« : 24 Şubat 2009, 22:00:57 »
Hz. Âişe radıyallâhü anhâ vâlidemiz anlatıyor:
(Bir gün) cehennemi hatırlayıp ağladım. Resûlüllah (s.a.v.):
*** Niye ağlıyorsun? diye sordu.
*** Cehennemi hatırladım da onun için ağladım! Siz, kıyâmet günü, âilenizi hatırlayacak mısınız? dedim. Buyurdu ki:
*** Üç yerde kimse kimseyi hatırlamaz:
1) Mîzan yanında; tartısı ağır mı geldi, hafif mi öğreninceye kadar.
2) Sahifelerin uçuştuğu zaman; kendi defteri nereye düşecek, öğreninceye kadar… Sağına mı, soluna mı; yoksa arkasına mı?
3) Sıratın yanında; cehennemin iki yakası ortasına kurulunca, bunu geçinceye kadar.
(Ebû Dâvud, Kitâbüs-Sünne, 4755)
Bilindiği gibi Mîzan, âhirete îmânın bir cüzüdür.
Ehl-i Sünnet vel-Cemat âlimleri, icmâ ile Mîzan haktır demişlerdir.
Hadis-i şeriflerle olduğu gibi, Kurânla da sabittir.
Âyet-i kerimede, Biz kıyâmet gününe mahsus adâlet terazileri koyacağız.
Artık hiçbir kimse hiçbir şeyle haksızlığa uğratılmayacaktır.
(O şey) bir hardal tanesi kadar bile olsa, onu getiririz (mizâna koyarız). Hesapçılar olarak da biz yeteriz. (S. Enbiyâ, 47) buyuruluyor.
Mîzan, kıyâmet günü kurulur. Kulların amellerinin yazılmış olduğu defterler Mîzanda tartılır.
Bu Mîzanın iki kefesi vardır; biri hasenâtın (iyiliklerin) tartılması için, diğeri de seyyiâtın (kötülüklerin)…
Hasan-ı Basrî (k.s.) hazretlerinden gelen bir rivâyete göre, Mîzanın bir de dili vardır ALINTI