Adamın yolu, günün birinde bir dergâha düşer.
Bir Mevlevi ile bir Bektaşi’nin sohbet ettiklerini görünce yanlarına yaklaşır.
Mevlevi’nin giydiği kıyafetin kolunun geniş ve uzun olduğunu, hatta ellerini bile örttüğünü fark eder. Bektaşi’nin kıyafetinde ise tam tersi bir durum vardır; kolları kısa ve daracıktır; bilekleri dahi açıktadır. Sebebini öğrenmek ister. Önce Mevlevi’ye sorar:
- Neden kıyafetinizin kolları bu kadar uzun?
- Özel bir sebebi var elbette. Biz, insanların günahlarını, ayıp ve kusurlarını örteriz. Giyim kuşamımıza da bu anlayışımızı yansıtıyoruz.
Adam Bektaşi’ye döner ve merakını gidermesini ister: “Peki sizin elbisenizin kolları neden bu kadar dar ve kısa? Siz insanların günahlarını ve ayıplarını örtmez misiniz?”
- Biz mi… Biz insanların günahlarını ve kusurlarını görmeyiz.
***
Ne kusursuz insan ara, ne de insanda kusur. Birincisini zaten bulamazsın. Bulsan bile, öğrendiğin her ayıp, tespit ettiğin her kusur, sahibini değil seni çirkinleştirir; seni mutsuz eder.