Ecel…
Anması bile insanı ürküten ölüm vakti, ölümün tadıldığı an…
Anması soğuk da olsa, ne ölümden kaçış var ne de ecel şerbetini içmemek imkânsız.
Kaçmak zaten mümkün değil de, kaçmak istesen nereye kaçacaksın? Her yer Allah’ın mülkü, her mekân Allah’ın hükmü altında.
Eynel mefer / kaçacak yer neresi?
Ölümden kaçış olmadığına göre, mühim olan ölmeden önce ölmek, yani ölüm gelmeden önce ölüme hazırlanmak.
Nitekim Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) “Ölmeden önce ölünüz” buyuruyor.
Yani nefsî, şeytâni ve dünyevî isteklerinizi öldürünüz demek.
Çünkü nefsânî ve şeytânî hislerle ve dünya sevgisiyle cennete girmek imkânsız..
Her canlının, Rabbimizin tayin buyurduğu, bizce meçhul ve bilmemiz mümkün olmayan bir eceli var.
Zamanı geldiğinde, her canlı istese de istemese de ecel şerbetini içiyor ve içecek.
Ölüm hak ve gerçek olduğuna göre, her akıl ve iman sahibinin yapması gereken, bu değişmez sona iyi hazırlanmak ve o korkutucu köprüyü rahat geçmeye yarayacak şeyler yapmaktır.
Bu da sağlam ve pürüzsüz bir iman ve ihlasla yapılan ibâdetlerle mümkün.
Dünya sıkıntılarından bunalan, âhiretin nasıl olduğunu düşünemeyen bazı kimseler, “Ölsem de kurtulsam” derler.
Eceli geldiği zaman yaşamaya devam etmek isteyenlerin yaşamalarının mümkün olmadığı gibi, ölmek isteyenler de istedikleri zaman ölemezler. Çünkü ölmek de rabbimizin emriyledir.
Ölüm herkes için ayrı tesir eder. Kimine bir müjde gibidir, kimine de felâketlerin en çetini.
Bazıları için kurtuluş ve ebedî kurtuluşun başlangıcıdır. Bazıları içinse ebedî felâketin başlangıcı.
Ölünce sıkıntılarından kurtulacak olanlar, sadece hayatta rablerine hakkıyla ibâdet edenlerdir. Onlar, ölüp dünya sıkıntılarından kurtulur kurtulmaz, tarifi imkânsız bir rahatlığa kavuşurlar.
Bu rahatlık bile geçicidir ve sadece kıyamete kadardır. Sonsuz ve esas rahatlık ve saâdet ise cennette kendilerini beklemektedir.
İmansız ve ibâdetsiz olanlar ise, ölünce hatta ölüm sırasında can boğaza gelip hırıldamaya başlayınca gerçek sıkıntının ne olduğunu anlarlar.
Onların sıkıntıları da ölünce başlayacak ve kıyamete kadar devam edecektir. Esas ve sonsuz felâket ise cehennemde onları beklemektedir.
Ecel ve ölümün, kâinâtın sahibinin emriyle olduğunu bilmeyen veya düşünemeyenler, bir yakınları öldüğü zaman “Daha zamanı değildi. Çok zamansız öldü” gibi akıl, mantık ve inanç dışı, mânâsız sözler söylüyorlar.
Bilmiyorlar ki, değişmez kanun şöyledir:
“Eceli gelince bir an ne geri bırakılırlar, ne öne alınırlar.” (A’râf sûresi, âyet: 34)
Bunu kabul etmeyip, yakınları öldüğü zaman “Zamansız öldü” diyenler, buyursunlar ecel ve ölümü kendi istedikleri zamana alsınlar veya tamamen kaldırıversinler.
***
Dünyaya gelen ölmeye gelmiştir. Tarihte iyi-kötü, imanlı-imansız nice meşhurlar yaşamış ama hiç biri ölümden yakasını kurtaramamıştır.
Açın ansiklopedileri, bakın. Geçmişte her meşhur kimsenin bir doğum tarihi vardır, bir de ölüm tarihi. Doğup da ölmeyen olmamıştır, ölmeyecek olan da yoktur.
Çünkü âlemdeki canlı cansız her şeyi yaratan Hâlık Teâlâ, onları şu kanunla yaratmıştır:
“Her nefis / her can sahibi ölümü tadacaktır.” (Âl-i İmrân sûresi, âyet: 185)
Ölecek değil, ölümü tadacak. Tadacak ama ölümün tadı nasıl olacak?
Yukarıda söylediğimiz gibi, bir kısmına şeker, bal; hatta baldan da tatlı, bir kısmına da zehirden acı…
Bakın bu acının başlangıcı bile nasıl acı ve nasıl aşağılayıcı:
“Bir de görseydin, melekler o küfredenlerin / kâfirlerin yüzlerine ve arkalarına vura vura ve “Tadın cehennem azabını” diyerek nasıl canlarını aldıklarını.” (Enfal sûresi, âyet: 50)
Bu yazıyı, epeydir rahatsız olan, ibâdete düşkünlüğü ile bilinen ablamın dün, 25-26 Haziran Cuma gecesi vefatı vesilesiyle yazıyorum.
Rabbim cümlemizin âhirete göçmüş olan yakınlarına ve bütün iman sahiplerine rahmet eylesin.
Hayatta olanlarımıza da rızkıyla beraber, sıhhatli ve hayırlı uzun ömür ihsan buyursun…
Ali Eren Hocaefendi