Gözler, sadece tebessüme katılmakla kalmaz, onun yanı sıra birçok duyguyu da dile getirirler. Derin üzüntüden büyük bir coşkuya kadar uzanan bir tayf içinde, üzüntü ve coşkunun herhangi bir derecesini gözler ifade edebilir. Bunun gibi, arzu ile nefret, kararlılık ile tereddüt, güven ile güvensizlik gibi pek çok konuda gözlerin belli bir duyguyu belli bir şiddette dile getirme yeteneği vardır.
Psikolog Simon Baron-Cohen, bu konuları on beş başlık altında toplamaktadır. Bu ise, çok büyük bir potansiyeli ifade etmekle beraber, bir şair veya sevgilinin gözlerde okuyabileceği şeylerin yanında yine mütevazı bir rakam olarak kalır.
Gözün ifadesindeki en büyük yardımcısı, hemen üzerinde bulunan kaşlardır. Kaşlar, bir yandan terin göz üzerine akmasını engellerken, diğer yandan da gözün güzelliğini tamamlar, ona dikkat çeker ve anlamını vurgular. Fakat kaşların asıl önemli görevi, “konuşmaktır.” Şaşkınlık, endişe, neşe, dikkat, memnuniyet, sevinç, korku, nefret, düşmanlık, çaresizlik gibi duyguların dile getirilmesinde belki de en önemli rol kaşlara düşer. Hatta, bazı ifadeler, kaşların katkısı olmadan kolay kolay anlaşılmayabilir de: hayret gibi.
Kaşları kaldırmakla görevli kaslar ise kafanın üst kısmına kadar uzanan ve orada sağlam bir şekilde kafatasına yapıştırılmış bulunan bir çift frontalis kasıdır ki, bunlar aynı zamanda alın derisine de hareket verirler. Frontalisin kaldırdığı kaşı, başka bir kas, procerus indirir.
Bir dostla karşılaştığımız anda, gözlerden beyne intikal eden bilgi “yüz tanıma” bölgesinde değerlendirilir, arşivdeki belgelerle karşılaştırılır ve duyduğumuz hayret ve memnuniyet hissi, beyinden yüz sinirine, yüz sinirinden frontalis kasına intikal eden sinyaller aracılığıyla kaşlar tarafından tercüme edilir ve dile getirilir.
Bütün bu olaylar saniyenin altıda biri kadar bir zaman içinde bitmiş ve mesajımız, muhatabın rahatlıkla anlayabileceği bir biçimde, yerine ulaştırılmıştır.
Moral Dünyası Dergisi’nden