Ayet - Ansiklopedik Bilgi

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11656
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Ayet - Ansiklopedik Bilgi
« : 24 Mayıs 2014, 16:25:20 »
Kur'an-ı kerimdeki sureleri meydana getiren cümle veya cümlecikler.


Çoğulu ayattır. Lügat manası; "Açık alamet, işaret, ibret, mucize" demektir.
Âyet Arapça'da delil, açık alamet, veri veya işâret gibi anlamlara gelmektedir. Türkçe olarak Âyet-î Kerîme ya da Yüksek delil şeklinde kullanımı yaygındır.

Kur'an-ı kerimde 114 sure, 6236 ayet-i kerime vardır. Ayetlerin sayısının 6236'dan az veya daha çok olduğu bildirildi ise de, bu ayrılıklar büyük (uzun) bir ayetin, birkaç küçük ayet sayılmasından veya bir kaç kısa ayetin bir büyük ayet, yahut surelerin başındaki besmelelerin bir veya ayrı ayrı ayet sayılıp sayılmamasından ileri gelmiştir. Kur'an-ı kerim ayetleri nazil oldukları (indikleri) yer bakımından ikiye ayrılır: Mekke'de inenlere ve daha ziyade iman esaslarını bildirenlere "Mekki"; Medine'de inen ve emirler, yasaklar, toplum, ekonomi ve hukukla ilgili konuları ihtiva edenlere de "Medeni" ayetler denmiştir.

Ayetler ifade ettikleri hükümlere göre de "muhkem" ve "müteşabih" olmak üzere iki kısma ayrılırlar. Muhkem, manası meydanda (açık) olan ayet-i kerimelerdir. Müteşabih ise, manası kapalı ayet-i kerimelerdir. Bunlara görülen anlaşılan meşhur olan mana verilmeyip meşhur olmayan manayı vermek icab eder.

Ayet-i kerimeler, Allahü tealanın kelamıdır. Değişmez, değiştirilemez. Benzeri söylenemez. Allahü teala Kur'an-ı kerimde mealen; "Ey Resulüm! De ki; "Yemin olsun, eğer insanlar ve cinler bu Kur'an'ın benzerini meydana getirmek üzere toplansalar, birbirlerine yardımcı da olsalar, yine onun benzerini getiremezler." (İsra suresi: 88) buyuruyor.

Gerçekten bin dört yüz seneyi aşkın bir zamandan bu yana İslamiyetin aleyhinde olan kimseler çok uğraşmalarına rağmen Kur'an-ı kerimin en kısa suresi gibi bir sure meydana getirememişlerdir.

Nitekim Kur'an-ı kerimde mealen şöyle buyurulmaktadır;. "Eğer kulumuza (Muhammed aleyhisselama) indirdiğimiz Kur'an-ı kerimin Allahü tealanın indinden olduğunda şüphe ediyorsanız, siz de ona benzer bir sure söyleyiniz. Bunu yapabilmek için güvendiklerinizden yardım isteyiniz. Buna benzer bir sure söyleyemezsiniz." (Bakara suresi: 23)

Kur'an-ı kerimde on dört yerde secde ayeti olup bunların birisini okuyanın, işitenin manasını anlamasa da bir secde yapması vaciptir.

Ayet-i kerime yazılı herhangi bir kağıdın ayet kısmına abdestsiz dokunulmaz ve o kağıt belden aşağı tutulmaz ve konmaz.  Ayet-i kerimeler kısa ve tam tercüme edilemez. Müfessir derecesindeki İslam alimleri ayet-i kerimeleri tercüme değil, uzun tefsir ederek açıklamaya çalışmışlardır.

Kur'an'da Âyet kavramı
Kur'an'da geçen ayet kelimesi sadece Kur'an ayetleri için değil, Kur'an'da cümle içinde bulunduğu konuma göre mucize(Bakara, 2/211), alamet(Bakara, 2/248), ibret(Nahl,16/ 11), acaib iş(Mü'minun, 23/50) delil(İsra, 17/12) ve Kur'an ayeti(Nahl, 16/101) karşılığı olarak kullanılmıştır. Kur'an'da, Allah'ın ayetlerinin tabiatta gözlemlenebileceği ifade edilir.

“Biz onlara ayetlerimizi hem çevrelerinde hem de bizzat kendi içlerinde açıkça göstereceğiz. Sonunda bu bir gerçek olduğu iyice anlaşılacaktır. Rabbinin her şeye tanık oluşu sana yetmez mi?” Fussilet; 41:53

"Kesin bilgiye ulaşmak isteyenler için yeryüzünde ve bizzat kendinizde âyetler vardır. Bunların farkına varmak istemez misiniz?” Zariyât; 51:20-21

“Sen varlığını en duru olan yaşam tarzına getir; Allah’ın doğasına. O, insanları ona göre yaratmış­tır. Allah’ın yaratışı değişmez. İşte bu var olan yaşam şeklidir ama in­sanların çoğu bunu bilmezler.” Rum; 30:30

Kur'an Ayetleri
Kur'an'daki ayetlerin uzunlukları, Mushaf'ta tam bir sayfa ile en kısa olarak bir ya da birkaç harften oluşan 'kesik harfler' veya Mukattaa harfleri arasında değişmektedir.

Kur'an ayetlerinin sayısı, sayım şekline göre farklılık gösterebilir. Bu farklılık besmelenin ayet olup olmadığı, ayetlerin nereden başlayıp nerede bittiği, mukatta' harflerinin birer ayet sayılıp sayılmaması, duraklardaki ihtilaflar gibi konulardan kaynaklanmaktadır. Kur'an mushaflarında mevcut numaralandırmaya göre 6236 ayet bulunmaktadır.

Kuran'da kaç ayet var?
Kurân’ın kaç ayet olduğu hususunda âlimler arasında ihtilaf vardır. Fakat bu ihtilaf sadece numaralandırma hususundadır. Kurân’ın tümü için her hangi bir ihtilaf mümkün değildir.

Kuran ayetlerinin sayısı hakkında tam bir mutabakat yoktur. Bunun bazı sebepleri vardır:

1- Ayetlerin tamamında veya kur'anın umumunda herhangi bir sıkıntı yoktur. Yani Kur'anın tamamı bellidir. Fakat alimler arasında ayet sayısında bir görüş ayrılığı mevcuttur. Şöyleki, Kur'anı açtığınızda ayetlerin yerini tayin eden yuvarlak işaretler vardır. İşte bazı alimlere göre, bu iki yuvarlak arasındaki ifadeler ayettir. Fakat bazı alimlere göre, bu iki yuvarlakların aralarındaki ifadelerin bazısı bir ayet değil, iki veya daha fazla ayettir. Bu görüş ayrılığından dolayı, ayet sayısında farklılık olabilir. Yoksa Kur'anın tamamında veya ayetlerin kendilerinde herhangi bir anlaşmazlık veya terslik söz konusu değildir.

2- Şafiî âlimleri besmele-i şerifi, başında zikredilen sure ile bir bütün olarak saydıkları halde Hanefi âlimleri besmeleyi ayrı bir ayet olarak saymışlardır. Sure başlarındaki “yasin, ha mim” gibi huruf-u mukattaa için de benzer durum geçerlidir.

3- Ayrıca, Kuranda bulunan “durmayınız” anlamına gelen “LA” işaretinin olduğu yerlerin de birer ayet sayılıp sayılmayacağı da bu farklılığın başka bir nedeni olabilir.

Bu ve benzeri nedenlerle Kur’an’ın bir harfinde bile değişiklik olmadığı halde, ne kadar ayet olduğu konusu tam netlik kazanmamıştır. Elinizde bir kitap olsa kaç parağraf veya cümleden meydana geldiği sorulsa değişik anlayışlara göre farklı rakamlar çıkacaktır. Bu anlayış farklılığı kitabın azalacağı veya fazlalaşacağı anlamına gelmez. İşte Kuran da esas olarak içindeki her şey ile meydandadır. Ancak değerlendirme farklılığından rakamlar da farklı çıkmaktadır.

Bu farklı sayımın bir sonucu olarak; İbn-i Abbas 6616, Nafi, 6217, Şeybe, 6214, Mısır âlimleri 6226, Zemahşeri, İbn-i Huzeyme, Şeyhulislam İbn-i Kemal ve  Bediüzzaman Said Nursi ise 6666 ayet olduğunu söyler.

Bu gün elimizde olan ve dünyanın her tarafında bulunan Mushafların nizamı, Küfî ekolü alimlerinin Hz. Ali’den rivayetle peygamberimiz(a.s.m)’e dayandırdıkları bir tertiptir. Bu Kur’an’daki mevcut ayet sayısı, 6236’dır.  Bu, bizim de bizzat ayetleri sayarak elde ettiğimiz bir sayıdır.

Ayetlerin sayısı elbette pek çok hikmete bakıyor. Fakat bu hikmetler, sadece yekun olarak 6236 sayısına değil, aynı zamanda Kur’an’da kullanılan kelimelerin tekrarı, bu tekrarların yapıldığı ayetlerin sayısı, bir suredeki ayetlerin belli kriterlere göre ayarlanması, Allah’ın isim ve sıfatlarının belli bir adede uygun olarak belli bir sayıdaki ayetlerde yer alması gibi bir çok ince hikmetleri vardır.

Örneğin ayetlerin yekun sayısına uygun olarak deriz ki, surelerin başında geçen besmelelerden bir tanesi ile birlikte bu ayetlerin sayısı 6237 olur. Bu sayı Allah’ın 99 ismi ile Hz. Peygamber(a.s.m)’in ömrü olan 63 sayısının çarpımından çık bir yekundur. 99x63=6237.

Ayrıca bu sayı, daha tam Kur’an vahyi bitmeden Kur’an’da buna işaret edilmiş olması, gaybî ihbar nevinde bir mucize parıltısıdır.

Kuranın yazılışı ve zamanımıza kadar gelişini anlatan şu yazıyı da okumanızı tavsiye ederiz.

Allah'ın son mukaddes kitabı, bütün insanlığa İlâhi fermanı olan Kur'an, 23 senede âyet âyet, sûre sûre nazil olmuştur. Peygamber Efendimiz kendisine nazil olan âyet ve sûreleri yanında bulunan sahabelerine okur, sahabeler de onu ezber ederler, bir kısmı da yazardı. Bundan ayrı olarak, Peygamber Efendimizin vahiy kâtipleri vardı. Bunlar nazil olan âyetleri ve sûreleri özel olarak yazmakla vazifeli idiler. Gelen âyet ve sûrenin nerede yer alacağı, Kur'an'ın neresine gireceği de bizzat Peygamberimize Cebrail (A.S.) vasıtasıyla bildiriliyor, o da vahiy kâtiplerine tarif ederek, gerekeni yaptırıyordu. Böylece Hz. Peygamberin sağlığında Kur'an'ın tamamı yazılmış, nereye neyin gireceği belli olmuştur. Aynca Cebrail (A.S.) her Ramazanda gelir, o güne kadar nazil olmuş âyet ve sûreleri Peygamberimize yeni baştan okurdu.

Efendimizin vefatından evvelki son Ramazanda Hz. Cibril yine gelmiş, ancak bu sefer Kur'an'ı Peygamberimizle iki sefer okumuşlardı. Birinci sefer Hz. Cibril okumuş, Peygamberimiz dinlemiş; ikinci seferde ise Peygamberimiz okumuş, Hz. Cibril dinlemişti. Böylece Kur'an son şeklini almıştı.

Bununla beraber, Hz. Peygamber'in sağlığında Kur'an, henüz müstakil bir cilt hâlinde bir araya toplanmış da değildi. Sayfalar halinde Sahabeler arasında dağınık olarak bulunuyor, hafızalarda ezberlenmiş halde duruyordu. Fakat neyin nereye gireceği gayet kesin ve net şekilde bilinmekteydi.

Nihayet Hz. Ebû Bekir'in hilâfeti zamanında görülen lüzum üzerine Zeyd bin Sâbit'in başkanlığında vahiy kâtiplerinden ve kuvvetli hafızlardan müteşekkil bir komisyon kuruldu. Kur'an'ın bir cilt hâlinde bir araya toplanma işi, bu komisyona havale edildi. Ashabdan herkes, elinde yazılı bulunan Kur'an sayfalarını getirip bu komisyona teslim ettiler. Hafızların ve vahiy kâtiplerinin elbirliği ile çalışmaları sonunda sayfalar, sûre ve âyetler Peygamberimizin tarif ettiği şekilde yerli yerine kondu. Böylece Kur'an, Mushaf adıyla tek kitab hâline getirilmiş oldu.

Artık Kur'an için unutulma, kaybolma, tahrif ve tebdile uğrama diye bir şey söz konusu olamazdı. Zira aslı, Hz. Peygambere gelen şekliyle eksiksiz ve noksansız şekilde tesbit edilmişti.

Hz. Osman zamanında görülen lüzum üzerine, bu Mushaftan yeni nüshalar çoğaltılıp çeşitli memleketlere gönderildi.

Bugün elde mevcut olan Kur'anlar, işte bu Kur'an'dan çoğaltılmıştır.

Kur'an tesbit edilişindeki sağlamlık itibariyle, diğer ilâhi Kitablardan farklı olarak, hiçbir tahrifat ve değişikliğe uğramadan vahiy mahsulü olan şekliyle tesbit edilip ortaya konmuş; 1400 senedir de muhafaza edilerek gelmiştir. Bunda, Kur'an'ın edebî icaz ve i'câzının, yani, ezberleme kolaylığının hiçbir insan sözüne benzememesinin ve söz olarak hiçbir taklidinin yapılamamasının, edebiyatve belagatına erişılememesinin ve zaptında a'zamî titizlik gösterilmesinin büyük rolü olduğu kesindir. Fakat asıl sebeb, Kur'an'ı Cenâb-ı Hakk'ın hıfz ve himayesine alması, onu kıyamete kadar lâfızve mânâ bakımından bir mu'cize olarak devam ettirmeyi taahhüd etmesidir. Nitekim Kur'an'da şöyle buyurulur: «Muhakkak ki bu Kur'an'ı biz indirdik ve onu koruyacak, muhafaza edecek, devam ettirecek de biziz.:.» (Hicr, 9).

Bugün yeryüzündeki bütün Kur' anlar aynıdır. Hiçbir farklılık ve değişiklik yoktur. Ayrıca milyonlarca hafızın ezberinde bulunmakta, her an milyonlarca dil ile kırâet edilip okunmaktadır. Bu özellik, Kur'an'dan başka herhangi bir beşeri kitaba nasib olmadığı gibi, semavi kitablardan hiçbirine dahi nasib olmamıştır. Allah'ın son kelâmı, hükmü kıyamete kadar baki ezelî fermanı olan Kur'an'ın, böyle eşsiz bir makam ve ulvi bir şerefe nail olması da, elbette zaruri ve lüzumludur. (Mehmed Dikmen, İslam İlmihali, Cihan Yayınları, İstanbul, 1991, ss. 94-97)

Surelerin Kur'an içindeki dizilimindeki ihtilaflardan farklı olarak ayetlerin diziliminin vahiy ile belirlendiği konusunda ihtilaf yoktur.