Yaşama savaşı içinde caddelerden ayaklarına bulaşmış yorgunlukları bir kenara bırakıp,
yüksek apartmanların en son katında ki yalnızlıklar kadar kapanık, Boş bir cüzdan kadar fakir, kevgir delikleri kadar da sızdırır olmalı kirpikler !
paketinde kalan son dal sigarayı içememe sabrı nasılsa, bir anlık da olsa kendine gecenin muhteşem Hitler’i diyebilmeli.
Kıyabilmeli içinde beslediği kendinden türemeyen soylara..ve ateş yakmalı bodur bir mum tepesinde..
alışabilmeli küçük alevlerin nasıl da kocaman gölgelere dönüştüğüne.
Benim de oldu böyle akşamlarım.. ben de geceyi bıçakladım ve ben de denize en az senin kadar yakınım..!
Sevmenin de ilim olduğunu düşünüyorum.. sınıflandırmadan çoğul yaşayabilmektir sevda ve fenomen bir yapıda eğreti duran yalnızlık olmamalı…
en az bir atın yelesi kadar dalgalanan, yine yeniden filizlenebilen bahar dalı olabilmeli.
Geriye bakabilme cesaretidir ileriyi görebilmenin bilgeliği.
Geçmişimizde gördüğümüz ufak kırıntılar kadar geleceğimizdeki kocaman kayaları da görme yetisidir, yaşama dair,
aşk ve sevdaya dair kelimeleri yan yana getirip şiirsel bir notanın koynunda uyuma gerçeği.
Aslında anlama isteğimize yaklaşan belirgin bir fırtınanın habercisidir, bildiklerimizin beynimizde yaptığı dar alandaki kısa paslaşmalar.
Firara yeltenen asıl gerçeklerimizi bir kaçak olarak ortalıkta dolaştırmama baskısıdır duygularımıza uyguladığımız sıkı yönetim.
Korku, kör bir kurşunun değeceği yerin neresi olduğunu düşünmek değil,
hangi namludan çıktığını öğrenebilmektir ve bu korkudan peydahlanan gerçek yanımızın isyanı,
asileşmesi, bedenimize hükmedercesine aleni yangınlar çıkarması, el ayak titremelerinin baş edebileceği tepkimeler değildir.
Yanlış görüntüler oturmuş olabilir retinamıza. Pusulasız gemileri kıvrılan bir rotadan sakin limanlara yanaştırmak,
dalga sırtında ne kadar sürüklendiğinizi hesaplamaktan geçer.
Akıntılara karşı kürek çekmek ise karaya oturacağız zamanı geciktiren boş bir uğraştır.
Hayatın her karesinde olduğu gibi, rüzgarı iyi kullanma sadece yel değirmenlerini döndürmeye yaramıyor.
Bazen saçlarınıza da hak ettiği onuru yaşatmalısınız.
Yaşamın içinde saklı giz, sabun köpüklerinde dans eden ışık huzmeleri kadar canlı ve bir o kadar da kısa sürelidir.
Bundan alacağınız tat, yanaştığınız limanda ayağınızı atar atmaz elinizi tutan bir ikinci elin sıcaklığını hissettiğiniz süreye denktir.
Asıl meziyet, o limandan kimlerin geçip gittiğini sorgulamak değil, o an kimin elini tuttuğunuzdur.
Hayat artı ve eksilerin amansız savaşıdır!!
İnsan ömrünün tamamı yüreğindeki kalıba dökülmüştür. Yüzünüzdeki tebessüm, bakışlarınızdaki şefkat, acıma,
merhamet ve sevebilme hislerinin beslendiği en önemli nehir yüreğinizdir.
Çocuğunuza sarıldığınızda kendi kokunuzu ve sevdiğinize sarıldığınızda da aynı kokuyu duyuyorsanız,
ne kadar büyük bir hazla içinize çekiyorsanız işte o kadar insansınız.
Onurlu yaşamak ve bu yaşamın içine asil bir tek sevda sığdırmak, beyaz gelinliğe bağlanmış kırmızı kuşağın manasına denktir.
Ancak seven bir insanın itikadının belli bir anlamla örtüşebileceğini, sevilenin ise sadece nasiplenebileceğini benimsemeli.
Böylece yılların pırasa yaprağına benzemediğini anlayabilir, yaşamla olan kavgamızda orta yol bulabilir,
akşamların sadece uyumak için olmadığı gerçeğini de kavramış oluruz….zamanın kalbinin bizden daha hızlı attığını unutmadan ama!!!
Arzu leyal Gezer...