Omzumda taşıdığım...
Bitmeyecekmiş sandım akşamları. Hep gelecek diye elimin altında bildim sabahları. Tepemden sessiz habersiz geçiverdi öğle güneşleri. Yüzümden tebessüm mahzun ikindileri, dilencilere “Allah versin!” der gibi başımdan savdım. Güneşi batıran akşamlara, bir günün güneşinden önce batacağımı fısıldayan gün batımlarına hiç yüz vermedim. Hiç kimsenin arayıp sormayacağı, sözümü duymayacağı, sesimi aramayacağı unutuluş zulmetlerime gömüleceğimi hatırlatan yatsılara kulak asmadım. Gecenin sahte ışıklarını perde diye çektim hüznümün sarı soluk yüzüne.
Yarınların tozlu raflarına yasladım pişmanlıklarımı. Uyuttum “Ah!”larımı. Vurdumduymazlığın kirli halısı altına süpürdüm boğazıma batan c/an kırıklarını. Ağrısını dindirdim çelişkilerimin. Çığlığını susturdum militan tereddütlerimin. Emellerimi hiç bitmez mevsimlerin salıncağına yatırdım. “Sus!” dedim sorularıma. Erteledim. Y/anımdan kovdum iç çekişlerimi. Yakama yapışan hüzünleri elimin tersiyle ittim. Sokakların tanıdık yüzlerinde erittim terk edişleri. Kaldırımların zift karası çamuruna sardım korkuyu bekleyişlerimi. Acıyı hiç dolaştırmadım yanımda. Ayağından vurdum. Vitrinlerin parıltısında parçaladım kaygıları. “Hep başkaları ölüyor…” kaçamaklarıyla avuttum ölüme yazıldığım gerçeğinin z/amansız sızlanmalarını.
Billboardların albenisinde, sahte tebessümlerin kıvrımında boğdum beni hüsrana saran gün geçişlerini. “Daha çok, daha çok..” şeye sahip olmanın siperine dalarak savuşturdum fena ve zeval kurşunlarını, kayboluş ve tükeniş oklarını.
Hiç yara almadım. Kanamadım. Benlik kabuğuma çizik attırmadım. Dokundurmadım varlığımın çeperlerine. Büsbütün ve eksiksiz kaldım. Yakamı çekip çekiştiren, ayaklarıma dolanıp duran sızıları uyanıklık sandığım uykularda rüyaya yordum.
Ciddiye almadım. Hiç üşümedim. Hiç çıplak kalmadım. Yırttırmadım ömür defterimin sayfalarını. Kirpiklerimi ıslatmadım. Yüzümü saklamadım. Boynumu eğmedim hiç. Kendimi hep burada sandım.
Son gün gelmeyecek sandım. Bitmeyecek sandım nefesimi. Aldandım. Dünlerin loş serinliğinden emzirdim mazeretlerimi. Uykuya yatırdım arayışlarımı. Uzakta sandım tükenişleri. Dudağıma değen zevâlleri, kalbimi kanatan yitişleri tatmaktan kaçtım.
Ah ki, ayaklarımla kaçtığım akıbet ayak ucumdaymış meğer. Uyuyarak unuttuğum gerçek başucumda yastıkmış meğer. Ellerimle yakamdan ittiğim gerçekler avuçlarıma yazılmış meğer. Gözlerimi kaçırdığım kırılgan fotoğraflar kirpik uçlarıma çekilmiş meğer. Sözünü etmediğim, laf arasında zikretmediğim korkular, dilime damağıma dolanmış, sesime nefesime sinmişmiş meğer. Sırtımı döndüğüm hüzünleri omzumda taşırmışım meğer. Taze nefeslerimle uzağa üflediğim sızılar şah damarımda pıhtı pıhtı közlenirmiş meğer.
Bitti ömrüm. Son nefese vardım. Gençliğim zayi oldu. Elden gitti. Ömrümün acı meyvesi kaldı elimde. Elem verici günahlar. Utanç verici hatalar. Yüz kızartıcı isyanlar. Gençliğimden bana kalan pişmanlıklar. Sadece pişmanlıklar. “Ah keşke”lere sarıyorlar bedenimi şimdi. “Niye bana söylemediler, neden beni uyarmadılar ki..” hüsranıyla bağlanıyor gözlerim. “Nasıl olur, şimdi ben mi öldüm yani!” şaşkınlığıyla bağlıyorlar çenemi. “Yine mi cenaze var…”, “Ölen kim acaba!” diye diye kanıksanmış, dudak ucuyla söylenmiş, lüzumsuz haberler, gereksiz detaylar, hemen unutulacak görüntüler tabutuna sürüyorlar yüzümü.
Bu defa da başkası ölen. Başkalarının başkası diye bildiği öldü bu defa. Ben. Ama ben. Bir başkasının başkası. Ben. Yüzümü toprağa sunacaklar. Toprağa. Gözlerimi çevirdiğim haramlar şimdi ne kadar dilsiz, neşesiz. Çare umduğum dudaklar şimdi ne kadar sözsüz, ne kadar tesellisiz. Yüz bulmaya çalıştığım yüzler şimdi ne kadar çaresiz, ne kadar vefasız. Sığındığım can alıcı gözler şimdi ne kadar ilgisiz, ışıksız. Ağır ve soğuk bir bedenden ibaretim. Koskoca bir ömrün içinde hatırını saydığım bu ten şimdi gözlerden ırak tutulası, toprağa sunulası. Hatırı için Rabb-i Rahimimin hatırını kırdığım bu ceset, şimdi, ne kadar ağır omuzlarımda, ne kadar da zor taşınası…
Söyleyin onlara. Omuzlarından indirsinler beni. Ben tabutumu kendim omuzlamışım meğer doğum günümde. Toprağa sunulası bir cenazeyi taşıyorum ben. Şimdi.
Senai Demirci