uydumuz var mı? Casus uçaklarımız kimden? Yazılımlarımızı kimden alıyoruz? En önemlisi tüm aletlerin beyni olan yarı iletken teknolojiyi kimden ithal ediyoruz?

Bugün yaşananların aslında cevabı bu sorularda gizli... Kendi teknolojimize yatırım yapmıyoruz veya yapamıyoruz. Ucuza alıyoruz derken bağımlı olup kalıyoruz.

Kudüs’te Namaz Kılmak, Bizim Yüreğimizin Sesidir!

Bir de şuan medyada ve yazarlar arasında bir eleştiri başladı: Efendim Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı nasıl olur da duygusal bir söylem geliştirir, Kudüs’te namaza atıfta bulunarak... Zaten sorun da bu ya. Ona atıfta bulunmak… Yıllardır böyle siyasetçiler olmadığı için bizim dış politikamız batı normlarıyla şekillendi, cümlelerimiz, hitaplarımız batıyla aynı oldu… Aslında zihinlerimizin batılaştığının en büyük göstergesi değil midir ki bu? Yıllardır ilk defa bu topraklar kendi sesini buldu… Bırakın bu ses gürleşsin…

Kürt Siyasiler mi Özerklik İstiyor? Yoksa...

Bu kadar olayın ardından bölgedeki birçok belediye başkanının bir araya gelip, özerklik istemesi hiç de masumane bir talep olarak gözükmüyor. Bu talebin Kürt Halkı tarafından geliştirilmiş bir siyaset olduğunu söylemek de yanlış olur. Kürt Halkı’nın Kurtuluş Savaşı’ndan bu yana böyle bir düşüncesi olduğu bilinmektedir, ancak bu talebi böyle bir zamanda gündem etmek tam anlamda iç savaşa selam çakmaktır. Hem de bölgeden her gün cenazeler gelirken, hatta büyük şehirlerde saldırılar olmaya başlamışken ve medya bu olayları fetişleştirerek haberleştirirken, kışkırtıcı ve ajitize bir dil kullanırken, böylelikle vicdani bir kamplaşma oluşmuşken… Bu dönem, bu vicdani kamplaşmanın fiile dönüşebileceği bir zamandır. Hele ki bu özerklik söylemleri, Kürt Halkı’nın menfaatlerine hizmet etmemekle beraber, iki halkın iç savaşa doğru gitmesine hizmet etmektedir.

Peki, bu olayın sonu ne olacak? Üç seçenek var;

Ya, Kürt Özerk Bölgesi kurulacak... Daha sonra Kürtler tam bağımsızlık için savaş durumu alacak ve iki halk savaşacak... Ciddi bir silah pazarı oluşacak ve dünyadaki ekonomik kriz için küçük de olsa bir çıkış yolu hazırlanacak... Bu savaş bölgeye yayılacak... Kazanan İsrail ve batı olacak… Kaybedenlerse başta Kürtler ve Türkler olacak diye bir söylem geliştirmeyeceğim. Zira kaybedenler “Biz olacağız.”

Veya Türkiye tekrardan İsrail’in dümenine girecek ve köle rolünü oynayacak...

Ya da biz birlikte, tüm oyunları bozacak ve önce Ortadoğu’yu sonra tüm Dünya’yı inşa ve ihya edeceğiz…


Yazar : EMRAH ATİLA / Özgün İrade Dergisi