Kütükoğlu” soyadı tarihçilerin aşina olduğu bir isim. Her ikisi de tarihçiliğimiz için vazgeçilmez çalışmalar yapmış bir çift Bekir ve Mübahat Kütükoğlu. Bekir Bey bugün hayatta olmasa da eşi Mübahat Hanım ile hayat prensiplerini, bir ömür verdiği çalışmalarını, kütüphanesini ve Bekir Kütükoğlu’nu konuştuk…
Prof. Dr. Mübahat Kütükoğlu kimdir?1932 yılında İzmir'de doğdu. Yüksek tahsilini İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'nde tamamladıktan sonra aynı üniversitenin İktisat Fakültesi İktisat Tarihi Kürsüsüne intisab etti.
Doktora ve doçentlik tezlerini "Osmanlı-İngiliz İktisadî Münasebetleri" üzerinde hazırladıktan sonra 1973'de Edebiyat Fakültesi Osmanlı Müesseseleri ve Medeniyeti Tarihi Anabilim dalında doçent olarak göreve başladı; 1979'da profesör oldu. 1977'den beri Anabilim Dalı Başkanlığı; 1984'den beri de Edebiyat Fakültesi'ne bağlı Tarih Araştırma Merkezi Müdürlüğünü yürütmektedir.
Tecrübe Konuşuyor bölümü için hocalarımızı ziyaret ediyoruz. Bölüm gerçekten alâka gördü. İnsanlar, özellikle öğrenciler sevdiler. Bunları kitaplaştıracağız inşaAllah. Zira hocaların tecrübeleri, gençlere meslekî anlamda tavsiyeleri bizler için önemli. Bu anlamda her türlü istifadeyi sağlamak için elimizden geleni yapıyoruz. Beş on soru da sizin için hazırladık. Arzu ederseniz başlayalım… Yapmış olduğunuz çalışmalar her türlü takdirin üstünde; ellerinize sağlık. Peki bunca eser nasıl bir gayretin neticesidir, kısaca çalışma prensiplerinizden bahseder misiniz?
Bir kere gündüz çalışmayı severim. Erken kalkar ve uzun süre çalışırım. Şimdi pek yapamıyorum. Çünki gözümde bir arıza var. Eskisi gibi devamlı çalışamıyorum. Ama çok sıkı çalıştığım senelerde sabah 6’da kalkar, yemek araları hariç, saat dörde beşe kadar çalışırdım. Ve böyle çalışmadıktan sonra da hiçbir şeyin elde edilemeyeceğine kani’imdir. Eğer bir şey zihnimi çok meşgul etmişse neredeyse uykularıma giriyor diyebilirim. Meselâ sabah gözümü açtığımda yine o konuyla ilgili bulurum kendimi. Bir de şimdi bana yardım eden gençler var. Onları galiba fazla uğraştırıyorum. Meselâ, herhangi bir mesele hakkında okurken kafama bir şey takılmışsa mutlaka onu araştırmak isterim. Sonra bakarım demem. Eğer evde halledebileceğim bir şeyse bakarım. Tabiî kütüphaneye veya arşive gitmek gerekiyorsa o ayrı bir konu… Bu, talebelerle çalışırken olurdu çoğu zaman. Eskiden biliyorsunuz, mezuniyet tezleri vardı ve hem ben, hem eşim talebeyle birebir uğraşırdık. Tezleri baştan sona okuyup kontrol ederdik. O arada bir kelime, bir tabir geçtiği zaman, talebeye bunu araştırmasını söylerdim, ama ben daha çok merak eder hatta kendim araştırır ona söylerdim. Öyle bir tabiatım vardır. Bilmiyorum, bu kadar titizlenmek iyi bir şey mi, değil mi…
Kaynak: Yedikıta Dergisi 82. sayısından (Haziran 2015)