Kariyerinizin hayatınızdaki yeri, işinizin anlamı

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Aşık-ı sadık

  • ****
  • Join Date: Kas 2008
  • Yer: İzmir
  • 840
  • +230/-0
  • Cinsiyet: Bayan
  • Âşîk-ı sâdık

Güdülenim ve Kişilik" (1954; Motivation and Personality), "Bir Varolma Psikolojisine Doğru" (1962 ; Toward a Psychology of Being) isimli yapıtların yazarı, sosyal psikolojinin geliştiricilerinden Abraham MASLOW, eserlerinde bireylerin motivasyonunda ihtiyaçlar hiyerarşisinin önemini vurgulamıştır.
Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisi;
1. Fizyolojik gereksinimler,
2. Güvenlik gereksinimi,
3. Sosyal gereksinmeler,
4. Saygınlık gereksinimi,
5. Kendini gerçekleştirme gereksinimi
olarak sıralanabilir.
Maslow'a göre insanların her gereksinimi karşılandıkça, hiyarşinin bir üst basamağına geçilir. Buna göre insan, fizyolojik ve güvenlikte olma gereksinimlerinden sonra, sosyal gereksinimleri olan "ait olma", "sevme", "sevilme", "sosyal etkileşimler" gibi gereksinimlerini gidermektedir. Daha sonra saygınlık gereksinimi; öz saygı, başarı ve bağımsızlık, başkaları tarafından tanınma ve saygı duyulma karşılanmaktadır. Hepsinden sonra ise bireyin sahip olduğu tüm potansiyeli etkili bir biçimde kullanabilme gereksinimi olan "kendini gerçekleştirme" aşaması gelmektedir.
Günümüzde insanların gerek özel gerek profesyonel iş hayatlarında karşılaştıkları en önemli sorunlarından bir tanesi de kendilerini tam olarak gerçekleştirememeleridir. İnsanları sabahın erken saatlerinde yataklarından kaldırabilecek ve ofislerinde geçirdikleri zaman boyunca kendilerini verimli ve olumlu hissetmelerini sağlayacak düzeyde bir kariyerlerinin olmasının önemi gittikçe artmaktadır. Hayatlarından ve kariyerlerinden ne istedikleri, yaptıkları işin onlara ne derece yeterli olduğu, günümüz çalışanlarının genelde yaşadıkları paradoksun bir yanını, para kazanmayla paralel gelişen yaşam mücadeleleri de diğer yanını oluşturmaktadır.
"Şu an yaptığım işten daha fazlası olmalı, tüm hayatım boyunca bu işi mi yapacağım?" tarzındaki sorular sorarak çalışanlar; hayatlarını, kariyerlerini, yöneticilerini ve firmalarını yeniden değerlendirirler. Kendilerini bağlı hissetmedikleri bir firmada, gerçekleştirmekten sıkıntı duydukları görevlerde bulunmanın ne derece doğru olduğunu sorgulamaya başlayan çalışanlarının sayısı artarken, kendileri için bir anlamı olan işlerde çalışma konusunda ısrarcı olan bireylerin sayısı da artmaktadır.
Çoğumuz işimizin bizi tatmin etmediğini zaman zaman düşünmüşüzdür; fakat sonrasında gelen düşünce de en azından bir işimizin olduğudur; " Firmaların belli limitlerinin olması ve çoğunun tamamen kar amacı taşıması, çalışan memnuniyeti konusunda titiz davranmadıklaırnı göstermektedir. Ben bir iş sahibi olduğum için sevinmeliyim ve bu işin benim için ideal olup olmadığı konusunda çok da fazla düşünmemeliyim." İşte, profesyonel iş hayatında sorunlar oluşmasına neden olan problem de tam bu noktada başlamaktadır.
Bireysel Mutluluk
Günümüz çalışanları, kariyer konusunda neden daha farklı düşünmeye başladılar? Hayatımızda neler değişti ki artık işimizin anlamını araştırmaya başladık? Edward Norton'un yönettiği 2000 yapımı "Aramızdaki Sarışın" (Keeping The Faith) adlı filmin yan temalarından birini oluşturan bu nokta, filmde çarpıcı biçimde vurgulanmaktadır. Anna Reilly (Jenna Elfman) haftada 100 saat çalışacak kadar işkolik bir yöneticidir ve çalıştığı şirketin yaşamakta olduğu sorunu çözmek için New York'a gelmiştir.
Güçlü, sınırsız yetkiye sahip ve başarılı iş kadını kimliğinden başka hiçbir sosyal kimliği olmayan Anna, New York'a gelişi ve eski arkadaşlarıyla buluşmasıyla hayatındaki eksikleri farketmeye başlar. Film, Anna karakterinin yardımıyla cep telefonu en yakın arkadaşı olan, kendine vakit ayıramayan ve hızlı iş temposuyla çalışan bir karakter sunarak, "acaba olmak istediğim kişi gerçekten bu mu?" sorusunu izleyicilere sormakta.. Kariyerinizin tüm hayatınızı doldurması ve bireysel mutluluğa ayıracak vaktinizin kalmaması ne denli doğru?
Yılların iş karmaşası ve stresi içinde çalışmaktan ve sürekli özel hayatlarından feragat etmekten yorulmuş her düzey çalışan aslında kendini "Aramızdaki Sarışın" filminin Anna karakterinin yerine rahatça koyabilir. Yoğun iş temposu ve kişinin kendini gerçekleştirmek için neredeyse hiç vaktinin kalmaması bu kesimin ortak sorunudur. Sosyal bir kavram olması gereken insanın, tek sosyal çevresinin ofis ortamı olması, kendini gerçekleştirebilmesi ve bireysel mutluluğa ulaşması için kimi zaman engel teşkil etmektedir. Bunlara ek olarak; çalıştıkları firmadaki yönetim boşlukları, karar alma sürecine katılamamaları, yönetici-çalışan ilişkisinde yeterli duyarlılığın olmaması ve genel anlamda oluşan olumsuz atmosfer nedeniyle firmalarına olan bağlılıklarını yitirmeye başlamaları da çalışanların firmalarından ayrılıp, bu imkanlara sahip olacakları diğer firmalara transfer olmalarında etkili nedenlerdendir.
Bu konu, yeni mezunlar açısından değerlendirildiğinde, yönelmeyi planladıkları kariyer hedeflerinin ne derece tatmin edici olduğu konusunda kesin emin olmak isteyen geniş bir kitle karşımıza çıkmaktadır. Üniversitelerin kariyer günleri düzenlemeleri, bu kariyer günlerine çeşitli firmaların katılmaları ve kendilerini anlatmaları eskiden sıkça görülen bir durum değilken, artık üniversite öğrencilerini potansiyel adaylar olarak değerlendiren işverenlerin ve kariyer konusuna daha bilinçli bakmaya başlayan yeni mezunların bu tip organizasyonlara olan ilgi ve talepleri de artmıştır. Özel-profesyonel iş yaşamındaki denge, çalışma saatleri, yıllık izinler ve kariyer hareketliliği konunda işverenlere sorular yönelten yeni mezunlar, işverenleri gelecekte yeni birtakım önlemler ve değişiklikler üzerinde çalışmaya sevkedebilirler. Bunun temel nedeni de yeni mezunların kariyer kavramını hayatlarının çok önemli bir parçası olarak görmeleri; ama kariyerlerinin, tüm hayatları anlamına gelmediğini de vurgulamalarındadır. Çalışmayı tercih edecekleri firmanın da bu düşüncelerine saygı gösteren ve bu tip bir felsefeye sahip bir firma olmasını istedikleri açıkça ortadadır.
Belli bir süredir hem ülkemizde hem de dünyada yaşanan işten çıkarmalar ve kısıtlamalar sonrasında işten çıkarılan çoğu birey açısından değerlendirildiğinde de sıklıkla görülen durum, kişilerin ilk şoku atlattıktan sonra, işten çıkarılmalarını kendilerini gerçekleştirmek ve gerçekten yapmak istediklerini yapmak için bir fırsat olarak görmeye başladıklarıdır. Bireylerin geçmişte hiç olmadığı kadar günümüzde kendi işlerini kurmaya yönelmeleri de bu nedenle açıklanabilir. Kendilerine daha fazla vakit ayırmak isteyen ve yeteneklerini kendi şirketi için kullanmayı hedefleyen bireyler, günümüzde girişimci kimlikleriyle ön plana çıkmaktadır.