Ayrıca Kur'an-ı Kerîm'deki şu âyetler de Hz. Fâtıma ile ilgilidir:
"Ey ehli beyt, Allah ancak sizden her çeşit pisliği gidermeyi ve sizi tertemiz yapmayı dilemektedir" (el-Ahzâb, 33/33). (Bu ayet-i kerime Hz. Peygamber, Ali, Fâtıma, Hasan, Hüseyin hakkında indirilmiştir).
Kevser suresinde, "Biz sana kevseri verdik." ayetindeki "kevser"in anlamı "Fâtıma"dır. Ayrıca Hz. Peygamber, "Ben, Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyin kıyâmet gününde arş'ın altında bir kubbeyiz" buyurmakta ve "Habibim, deki: 'Ben bu (tebliğimi) karşı akrabalıkta sevgiden başka bir mükâfat istemiyorum" (eş-Şûra, 42/23) âyetinde yakınlık kelimesinin kimler olduğunu soran sahâbîlere Hz. Peygamber şu cevabı vermiştir: "Ali Fâtıma ve çocuklarıdır."
Veda Haccından dönerken Gadıru Hums denilen yerde müslümanlara iki şey bıraktığını bildirdi: Biri Allah'ın kitabı Kur'an, diğeri ise..."Diğeri de ehl-i beyt'imdir. Ben ehl-i beyt hakkında sizlere Allah'ı hatırlatırım" Kendisinden sonra ehl-i beytin başınâ gelecekleri bilen Resulullah bu cümleyi üç kez tekrarlamıştı ki müslümanlar ehl-i beytine sahip çıksın, onlara yapılan zulümlere karşı dursun. Ama Kerbela'da Hüseyin'in başı mızrak ucunda taşınır, Hz. Zeynep Kûfe sokaklarında esirlerle birlikte teşhir edilirken Hum mevkiinde Resulullah'ın üç kez tekrarladığı ehl-i beyt hakkındaki sözleri unutulmuş veya kılıçların gücü karşısında fayda vermemişti.
Yine bir gün sofranın basında oturmuşken Hz. Peygamber ellerini açar: "Ey RABBİM, bunlar benim ehl-i beytimdir. Hayırlılarım, yakınlarım ve has kimselerimdir. Bunlardan senin rızana aykırı olan kötülük, günâh, şek ve şüpheleri, bütün kötülük ve şeytanın kışkırtmalarını giderip onları koru. Kötü alışkanlıklardan ve diğer gizli-açık ayıplardan tam olarak temizle." Hz. Fâtıma ehl-i beytin içinde ayrıca Rasûlullah'a en sevgili olanıydı.
Hz. Fâtıma'ya Hz. Ali de o derece değer verirdi ki dönemin şartları gereği müslüman erkekler birden fazla kadınla evlenmek durumunda kaldıklarında Hz. Fâtıma da Hz. Ali'nin diğer erkekler gibi başka bir kadınla evlenmek isteyebileceğini düşünerek, ona eğer evlenmek isterse bu konuda kendisinden yana bir problemin olmayacağını söylemiş, ısrar etmiş, Ali ise Peygamber kızının üzerine herhangi bir kadın almayı kendisine yakıştıramadığı için buna yanaşmamıştı. Hz. Fâtıma bizzat babası Resulullah'a çıkmış ve Ali'nin bir başka kadınla daha evlenmesi gerektiğini söylemiş ama Rasûlullah kızının bu isteğini geri çevirmiştir. Hz. Fâtıma İslâm'a yararlı olacağını varsayarak Hz. Ali'den kendi üzerine herhangi bir kadını almasını isteyecek derecede, fedakâr, kendi çıkarını değil ümmetin geleceğini düşünen bir örnek İslâm kadınıydı.
Hz. Ali ile evliliği vefatına kadar süren Hz. Fâtıma'nın, Hasan, Hüseyin, Muhsin, Ümmü Gülsüm ve Zeyneb adında üçü erkek ikisi kız beş çocuğu oldu. Resulullah'ın soyu Hasan ve Hüseyin kanalıyla devam etti. Çocuklarının herbirini İslâm ahlâkı ve üstün ilimle yetiştiren Hz. Ali ve Fâtıma kendilerinden sonra İslâm bayrağını dalgalandıracak Hz. Hüseyin ve Zeynep gibi fertler kazandırdılar ümmete.
Çok sevdiği babasının bu dünyadan ayrılma vakti geldiğinde babasının başucunda olduğu halde Resulullah Hz. Fâtıma'nın kulağına bir şeyler söyler. Bunun üzerine ağlamaya başlayan Fâtıma Resulullah'ın kulağına eğilip tekrar bir şeyler söylemesiyle ağlamayı keser ve gülümser. Daha sonra bu olayın nedenini anlatan Fâtıma, Hz. Peygamber'in, yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak vefât edeceğini söylediğini ve kendini tutamayarak ağladığını; ancak daha sonra ehl-i beytinden kendisine ilk kavuşacak kişinin kendisi olduğunu müjdelediğinde gülümsediğini söyler.
Hz. Fâtıma Hz. Peygamber'in vefatıyla çok sarsılmış, ancak Resul'ün vefat etmeden önce kendisine söylediği şu sözler ona moral vermişti: "Ya Fâtıma, bugünden sonra babana elem yok; ancak peygamber için yaka-yen yırtılmaz, yüze vurulmaz, senden sonra öleyim gibi sözler söylenmez; yalnız babanın İbrahim'e dediği gibi 'gözler yaş dökmede, kalp burkulmada; bu Rabbin gazâbı demiyoruz fakat ey İbrahim, senin için mahzunuz biz' diyebilirsin."
Babasının vefatından sonra Fâtıma'nın bir daha yüzünün gülmediği rivâyet edilmektedir. Bu vefat ona çok ağır gelir ve acı-içli, edebî mersiyeler okur Hz. Peygamber'in ardından: "...Varsın dünyanın doğu ve batısında bulunanlar senin vefâtım işitince ağlasınlar; neye yarar. Ben senin ayrılığının verdiği üzüntüyle yüzüme gözyaşlarından resim yaparak geliyorum. Gündüzlerim ise gecemden farksız. Gönlümde kocaman yaralar hâkim ve canım yanıyor, ruhum sızlıyor..." ve mersiyeler devam edip gidiyor.
Fâtıma babasının defniyle başından sonuna değin ilgilendi. Hatta cenaze suyu hazırlandığı sırada Resulullah'ın elbisesi üzerinde olduğu halde gusledilmesini bizzat o hatırlattı.
Daha sonra da sık sık Peygamber'in kabri basında saatlerce ağlayacak, dua edecek olan Fâtıma, Peygamber'in vefatından önce kendisine verdiği kavuşma müjdesini bekleyecekti. Ancak bu, günlük hayattan, ailevî, İslâmî, ibâdî, analık sorumluluklarından koparamıyordu onu. O yine hiç ölmeyecekmiş gibi çalışıyordu.
Fâtıma İslâm toplumuna, Peygamber'in öğretisini unutmasınlar diye vaazlar veriyordu. Peygamber'in vefatından sonra Mescid-i Nebevi'de bir hutbe verir ki, bu hutbesi onun hitâbetteki gücüne en büyük delildir. Zaten onun anlatım tarzı ve söz söyleyiş stilinin Hz. Peygambere benzediği de kaydedilmektedir. Bu hutbede hamd ve salâtü selâmdan sonra İslâmi hükümleri bir bir hatırlatan Fâtıma daha sonra Peygamber'in vefatından İslâm toplumu etkilenmesin, o tekrar eski hallerine dönme yanlışlığınâ düşmesinler diye uyarıyordu onları: "...Siz azlıktınız; dosttan yoksundunuz. O halde tasın dibinde kalan içilip tüketilecek olan bir yudumluk suydunuz. Ateş dolu bir çukurun kenarındaydınız. Aç kişinin fırsat gözetmeden, müddet beklemeden kapıp yutuvereceği bir lokmaydınız. Yanan ateşten alınmış bir kordunuz. Yabancıların ayakları altına düşmüş bir toplumdunuz. Çöldeki çukura dolmuş deve sidiği ve hayvan pisliğiyle kokuşmuş bir içimlik suydunuz. Yediğiniz, ağaçların yaprakları ve tabaklanmış keçi derisinin yağlarıydı. Aşağılık bir hale düşmüştünüz; adamların ayakları altında kalmaktan korkuyordunuz ki, Allah'ın salât ona ve soyuna olsun, MUHAMMED'in sâyesinde güçlüklerin belasına uğradıktan sonra Arabın kurtlarına lokma olduktan, kitap ehline tutsak düştükten sonra kurtuldunuz. Allah sizi bu sıkıntılardan kurtardı..."
Hz. Fâtıma hastalanıp yatağa düştüğünde bile İslâmî düzenin korunması için konuşuyordu. Kendisini ziyarete gelen bir kısım kadına; "...ömrüme yemin ederim ki bu yaptığınız işler gebedir, bekleyin. Bundan böyle rahatça oturun; tam inançla gitmeyi bekleyip durun. Müjde olsun size; kesip biçen kılıç geliyor, zâlimlerin her yönü kaplayan hükümleri yürüyor. Hakkınızı çarpıp almadalar, toplumunuzu darmadağın etmedeler. Size son pişmanlık gelip çatar, nice olur haliniz o zaman; ki, şimdi görmedikleriniz meydana çıkar..."
Hz. Fâtıma ile Hz. Ebû Bekir arasında Hz. Peygamber'den miras kalan Fedek arazisi yüzünden ihtilâf çıktı. Hz. Fâtıma'nın mirasın kendisine verilmesi isteğini Hz. Ebû Bekir, "Biz miras bırakmayız. Bıraktığım sadakadır. Ancak MUHAMMED'in ailesi bu maldan yer" hadis-i şerifini delil göstererek geri çevirir. Daha sonra Hz. Ömer bu araziyi Hz. Ali'ye verdi; Hz. Osman ise bu hurmalığı Hz. Ali'den alarak Nervan'a bağışladı. Muaviye ise bu araziyi üçe bölüp bir parçasını Hz. Osman'ın oğluna, bir parçasını Mervan'a diğer parçasını da oğlu Yezid'e vermiş; arazi ancak Ömer b. Abdülaziz döneminde gerçek sahiplerinin eline geçebilmiş ve Hz. Fâtıma'nın torunlarına iâde edilmiştir.
Hz. Fâtıma'nın hastalığının iyice arttığı bir dönemde kendisine gelen ziyaretçiler arasında Hz. Ebû Bekir de vardır ve Fedek arazisi yüzünden aralarında hafif bir kırgınlık devam etmektedir. Hz. Fâtıma Ebû Bekir'i kabul eder ve helâlleşirler. Fâtıma misafirlerinden izin alarak temizlenmek istediğini söyler, onlar ise şaşırır; çünkü Fâtıma her zaman temizdir, "Betül"dür; Kadınların özel halleri onda yoktur. Fatıma temizlenir, kokulanır giyinir ve misafirlerine dönerek; "Ben öleceğim" ...Ve son vasiyeti: "Ben şimdi öleceğim. Kimse yıkamasın beni; yıkandım. Kefenlemesinler beni; çünkü temiz elbiselerimi giydim. Ancak vasiyetim şu ki, beni kabrime babam Resulullah gibi gece defnetsinler." Bu sözlerinden sonra temiz örtüsünün üzerine, sağ elini kafasının altına koyarak yanı üzeri yatar ve kıbleye döner. Hz. Ali'ye de, "Ya Ali, benim üzerime kimsenin eli değmeden sen al götür Bakı mezarlığına göm." ...Ve Hz. Peygamber'in müjdesine kavuşur Fâtıma.
Vasiyeti gereği gece Hz. Ali tarafından defnedildi. (3 Ramazan 1 1/22 Kasım 632).
Cenaze namazı Hz. Ali -diğer bir rivâyette ise amcası Hz. Abbâs- tarafından kıldırılmıştır.
Vasiyeti gereği Hz. Ali'nin gecenin karanlığında defnettiği yer konusunda da üç değişik rivâyet vardır: Bakî mezarlığındadır; Akil'in evinin avlusundadır; amcası Abbas için ileride yapılacak olan türbenin içindedir.