« : 21 Mayıs 2008, 12:06:39 »
Yüreğimde kopan fırtınayı gönderiyorum sana sevgili,
çocuksu bakışlarımın ardından…
ellerimi kesen ayazlarımı gönderiyorum sana;
aşkın akıp gidişini seyret diye iç ülkemden iç ülkene…
her şeyi koca bir yokluk gören gözlerimi gönderiyorum sana,
yeşile çalan yanından umut bul diye…
koca şehri bomboş gören kalbimi gönderiyorum sana,
içindeki ateşle ısıt diye…
bütün mektuplarım geri dönüyor sevgili şehrime…
yoksun…
bu koca yoksunluğun içinde kaybolmuşsun.
hayat bizi terk edeli çok olmuş,
ben aynalarda kaybolmuşum,
sen hayallerime bile uğramaz olmuşsun.
bir masalmış her şey bir bakmışım uyumuşsun.
ne masalın sonunu dinleyecek kadar uyanık kalmayı başarabilmişsin,
ne de bana yeni masallar anlatacak kadar âşık olmayı.
hasret yüklü gemilerim yollarını bulamadı.
ben leyla'nın cisminde taşıdığım mecnun kalbi ile bir başına kalıverdim aşk diyarında…
ne gemilerimi indireceğim sahillerim oldu,
ne de karadan yüzdürebilecek cesaretim.
aşk bitti.
toprak oldu bakışlarımda ki umut.
“kalmak, gitmekten vazgeçmektir” derdi atam.
ben ne gitmeyi becerebiliyorum topraklarından
ne de yaşamayı senin kurallarına göre…
isyanlarım var, eylemsiz, sessiz isyanlarım.
bir gök düşlüyorum, mavisi adam gibi mavi,
siyahı adam gibi siyah..
ama gündüzleri gri bulutlar kaplıyor göğümü,
geceleri şehrin isi.
mavisi griye çalıyor hüzünle gökyüzümün,
yıldızları gam yansıtıyor puslu bakışlarla.
her şey bir tebessümünde gizli kalıyor bazen.
züleyha' nın gülümsemesi kadar sıcak,
yusuf'un duruşu kadar soğuk.
aşk sana da bana da ne uzak sevgili…
şimdi sukut limanlarına demirledim gemilerimi.
sadece bekliyorum…
güneşin doğuşunu nasıl beklerse yüce dağlar,
yağmurun yağışını nasıl beklerse çiçekler,
öylece hasret gemilerimi aşk denizine indireceğin anı bekliyorum.
"beklemek sabretmektir". dedi ustam,
"kalbim üstüne " dedim,
büküldü boynum…