Emânet; esasen insanın emin ve mutemed olması yani kendine maddî veya manevî herhangi bir şeyin rahatça teslim olunabilmesi ve arzu edildiği zaman sağlam bir halde alınabilmesidir. Dini vazifelerin tamamına da ehemmiyetlerinden dolayı emanet denilmiştir.
Mükellefin geciktirmeden yerine getirmesi vacip olan dinî vazifeleri, birer emanettir. Emanetlere riayet, mühim bir vazifedir. Nisâ sûresinin 58. âyetinde "Haberiniz olsun ki Allâh size, emânetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor..." buyrulmuştur. İdarecilerin, mazlumun hakkını koruması emanettir.
Alimlerin dinin hükümlerini insanlara öğretmesi emanettir; İnsanların azaları emanettir; Çocuklar ana babaya emanettir.
Emanete riayet, peygamberlerin, meleklerin ve sâlih kulların vasıflarındandır.
Allâhü Teâlâ'nın emanetine riayet eden kimsenin Allâhü Teâlâ da imanını muhafaza eder. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "Emânete riâyet etmeyenin imanı kâmil değildir." buyurdular. Emanete hıyanet ise en büyük bir cinayettir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) emanete riayet etmeyen hâinlerin Allâhü Teâlâ'nın rahmetinden uzak olacağını, lânete uğrayacağını ve nihayet İslam ile olan bağının kopacağını haber vermişlerdir.
Emanete hıyanet, münafıklık alâmetidir. Zira münafık kendisine bir kelime emânet edilse, onu ifşa eder; bir mal veya eşya emanet edilse inkâr eder, muhafaza etmez.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Muaz Bin Cebel'e (r.a.) şöyle nasihat etmiştir: "Sana, Allâhü Teâlâ'nın yasaklarından sakınmayı, doğru sözlü olmayı, ahde vefayı, emânete riâyeti, hıyanet etmemeyi, komşuyu gözetmeyi, yetime merhamet etmeyi, yumuşak sözlü olmayı, selamı yaymayı ve mütevazı (alçak gönüllü) olmayı tavsiye ederim."