Alak Süresi Nüzul Sebebi
Alimlerin icmaı ile Sûre mekkîdir. Kur'ân'dan ilk nazil olandır. Vahyin ilk nüzulünde başından beş âyet-i kerimenin nazil olduğu, Sûrenin kalan kısmının ise daha sonraları Ebu Cehl hakkında nazil olduğu da söylenmiştir.[1]
Allâme Zemahşerî de aynı tesbit ve gö rüştedir. Nitekim İbn Abbas (r.a.), Ebû Musa el-Eş'ârî (r.a.) ve Hz. Aişe (r.a.)dan yapılan sahîh rivayetler de bu görüş ve tesbiti doğrulamakta dır. Cumhurun da görüşü bu doğrultuda gerçekleşmiştir. [2]
İbn Merduye (veya Merdeveyh’in İbn Abbas (r.a.)dan yaptığı rivaye te göre, İbn Abbas şöyle demiştir: “Kur'ân'ın ilk inen âyetleridir.”[3]
Taberânî ve Hâkim'in sahîhlediği Ebû Musa el-Eş'ârî (r.a.) rivaye tinde Ebû Musa el-Eş'ârî şöyle haber vermiştir: “Hz. Muhammed'e (a.s.) ilk inen sûredir.”[4]
İbn Cerîr ve Hâkim'in tahrîc ettikleri; Beyhakî ve İbn Merduyeh'in sahîhlediği Hz. Aişe hadîsinde Hz. Aişe şöyle demiştir: “Kur'ân'dan ilkinen sûredir”[5]
Böylece Kur'ân'dan ilk inen, Alâk Sûresi'nin başındaki beş âyettir ki bu, Allah'ın kullarına kapısını açtığı ilk rahmet, verdiği ilk nimettir. Altı asra yakın geçen fetret devrinde bu rahmet ve nimetin esintisi kesilmiş; katılaşan kalpler ilâhî vahyin hayat veren davetinden mahrum kalmıştı.[6]
Mâverdî'nin tesbitine göre, Hz. Aişe (r.a.) ilk inen sûre hakkında şöy le demiştir:
“Allah'ın kendi Resulü (Muhammed a.s.) üzerine indirdiği ilk sûre, Alâk Sûresi'dir. Ondan sonra Nûn ve'l-kalem Sûresi, ondan sonra da Müddessir Süresidir ve arkasından Duhâ Sûresi inmiştir.” [7]
Bu surenin baş kısmı Kur'an-ı Kerim'in ilk inen bölümüdür. Surenin diğer kısmı ise, Peygamber (s.a.)'in daveti Kureyş arasında yayıldıktan ve ona yönelik eziyetler başladıktan sonra inmiştir.[8]
1. Yaratmış olan Rabbının adıyla oku.
2. Ki O, insanı bir "Alak"tan yarattı.
3. Oku, O senin Rabbın sonsuz bir kerem sahibidir.
4. Ki O, kalemle öğretmiştir.
5. O, insana bilmediğim öğretmiştir.
Ayetlerin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- Yahya ibn Bükeyr kanalıyla Hz. Aişe'den rivayette o şöyle anlatıyor: Rasûlullah (sa)'a gelen ilk vahy uyku halinde iken görmüş olduğu sâdık rüya lardır. Hangi rüyayı görse mutlaka gün aydınlığı gibi aynen çıkardı. Sonra ona yalnızlık sevdirildi, Hıra mağarasına çekilip orada pek çok gece ibadetle geçi rirdi. Bunun için de yanına azık alırdı. (Azığı bitince) Hz. Hadice'nin yanına gelir ve yine azığını alıp tekrar mağaraya dönerdi. Nihayet O Hıra mağarasında iken hakk ona geliverdi. Melek O'na geldi ve:
"Oku." dedi. Rasûlullah:
"Ben okuyucu değilim (okuma bilmiyorum)." dedi. Hz. Peygamber der ki:
"Melek beni aldı ve takatim kesilinceye kadar sıktı. Sonra bıraktı ve:
"Oku." dedi. Ben yine:
"Ben okuyamam." dedim. Beni ikinci kere takatten kesilinceye kadar sıktı, sonra bıraktı ve:
"Oku." dedi. Ben yine:
"Ben okuyucu değilim." dedim. Beni üçüncü kere yakalayıp takatim kesilinceye kadar sıktı, sonra bıraktı ve:
"Yara tan Rabbının adıyla oku. O, insanı bir alakadan yaratmıştır. Oku, Rabbın niha yetsiz kerem sahibidir." dedi.
Hz. Aişe anlatmaya şöyle devam ediyor:
Rasûlullah bununla (Cibrîl’in kendisine okuduğu vahiyle) kalbi titreyerek döndü ve Hz. Hadice bint Huveylid'in yanına girdi,
"Beni örtün, beni örtün." dedi. Onun üstünü örttüler. Nihayet korkusu geçince Hadice'ye olanları haber verdi ve
"Ey Hadice, bana ne oluyor? Kendimden (bana bir şey olmasından) kork tum." dedi. Hz. Hadice O'na:
"Asla! korkma sana bir şey olmaz. Allah'a yemin ederim ki Allah seni asla rüsvay etmiyecek (seni üzmeyecek)tir. Çünkü sen sıla-i rahimde bulunur, Sözün doğrusunu konuşur, yorulmuşları taşır, yoksullara verir, misafirleri ağırlar, musibete uğrayanlara yardım edersin." deyip onu Hz. Hadice'nin amcası oğlu olan Varaka ibn Nevfel ibn Esed ibn Abdu'l-Uzzâ'ya götürdü. Varaka Câhiliye devrinde hristiyan olmuştu. İbranice kitap yazar ve Allah'ın dilediği miktarda İncil'i İbranice (veya Arapça) yazardı. Çok yaşlanmış ve gözleri kör olmuştu. Hz. Hadice ona:
"Ey amcamın oğlu, kardeşin oğlu (Muhammed)'i dinle." dedi. Varaka:
"Ey kardeşim oğlu nedir gördüğün?" diye sordu, Hz. Peygamber (sa) de gördüğünün haberini ona haber verdi. Varaka O'na:
"Bu (sana gelen) Allah'ın Musa'ya indirmiş olduğu Nâmûs'tur. Keşke genç olsaydım ve kavmin seni (yaşadığın kasabadan) çıkardıklarında hayatta olsaydım." dedi. Hz. Peygamber (sa):
"Onlar beni çıkaracaklar mı?" dedi. Vara ka:
"Evet, senin getirdiğini kim getirse mutlaka ona düşmanlık edilir. Eğer ben senin o gününe ulaşacak olursam elbette seni desteklerim." dedi ve fakat çok geçmeden Varaka vefat etti ve vahy de kesildi. Hz. Peygamber (sa) vahyin ke silmesine çok üzüldü.
İbn Şihâb kanalıyla Câbir ibn Abdillâh el-Ansarî'den rivayette o vahyin kesilmesinden bahisle naklettiği hadisinde Hz. Peygamber (sa) şöyle anlatır:
“Ben yürürken gökten bir ses işittim. Gözlerimi göğe çevirdiğimde ne göreyim; bana Hıra'da gelen melek gökle yer arasında bir kürsüye oturmuş. Ondan öyle korktum ki hemen eve dönüp "Beni örtün, beni örtün." diyebildim. İşte bunun üzerine Allah Tealâ "Kötü şeylerden sakın"a kadar "Ey örtüye bürünen, kalk ve uyar..." âyetlerini indirdi ve ondan sonra da artık vahy peşpeşe gelmeye devam etti.”[9]
2- İmam Ahmed'in Zührî kanalıyla Hz. Aişe'den rivayetle tahric ettiği bu ha diste vahyin kesildiği sırada olanlar anlatılırken Hz. Peygamber (sa)'in o devre de vahyin gelmemesi uzayınca kendini dağların zirvesinden atmaya niyyetlendiği, kendini atmak üzere her bir dağ zirvesine çıkışında Cibril'in ken disine görünerek
"Ey Muhammed sen gerçekten Allah'ın elçisisin." diyerek onu teskin ettiği ayrıntısına da yer verilmiştir.[10]
6- Sakın okumamak etme, çünkü insan muhakkak tuğyan [azgınlık] eder
Ayetlerin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- Ebu Hüreyre'den îbnu Münzir anlattı:
Ebu Cehil dedi ki:
“Sizin aranızda Muhammed yüzünü toprağa bular mı?” Kendisine:
“Evet boyar.” denildi. Ebu Cehil:
“Lât ve Uzzâ'yı, eğer öyle yapıyorlar görürsem, onun boynunu vururum ve onun yüzünü toprağa boyarım.” dedi. Allahü Teâlâ Alak: 96/6 âyetlerini indirdi. [11]
2- Ebu Hüreyre'den rivayette o şöyle anlatıyor: Ebu Cehl Hz. Peygamber (sa)'in secde etmesini kastederek:
"Muhammed, sizin aranızdayken, sizlerin yanında da yüzünü yere koyuyor mu?" diye sordu.
"Evet." dediler. "Lât ve Uzzâ'ya yemin ederim ki onu, bunu yaparken görürsem boynuna basacağım veya yüzünü toprağa bulayacağım." dedi. Bir gün Rasûlullah (sa) namaz kılar ken geldi, boynuna basabileceğini sandı ama bir de baktık ki elleriyle yüzünü koruyarak geri geri çekiliyor. Ona:
"Sana ne oldu?" diye sormuşlar,
"Benimle arasında ateşten bir hendek, korku ve kanatlar oluşuverdi." demiş. Allah'ın Rasûlü (sa):
"Eğer bana yaklaşsaydı melekler onu uzuv uzuv parçalıyacaklardı." buyurmuş.
Ravi der ki: Bunun üzerine Allah Tealâ "Sakın, ey habibim ona bo yun eğme, secde et ve yaklaş"a kadar olmak üzere "Sakın!, çünkü insan muhak kak azar..." âyetlerini indirdi.[12]
3- Namazın Hz. Peygamber (sa)'e mi'râcda farz kılındığı göz önüne getirilirse ve mi'râc da bi'setin onikinci senesi (Hicretten bir sene kadar önce) meydana geldiğine göre bu âyet-i kerimenin ondan sonra ve en yakın zaman olarak bi'setin onikinci senesi nazil olduğunu söylemek gerekecektir. Yani buna göre Sûrenin başı ile sonunun indirilmesi arasında on iki senelik bir zaman geçmiştir.[13]
4- Müfessir Alâaddin Ali kendi tefsirinde âyetin iniş sebebini şöyle açık lamıştır :
“Ebû Cehl geniş çapta mal, binek ve servet elde etmiş bulunuyor du. O, bu imkân ve servetine güvenerek her geçen gün azgınlık ve teca vüzünü artırıyor (ve İslâm'a karşı daha çok kin besliyordu.) Derken yuka rıdaki âyetler indi.”[14]
5- Böylece âyet-i kerîme, geniş mal ve imkânı amaç edinen ve o se beple Hakk'a karşı baş kaldırıp bu amaç uğrunda ilâhî sınırları, insan hak ve hürriyetini çiğneyen her azgın zorba, dengesiz zâlim hakkında bir uyarı ve bir kıstas olarak bulunuyor. [15]
9- Gördün mü şu engelleyeni;
10- Bir kulu namaz kılarken.
11- Gördün mü? Ya o doğru yol üzererinde ise,
12- Yahut takvayı emrettiyse.
13- Gördün mü? Ya yalan saydı, yü z çevirdi ise,
14- Muhakkak görüp durduğunu hiç de bilmemiş mi?
15- Hayır' Eğer vazgeçmezse, andolsun ki onun perçeminden tutup sürükleyeceğiz.
16- O yalancı, günahkâr perçeminden!
İbnu Abbas'tan (r.a.) İbnu Cerîr anlattı:
“Rasûlullah namaz kılıyordu. Ebu Cehil ona geldi ve onu namazdan nehyetti. Allahü Teâlâ, Alak: 96/9-16 âyetlerini indirdi.”[16]
17. "O zaman, kafadarlarını çağırsın,
18. "Biz de zebanileri çağıracağız.
19. "Sakın ona uyma; sen secde et, Rabbine yaklaş."
Ayetlerin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- Bu âyetler Ebû Cehil hakkında nazil olmuştur.
Ebü Mansur el-Bağdadî, Ebû Abdillah Muhammed b. Yezid el-Hûzî'den, o İbrahim b. Muhammed b. Süfyan'dan, o Ebû Said el-Eşecc'den, o Ebû Halid b. Ebî Hind'den, o İkrime'den, o da İbn Abbas'tan rivayet ederek şöyle dedi:
"Rasulullah (s.a.v.) namaz kılıyordu. Ebû Cehil geldi ve dedi ki:
"Ben seni bun dan men etmemiş miydim?" Rasulullah (s.a.v.) ona döndü ve ona sert bir mukabelede bulundu, Bunun üzerine Ebû Cehil:
"VAllahi sen bilirsin ki çoğunluk benden yanadır" dedi. Bunun üzerine Allah Teala bu âyetleri indirdi."
İbn Abbas şöyle dedi:
"VAllahi eğer o nadiyeyi (kendinden taraf olan çoğun luğu) çağırsaydı, Allah Teala'nın Zebanileri onu yakalayacaklardı."[17]
2- İbnu Abbas'tan (r.a.) Tirmizî ve başkası anlattı:
Rasûlullah namaz kılıyordu. Ebu Cehil ona geldi ve:
“Ben seni bundan nehyetmedim mi?” dedi. Nebî Aleyhisselâm onu kovdu. Ebu Cehil:
“Sen bilirsin, benim nâdîlerim çoktur.” dedi. Allahü Teâlâ, Alak: 96/17 âyetini indirdi.
Tirmizî: Hasen ve sahihtir, dedi. [18]
============================
[1] İbnu'l-Cevzî, age. IX, 175. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/959.
[2] Bilgi için bak: Şevkani, Fethu’l-kadir: 5/467; Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6888.
[3] Şevkani, Fethu’l-kadir: 5/467; Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6891.
[4] Şevkani, Fethu’l-kadir: 5/467; Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6891.
[5] Şevkani, Fethu’l-kadir: 5/467; Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6892.
[6] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6892.
[7] Şevkani, Fethu’l-kadir: 5/467; Tefsîr-i Kurtubî : 20/118; Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6892.
[8] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/562.
[9] Buhârî, Bed’uI-Vahy, 3; Tefsîrû'l-Kur'ân, Alak, 96/1; Müslim, İman, 252-256. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/959-960. Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6890-6891. Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/562.
[10] Ahmed ibn Hanbel, Müsned, vi,232-233. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/960.
[11] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/721; Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6898.
[12] Müslim, Sıfâtu'l-Münâfıkîn, 38 Benzer bir rivayet için ayrıca bak: Buhârî, Tefsîru'l-Kur'ân, Alak. 96/4; Ahmed ibn Hanbel, Müsned, 1,248. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/961; Muhtasar-ı İbn Kesîr, 3/658, Hâzin, 4/270; Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/365. Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/564.
[13] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/961.
[14] Lübabu’t-te’vil: 4/394; Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6898.
[15] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6898.
[16] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/722. Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/570.
[17] Tirmizi; Tefsîru'l-Kur'ân, Alak, 96/2 (3349). Tirmizi bu hadisin hasen garib ve sahih olduğunu söylemiştir. Nesai; Tefsiri 704, Ahmed b. Hanbel; Müsned: 1/256. Taberî, age. XXX,164. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 386. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/961. Abdulfettah El- Kâdi, Esbab-ı Nüzul, Fecr Yayınevi: 467.
[18] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/722. Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/571.