En yangın düşüş...Kahraman Tazeoğlu..
En yangın düşüşünüzde, en yanlışla kalkmak ağaya! Düşmenin acısıyla kalkmanın yorgunluğu kemiklerinizde kaynaşmış, ruhunuzda nekaat evresi. “Birazdan” diye başlayacağınız her cümlede ertelenen bir şimdi. Aslınızla yüz yüzesiniz! Bir tek kendinize yaslanamazsınız!
Birileri çıkar, sizin yaşayacağınızı yazar. Araya umulmadık sözler girer, sizin yazacaklarınız yaşanır. Sitemi, isyanı çözer ayıklarsınız köşe bucağınızdan; ulu ortanızdan. ‘Düzen’ dediğiniz, kendinize başkaldırı hakkınızı elinizde bulundurabilmeniz. Sivilcesiz ergenlikler, bunalımsız ilk gençlik yılları, terk sonrası buhran halleri, ölüm sonrası matem havası devreder gençliğinizin en genç günleri. Devrilmezsiniz, sığındığınız olur ki o kadar yalnızken siz! Siz hesabı ölülere ödetirsiniz, dirilerinizde ölüm sessizliği.
Bir suç vardır, suçlu meçhul! Bir gerçek vardır, yalanı aleni! Bir siz varsınız, diğeriniz yokluğunuz. Saçmalamak en ciddi nutkunuz. Nutkunuz tutuk her es’te. Karşı çıkacak biri iyi olacaktır, size bırakılan meydanda, lakin her karşı taraf sizin taraftayken, haklılık paydanızın çoğalışında bir şeyler hep az gelir. Fazladan aktarsanız, haksızlık! Bedene uğratırsınız zayiatı. Tahribat saçta başlar. Tende hızlanır. Ten de solar zamanla. Zaman arada kaynar. Uyanırsınız gün batar. Uyursunuz güneş de ‘günaydınlık’ bir aydınlık. İçli şarkılarla içli dışlı olursunuz. Kelimelere korkunuz artar, okumaz ve yazmazsınız. Görmezden geldiğiniz yanınızda yazar özlemi. Canının çıkmasını beklersiniz. En sevdiğiniz o ya, tek suç da, tek suçlu da o!
Kapalı odalarda açık kollarsınız. Bir şeyleri keşfetmek kadar sancılı ama bulunca kaybetmiş kadar acılı olursunuz. Her öğrenilen öncekini bastırır. Ve siz hiçbir yere varamazsınız! Menfaat güdücü eylemler arasında dürüstlüğü fark eder, en önce kendinizden utanırsınız. Utanç bildiğiniz, bakmadığınız aynalardaki görmediğiniz siz.
Çoğul konuşursunuz, karşınızda hiç kimse yokken ve tekilken. ‘Siz’ diye başlamak bir cümleye ya da ‘siz’ diye bitirmek her susuşu, yalnızlığınızı dinlendirir, dillendirir sanırsınız. Başınıza gelende yalnızken siz, kendinize şaibeliyken gözleriniz, çevrenizde dolanırken şüphe imalı bakışlarınız ve bir sürü şeyi sineye çekme gücünü bulmanıza şaşırırken aklınız, siz ne kadar sizsiniz? Ki ayakta durmaya mecalsiz, düşünmeye yetisiz, konuşmaya kelimesiz, susmaya ses’siz…
"susacak var" adlı kitabından