ANLATIM BİÇİMLERİ
İnsanlar gördüklerini, duyduklarını, düşündüklerini, tasarladıklarını başkalarına anlatma gereği duymuşlardır. Bu aktarmalarda insanın belli bir amacı vardır. Söyleyeceklerimizi amacımıza göre yönlendirir, biçimlendiririz. Amacımız, söyleyeceğimiz değiş¬tikçe anlatım biçimimiz de değişir.
Anlatımdaki amaçları şöyle sıralayabiliriz:
* Kavramları tanımlamak
* Bir durum ya da karakteri incelemek
* Bir düşünceyi aydınlatmak
* Varlıkları belirgin özellikleriyle tanıtmak
* Bir olayı aktarmak
* Yerleşmiş duygu, düşünce, davranış ve kanıları değiştirmek
* Gözlemlenen varlıkları başkalarının zihninde can¬landırmak
* Kişileri, tasarlanan olaylar içinde yaşatarak duygu ve izlenim kazandırmak
Bu amaçlara bağlı olarak dört anlatım biçimi kullanılır:
1. Açıklayıcı Anlatım
2. Tartışmacı Anlatım
3. Betimleyici Anlatım
4. Öyküleyici Anlatım
Bu anlatım biçimleri çoğu zaman tek başlarına kullanılmaz. Birkaçı bir arada bulunabilir.
1. AÇIKLAYICI ANLATIM
Her türlü konuya uygulanabilen bu anlatım biçiminde amaç bilgi vermek, herhangi bir düşünceyi aydınlatmaktır. Bu bakımdan en çok kullanılan anlatım biçimidir.
Açıklayıcı anlatım, üzerinde durulan konuyla ilgili 'Niçin?, Nedir?, Nasıl?" gibi soruların yanıtını vermeye yarar.
Bu anlatım biçimiyle bir olay anlatılır, bir şeyin olu şu belirtilir, bir durum, davranış nedeniyle ortaya konur, kavramlar tanımlanır, varlıklar belirgin nitelikleriyle tanıtılır, düşünceler aydınlatılır.
Açıklama, bilgi verme amacı taşıdığı için ansiklopediler, ders kitapları, gazeteler, açıklamalı sözlükler, yemek tarifi kitapları... bu anlatım biçimini kullanır. Yine bir düşüncenin aydınlanması amaç edinildiğinde makale, fıkra, deneme, eleştiri, röportaj... gibi yazı türlerinde bu anlatım biçimine diğerlerine oranla daha çok yer verilir.
Açıklamada bir konuyu berraklaştırmak, geliştir¬mek, anlaşılır duruma sokmak ön planda olduğu için sanatlı kullanımdan kaçınılır.
Açıklayıcı anlatım biçimi uygulanırken tanımlama, karşılaştırma, örnekleme... gibi düşünceyi geliştirme yolları kullanılabilir.
ÖRNEKLER
1. Milyonlarca kişi kitap okuyor, müzik dinliyor, tiyatroya sinemaya gidiyor. Neden? Belli ki kendisini aşmak istiyor insan. Gerçek anlamda insan olmak istiyor. Ayrı bir birey olmakla yetinmiyor; bireysel yaşamının kopmuşluğundan kurtulmaya, bireyciliğinin bütün sınırlarıyla onu yoksun bıraktığı ama yine de onu sezip özlediği bir dostluğa, daha anlamlı bir dünyaya geçmek için çabalıyor.
Bu paragrafta insanların kitap okuma, müzik dinleme, sinema ve tiyatroya gitme nedenleri açıklayıcı anlatım biçimiyle veriliyor. Yazara göre bunların nedeni "insanın kendini aşma isteği, daha anlamlı bir dünyada yaşama arzusu" dur.
2. Ankara'daki yoksul halka parasız ilaç dağıtacak belediye eczanesi dün hizmete açılmıştır. Açılış töreninde Belediye Başkanı, amacın, yoksul ve dar gelirli halka hizmet götürmek olduğunu belirtmiştir. Bu eczane, Belediye Sağlık İşleri Müdürlüğüne bağlı olacaktır. Eczaneden yararlanmak isteyenlerin, mahalle muhtarlarından yoksulluk belgesi almaları gerekmektedir. Söz konusu belge ile belediye hastanelerinin yazdığı reçetelerdeki ilaçlar hiçbir ücret alınmadan hastalara verilecektir.
Bu parçada da "belediyenin yoksul ve dar gelirli halka sağlık hizmetleri konusunda yapacağı çalışma" açıklanmıştır.
2. TARTIŞMACI ANLATIM
Bu anlatım biçimi, herhangi bir düşünceyi savunmak, okuyucuyu ya da dinleyiciyi bu düşünceye inandırmak amacıyla kullanılır.
Aslında tartışmacı anlatım, açıklayıcı anlatımın biçim değiştirmiş şeklidir. Bu anlatım biçimini açıklamadan ayıran yön, okuyucunun ya da dinleyicinin yerleşmiş kanılarını, düşünce ve davranışlarını değiştirmeye yönelmesi, savunulan düşüncenin doğruluğunu kanıtlamaya çalışmasıdır.
Tartışmacı anlatım biçiminin uygulanabilmesi için öne sürülen önermenin tartışmaya, delillerle kanıtlanmaya uygun olması gerekir. Herkesin üzerinde anlaştığı bir düşünce bu yolla işlenmez. Ancak böyle bir düşünce yerleşmiş anlayışlara aykırı bir taraf bulunduğu zaman tartışmacı anlatımla işlenebilir.
Tartışma, çok yaygın olarak kullanılan bir anlatım biçimidir. Örneğin deneme, fıkra, makale, söyleşi ve eleştirilerde, roman ve öykülerde; konuşma ve konferanslarda kısaca görüş ayrılığını gidermek için yapılacak her türlü anlatımda yer alır.
Tartışmacı anlatım biçimini uygularken, düşünceyi geliştirme yollarından tanık gösterme, kanıtlama, örneklendirme... kullanılabilir.
ÖRNEKLER
1. Günümüzde yaygın bir yanlış vardır: Bilimin kesin olduğu inancı; çağdaş yaşayışın, çağdaş uygarlığın değişmez temeli olan bilimsel kesinlik. Oysa sürekli bir değişikliktir bilimi var edip ayakta tutan. Bilim bilgi üretir; bilimsel doğrulardır bunlar. Ancak bilim sonsuz bir yenilenme içindedir. Bilimde öne sürülen her doğru, yanlış olduğu henüz kesinlikle belgelenmemiş olan doğrudur. Birtakım koşutlardan ötürü doğru sayılan bilgilerdir bunlar.
Bu paragrafta yazar, mantık yoluyla bilimsel doğruların, henüz yanlışlığı belgelenmemiş doğrular olduğunu, her bilginin değişebileceğini kanıtlamaya çalışıyor.
2. Kimi şair ve yazarlar, yazdıklarını anlayabilmek için okurların çaba harcamasını, zorlanmasını isterler. Bence bu, kendini beğenmişliktir. Yazdıklarımı anlayabilmek için okur zorlanacağına, onları anlatabilmek için ben zorlanmalıyım. Bence okur bir kitabı, bir yazıyı okurken, salt anlamak için değil, okuyup anladıktan sonra birtakım sonuçlar çıkarabilmek için çaba harcamalıdır.
Bu paragrafta da yazar, "bir yazar, anlatacağını açık seçik anlatmalı", düşüncesini kabul ettirme çabasındadır. İnandırıcı, etkileyici olmak için tartışmacı anlatım biçimini kullanmıştır.
3. BETİMLEYİCİ ANLATIM
Betimleme, varlıkları sözcüklerle görünür kılmadır. Betimlemede varlıkların duyu organları ile algılanan nitelikleri belirtileceği gibi bu niteliklerin iç dünyamızda uyandırdığı izlenimleri de yansıtabilir.
Bu anlatım biçiminde amaç, varlığı belirgin nitelikleriyle tanıtmak, varlık hakkındaki izlenimlerimizi belirtmektir.
Betimleme, anlatıcının amacına göre iki gruba ayrılabilir:
A) İzlenimsel (Sanatlı) Betimleme
B) Açıklayıcı Betimleme
A) İZLENİMSEL BETİMLEME
Yazar, gördüklerini duygularının, düşüncelerinin etkisiyle betimler. Bu bakımdan kişisel kanı ve beğenileri ön plandadır. Yazarın amacı, varlıkların kendisinde bıraktığı kişisel izlenimleri duyurmak, başkalarının zihninde de aynı izlenimleri yaratmaktır. Bundan dolayı roman, öykü gibi sanatsal türlerde bu anlatım biçimi ağırlık kazanır.
Bu anlatım türünde yazar, varlığın nitelikleri arasında seçme yaparak en belirleyici olanları verir. Bunları ise üzerinde bıraktığı etkiye göre görme, işitme, tatma, dokunma ve koklama duyularından birine ya da birkaçına diğerlerinden daha çok yer vererek anlatır.
ÖRNEK SORULAR
1. Kenar mahalleler... Birbirine geçmiş, yaslanmış tahta evler... Kiminin kaplamaları biraz daha kararmış, kiminin balkonu biraz daha eğrilmiş, kimi biraz daha öne eğilmiş, kimi biraz daha çömelmiştir. Hepsi hastadır; onları seviyorum; çünkü onlarda kendimi buluyorum.
Bu parçanın anlatım biçimi, aşağıdakilerden hangisine bir örnektir?
A) Betimleme (tasvir) B) Tartışma
C) Açıklama D) Öyküleme E) Örnekleme (1987/II)
ÇÖZÜM: Yazarın amacı, kenar mahallelerdeki evleri tanıtmak, onları okurun gözünde canlandırmaktır.
Ancak yazar, tanıttığı evlerle kendisi arasında benzerlik kurarak, bu varlıkları duygularının etkisiyle betimlemistir.
YANIT : A
2. Turna katarları geçiyordu gölün üstünden, gölgeleri maviye dönüşerek. Van Gölü, günün her anında bir renk cümbüşünde yunup arınıyordu. Bir bakmışsın, göl bir anda som turuncuya kesmiş. Bir bakmışsın, gölün ucundan bir mor şimşeği girmiş,bütün gölü som mora boyayarak öteki ucundan
çıkmış, ak köpüklü dalgalarla bütün gölü süsleyerek.
Bu betimlemede bulunmayan özellik aşağıdakilerden hangisidir?
A) Doğa olaylarını kişileştirme
B) Ayrıntılar üzerinde yoğunlaşma
C) Görsel öğelere ağırlık verme
D) Doğayı devinim içinde yansıtma
E) İşitsel öğelere yer verme (1982/1)
ÇÖZÜM: Betimlemede insan dışındaki varlıklar ya da doğa olayları insana özgü nitelikleriyle anlatılarak kişileştirilebilir. "Van Gölü, yunup arınıyordu." sözüyle kişileştirme yapılmıştır. Varlığa ait nitelikler (renk, biçim) ayrıntılarıyla verilebiiir, böylece görsel öğelere dikkat çekilmiş olur.
Bu paragrafta "Göl mora kesmiş... som mora boyanarak... ak köpüklü dalgalar" gibi ifadelerle görsel ögelere yer verilmiştir. Betimlemede varlıklar devinim içinde yansıtılabilir. Parçada "turnaların geçişi... gölün gün içindeki her anı, şimşeğin akması" devinim unsurlarıdır.Yazar, Van Gölü'nün görünümünü ayrıntılarıyla sunmuştur.
Bu betimlemede bulunmayan özellik işitsel öğeler sesler, konuşmalar) dir.
YANIT : E
B) AÇIKLAYICI BETİMLEME
Bu betimlemede yazar nesnel bir bakış açısıyla varlığa ait nitelikleri sıralar. Burada amaç, varlığı tanıtmak, okura bilgi vermektir. Yazarın varlıklar karşısındaki kanı ve beğenileri yer almayacağından dolayı bu betimleme yalnız görüneni belirleyen bir fotoğraftan farksızdır.
Açıklayıcı betimleme daha çok ders kitaplarında kullanılır (Coğrafya kitaplarında...).
ÖRNEK
Akdeniz Bölgesinin çatısı, Toros dağları tarafından oluşturulmaktadır. Dağlar bazı yerlerde denize çok sokulur, kayalık ve az girintili çıkıntılı bir kıyı üzerine dikine inerler. Bazı yerlerde ise kıyı çizgisi ile dağ sıraları arasına Adana Ovası gibi geniş düzlükler girer.
Betimleme bir yazı türü değil, anlatım biçimidir. Ancak betimlediği varlıklara göre bazı gruplara ayrılmaktadır:
1. Kişi Betimlemeleri
2. Hayvan Betimlemeleri
3. Cansız Varlık (eşya) Betimlemeleri
4. Doğa Betimlemeleri
Bütün bu varlıklar izlenimsel ya da açıklayıcı betimleme ile verilebilir. Sınavlarda, çoğunlukla kişilerin karakter özellikleriyle ilgili sorular verilmektedir. Biz bu betimleme çeşitlerinden yalnızca kişi betimlemelerini işleyeceğiz.
KİŞİ BETİMLEMELERİ (PORTRE)
Kişilerin dış görünüşlerini (fiziksel) ve karakterlerini (ruhsal durum) tanıtan betimlemedir.
Kişi betimlemelerine portre denir. Portre; fiziksel portre ve ruhsal portre olarak ikiye ayrılır.
1. Fiziksel portre: Kişilerin dış görünüşlerinin anlatıldığı betimlemedir. Betimlemede kişiyi, diğer kişilerden ayıran fiziksel özellikler belirtilir. Portresi çizilen kişi hakkında özel görüş ve izlenimler de verilebilir.
2. Ruhsal portre: Kişilerin karakter özelliklerinin anlatıldığı betimlemedir.
ÖRNEK SORULAR
1. Sinema perdesinde dünyayı gülmekten katıltan bu adamın, aslında ne dokunaklı, ne derin, ne acılarla dolu bir ruhu ve bu ruhun o yüze ne hazin bir yansıması vardı. Milyonlarca insanın kim bilir ne kadar şen şakrak diye tanıdığı bu adam, özel yaşamında karamsar, mutsuz bir felsefe taşıyan, insanoğlunun trajedisini ta içinde duyan, "sonsuz bir üzgün"den başkası değildi.
Bu parçada nasıl bir insandan söz edilmektedir?
A) Duygularını başkalarına anlatmaktan kaçınan
B) Yaşadığı olaylar yüzünden insanlardan kaçan
C) Mutlu görünmesine karşın son derece mutsuz olan
D) Olaylara ve insanlara olumsuz bir yaklaşımla bakan
E) Mutluluğu çektiği sıkıntılarda, acılarda arayan (1990 / II)
ÇÖZÜM: Parçada tanıtılan komedyen, milyonlarca insanı güldürdüğü için mutlu ve neşeli bir kişi izlenimi bırakıyor herkeste. Ancak o aslında acılarla dolu bir ruhu olan, üzgün bir kişidir. Bu sözlerle tanıtılan bir kişinin karakter özelliği mutsuz olduğu hâlde mutlu görünmesidir. YANIT: C
2. Yazılarımı bin bir güçlükle yazarım. Yazıp bitirdikten sonra hiçbir ferahlık duymam. Zira, o kadar sıkıntıyla, zahmetle meydana getirdiğim yazı, benim yazmak istediklerimin soluk bir gölgesi gibidir, Onun için çok defa bunları nefretle bir yana atarım. Şunu da itiraf edeyim ki, eserlerim, kitap hâlinde ya da parça parça yayımlandığında büyük bir pişmanlık duyarım. Ama yazma gücümü ve daha iyiye ulaşma umudumu da asla yitirmem.
Kendinden böyle söz eden bir yazar, aşağıdakilerden hangisiyle nitelendirilemez?
A) Kusursuzu arayan
B) Zor beğenen
C)Karamsar
D)Kararlı
E)Açık sözlü (1990/1)
ÇÖZÜM: Bu parçadaki yazar kişilik özelliklerini yarattığı eserler karşısındaki tutumu ile veriyor. Yazarın "Meydana getirdiğim yazı, yazmak istediklerin--soluk bir gölgesidir." sözünden "kusursuzu arayan" ve "zor beğenen" birisi olduğunu; "Yazma gücümü ve umudumu asla yitirmem." Sözlerinden
kararlı olduğunu ve "şunu da itiraf edeyim ki" sözünden "açık sözlü" olduğunu anlıyoruz. "Karamsarlık" yazarın özelliği olarak verilmemiştir
4. ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM
Öyküleyici anlatımda düşünceler, olaylar aracılı¬ğıyla anlatılır. Bu anlatım biçiminde amaç, olmuş ya da olabilecek bir olayı oluşuyla, gelişmesiyle vermekj okuyucunun da gözünde canlandırmaktır.
Öykülemede olay; kişi, zaman ve yer öğelerine bağlanarak verilir.
Bu anlatım biçimi, yazarın amacına bağlı olarak ikiye ayrılır:
A) Açıklayıcı Öyküleme
B) Sanatsal Öyküleme
A) AÇIKLAYICI ÖYKÜLEME
Bu öyküleme türünün amacı, gerçek bir olayı anlatarak okuyucuya bilgi vermektir. Açıklayıcı öykülemede sanat amacı ön planda değildir.
Anı, gezi yazısı, yaşamöyküsü (biyografi), tarih . gibi yazı türlerinde bu anlatım biçimine yer verilir.
ÖRNEKLER
1. Ünlü şairin ölüm haberini radyodan işiten kişiler bir an sustular. Ne kadardır bu an? Bir saniye mi?O kadar işte! Sonra hiçbir şey olmamış gibi geçtiler gündelik konuşmalara. Bu kadarcıktı bir şairin,hem de tanınan, sevilen bir şairin ölümünün uyandırdığı yankı, tepki. Böyle mi olmalıydı? Yüreğimi burkan bu soru geldi, takıldı kafama.
Yazar, ünlü bir şairin ölümüne insanların gösterdiği tavrı gözlemlemiştir. Bunları da olay içinde yansıtarak vermiştir.
2. İşini olabilecek titizlikte yürütür, dükkânını tertemiz tutardı. Dükkânında her şeyin bir yeri vardı. Bir gün acele bir alışveriş anında, titrek parmaklarıyla toz şeker tartıyordu. Biraz ekliyor, terazinin dengesi bozulunca azıcık çıkarıyor, gene denk getiremeyince biraz daha katmaya özen gösteriyordu.
"Oluversin canım" dedim. "Ne titizleniyorsun?"
Gözlüklerinin üstüne kalkan kaslarıyla şaşarak
baktı: "Ama fazla veren eksik de verir."
Bu paragrafta yazar "doğruluk" konusunu işlemektedir. Bu düşünceyi vermek için bir kişinin "tartı" konusundaki titizliğini oluş hâlinde, öyküleyerek anlatmıştır.
B) SANATSAL ÖYKÜLEME
Olmuş ya da tasarlanmış olayların anlatımında kullanılan bir anlatım biçimidir. Sanatsal öykülemede amaç, okuru bir olayın içinde yaşatmak, onun duygu ve düşüncelerini zenginleştirmektir.
Öykü ve roman gibi edebî türlerde kullanılan temel anlatım biçimidir.
Bu anlatım biçiminde olay, kişi, zaman ve yer temel öğelerdir.
Öykü, bir ana olayın etrafında gelişirken romanda birden çok olay vardır. Olay, gerçek olabileceği gibi tasarlanmış da olabilir. Ancak olayda gerçeğe benzerlik aranır.
Kişiler insan dışındaki varlıklar da olabilir. Zaman genellikle bilinen geçmiştir. Yazar, zamanı tarih vererek, mevsim, ay, gün belirterek ya da döneme ait özelliklerle (eşyalar, dil, kılık, kıyafet...) verebilir.
Yer; dış ve iç mekânlar olarak yansıtılır. Dış mekânlar: meydan, sokak... iç mekânlar: kapalı yerler.
Anlatıcı ya üçüncü tekil kişi (her şeyi bilen, gören kişi) ya da birinci tekil kişi (olayın içinde yaşayan) olabilir. Bazen her ikisi bir arada verilebilir.
ÖRNEK
O sabah koşup dolabı açtığım zaman, dondum kaldım. Oyuncak bebeğim yerinde yoktu. Bebeği, annemle üstüne oturttuğumuz raf, katı bir yürekti sanki. Hemen anneme koştum; yeri süpürüyordu. Karşısında hiçbir şey söylemeden duruyordum. Durmuş, hep anneme bakıyordum. Annem ise durmadan yeri süpürüyordu. Bin yıl süpürdü, yüz bin yıl süpürdü o yeri; başını bir türlü kaldırmıyordu. Sandım ki bundan böyle annem hep o daracık sofayı süpürüp duracak. Başını kaldırmayacak. Yüzüme bakmayacak. Bana, yiten bebeğimden hiç haber vermeyecek.
Bu parçada küçük bir çocuğun yaşadığı olay, okuyucunun kafasında canlandırılacak bir biçimde anlatılmıştır. Okuyucu da bir an için kendini o eylemin içinde hissetmiştir. Kişi, zaman ve yer öğelerine bağlı kalınmıştır.
ÖRNEK SORU
Köyden kasabaya taşınmıştık. Cadde üstünde, sol tarafta bahçesi olan, beyaz boyalı bir ev satın almıştık. Bahçemizden, komşu bahçeden gelen küçük bir su yolu geçiyordu. Bu su, yan duvarın altından aşağıdaki bahçelere akıyordu. Bizim bahçenin bir köşesinde ufak bir tel kümes vardı. Dip tarafta domates, biber, yeşil salata ekilmişti. Cadde tarafında sardunyalar, pembe karanfiller, hanımelleri bulunuyordu.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangilerine başvurulmuştur?
A) Açıklama - öyküleme
B) Tartışma - betimleme
C) Öyküleme - betimleme
D) Açıklama - tartışma
E) Örneklendirme - öyküleme (1991 / II)
ÇÖZÜM: Bu parçada bir kişinin yaşadığı olaylar, okuyucunun kafasında canlandırılacak biçimde anlaılmıştır. Eylem içinde yaşatma söz konusudur. Bir metinde olayların, olguların, yaşantının aktarılmasına öyküleme denir. O hâlde paragrafta öyküleyici anlatım kullanılmıştır. Ayrıca anlatılanlar, okuyanın kafasında görünür kılınmış bahçe betimlemesi yapılmıştır. Hem betimleyici anlatım hem de öyküleyici anlatım bir arada kullanılmıştır. YANIT: C
Paragraflarda duygu ve düşünceleri aktarırken anlamı belirginleştirmek, daha iyi ve etkili kılabilmek için birtakım yollardan yararlanılır. Bu anlatım yollan hem yazının kolayca anlaşılmasını sağlar, hem de düşüncelerin kanıtlanmasına, inandırıcı kılınmasına yardımcı olur.
Daha detaylı bilgi için ayrıca bkz. Anlatım Türleri
Başlıca düşünceyi geliştirme yolları şunlardır:
1. Tanımlama
2. Örnekleme
3. Karşılaştırma
4. Tanık gösterme ve alıntılama
5. Sayısal verilerden yararlanma
6. Somutlama
7. Soyutlama
8. Benzetme
BETİMLEYİCİ ANLATIM ve ÖZELLİKLERİ
Özellikleri:
1. Betimlemeler açıklayıcı ve sanatsal betimleme olmak üzere ikiye ayrılır.
2. Kişinin iç dünyasını anlatan betimlemelere tahlil(ruhsal portre) denir.
3. Kişinin dış görünüşünü anlatan betimlemelere fiziksel (simgesel) betimleme denir.
4. Roman, hikâye, tiyatro, gezi yazısı, Şiir gibi türlerde kullanılır.
5. Kelimenin yan ve mecaz anlamlarına yer verilebilir.
Sanatsal (İzlenimsel) Betimleme:
1.İzlenim kazandırmak amacıyla yazılır.
2.Değişik duyulara seslenen özel ayrıntılar üzerinde durulur.
3.Ayrıntılar subjektif olarak verilir.
4.Amaç sanat yapmaktır.
Açıklayıcı Betimleme:
1.Bilgi vermek amacıyla yazılır.
2.Genel ayrıntılar üzerinde durulur.
3. Ayrıntılar objektif (olduğu gibi)olarak verilir.
4.Amaç sanat yapmak için değil, bir konu hakkında bilgi vermektir.
5. Değişik duyulara seslenen özel ayrıntılar üzerinde durulmaz.
6.Betimlenecek varlığa kişisel duygu ve düşünceler katılmaz.
Bu tekniği uygulayan yazarın amacı, okuyucunun görmediği bir görüntüyü, olayı, yeri, okuyucunun kafasında canlandırmaktır. Yazar özellikle görme duyusundan yararlanarak okuyucunun hayalinde sözcüklerle sanki resim yapar. Betimleme özetle, okuyucuya izlenim kazandırmaktır.
Bu yöntemde beş duyudan ve hareket öğesinden yararlanılır. Hareket öğesi öyküleme yönteminin de öğesidir. Betimlemelerdeki hareketler birbirinden kopuktur. Neden-sonuç ilişkisiyle birbirine bağlanıp bir olaya yol açmaz.
Betimleme paragraflarında sadece bir özel konu ve onun ayrıntıları vardır. Ana düşünce söz konusu değildir.
Bir betimlemede olay da varsa, o anlatım yöntemi öyküleme sayılır. Hareketlilik varsa; ancak olay yoksa o zaman anlatım yöntemi betimleme olarak kalır.
Betimleme, ilk kez romantik sanatçılarda ortaya çıkmıştır. Çünkü dünya edebiyatında ilk kez onlar gerçek yaşamı, kişileri ve varlıkları ele alma gereği duymuşlardır. Gerçekleri, göz önüne getirebilmek için farklılıkların, ayırt edici özelliklerin belirtilmesi gerekir. Bu da betimleme türünü doğurmuştur. Romantik betimlemeler, daha çok duygulara dayanır. Olaylar ve kişi davranışlarıyla bağlantısı yok denecek kadar azdır.
Realistlerin betimlemeleri tümüyle gerçektir. Onlar bir düz ayna gibi yansıtırlar her şeyi. Ayna nasıl iyi kötü, güzel çirkin, doğru yanlış her şeyi gösterirse realist betimlemeler de aynen öyle. Bu betimlemelerin olayların gelişimi ve kişilerin karakterlerinin oluşumuyla doğrudan bağlantıları vardır. Realist yapıtlardan betimlemeleri atarsanız geriye hiçbir şey kalmaz.
Örnek: Köyde iki günden beri olağanüstü zamanlara öz-gü bir hal var. Bayram mı? Hayır; çünkü hiç kimse yeni giysilerini giymemiş. Biri mi evleniyor? O da değil. Yalnız herkes işini gücünü bırakmış, şunun bunun evinde, hemen hemen gizli diyebileceğimiz birtakım toplantılar da... Sonra genel bir avarelik, bir kendinden geçiş, gözlerde hiç görmediğim pırıltılar...
Konu: Köyün olağanüstü bir anı
Bu betimleme, bir öykü havasında; ancak bir olay yok. Bir ana düşünce yok. Hareketli anlatım öyküleme için yetmiyor ve anlatım betimleme aşamasında kalıyor.
Örnek: Mehtap, küçük koyu pırıl pırıl aydınlatıyor. Deni-zin ölü dalgaları başından geçenleri kıyıya anlatıyor. Hafif bir meltem, gecenin sıcaklığını bastırmak için tüm soluğunu harcıyor. İkimiz de susuyoruz. Konuşmak yasak sanki... Zaten konuştuğumuz an bu sihirli büyü bozulacak. İç dünyalarımız doğanın görkemiyle bir olmuş. Suskunluğumuzun gürültüsü yetiyor bize.
Konu: Mehtaplı bir gecede koy, deniz ve hissettikleri
Örnek: Kış, Ada'nın her tarafında yerleşebilmek için rüzgârlarını poyraz, yıldız poyraz, maestro, dramudana, gün doğusu, batı karayel, karayel halinde seferber ettiği zaman; öteki yakada yaz, daha pilisini pırtısını toplamamış, bir kenara, oldukça mahzun bir göçmen gibi oturmuştur. Gitmekle gitmemek arasında sallanır bir halde, elinde bir pasaport, çıkınında üç beş altın, bekleyen bu güzel yüzlü göçmen tazeyi benden başka bu adada seven hemen hiç kimse yoktur diyebilirim.
Konu: Yaz bitimi, Ada'ya kışın gelişi
Örnek: Barba Vasili, sandalın kıçındaki koltuğu suya bıraktı. Gözü ipte, küreklere asıldı. On dakika sonra arkamızdaki adayı da görmez olduk. Sis, gitgide bastırıyor. Uzaktan uzağa vapur sesleri sağımızdan mı gelir, solumuzdan mı? Yakınlarda, pek yakınımızda bir hışırtı da duyar gibi olduk. Hiçbir şey göremedik ama. Bir vapur sanki burnumuzda gibi acı acı öttü.
Konu: Ada'da sis...
Örnek: Sabahın 6'sı. Saroz Körfezi kıpırtısız. Kıvrım kıvrım bir sahil... Tahta bir iskele... İskelede tek ayak üstünde duran iki martı ve balık tutmaya çalışan bir babayla bir oğul... Tüm hareketler ağır çekim... Arada bir 'hay anasını' sözleri, umutlanarak açılmış martı ağızları...
Konu: Saat 6 sularında Saroz Körfezi kıyıları...
Örnek: Kırış kırış bir yüz... Altmış yılın çizgileri... Askerlikten kalma bir kurşun yarası izi... Çukura kaçmış çakır gözler... Dünyanın kahrına dayanmaya çalışan, gelecekten umudu kalmamış bir adam.
Konu: 80 yaşındaki bir adamın fiziki ve ruhsal portresi
Betimleme, şiirden sonra en zor yazılan bir türdür. Şiirsel bir anlatım, duyarlı bir yaklaşım gerektirir. Kimi usta kalemlerin elinden çıkan betimlemeler bir tablo değerindedir. Betimleme yapabilmek için ayrıntıları gören bir göze, bunu anlatabilecek olağanüstü bir dile gereksinim vardır.
Örnek: Cehennem Nisanı'ında beş sandaldık. Güzel bir ocak akşamı. Hava lodos. Denize kırmızı ren¬gin türküsü yayılmış. Çok kaynamış ıhlamur rengindeki yayvan, geniş, ölü dalgalar... Sandallar ağır ağır sallanıyor, oltalar bekliyor, insanlar susuyor... Otuz beş kulaç suyun altındaki derin sessizliğe, dibindeki dallı budaklı kayaların arasına yedi rengin en koyusu girer mi şimdi? Sinağrit Baba döner mi avdan? Pırıl pırıl eleğimsağma rengi pullarıyla ağır ağır, muhteşem bir ilkçağ kralı gibi zengin, cömert, asil ve zalim mantosu ile dolaşır mı kimbilir? Altuni, zümrüdü, incisi, mercanı, sedefi lacivertliğin içinde yanıp yanıp sönen sarayını özlemiş, acele mi ediyordur?
Örnek: Buradan (Değirmenoluk'tan) Akçadağ'a kadar öyle kayalık öyle sarptır ki Toros, bir ev yerinden daha büyük toprak parçası görülmez. Ulu çamlar, gürgenler kayaların arasından göğe doğru ağmıştır. Bu kayalıklarda hemen hemen hiçbir hayvan yoktur. Yalnız, o da çok seyrek, akşam vakitleri keskin bir kayanın sivrisinde boynuzlarını, büyük çangallı boynuzlarını sırtına yatırmış bir geyik, bacaklarını gerip sonsuzluğa bakarcasına durur.
Örnek: İn cin uyanmadan denizin üstü de boş gibidir. Bir gecebalıkçılı ya da erkenci iki martı sezilir alaca karanlıkta. Amaçsız, kararsız oraya buraya süzülürler. İşgüzar işgüzar kanat çırparken birden durulur, suya konarlar. Ben onları maçtan önce ısınmaya çıkmış çurçur yeden oyuncularına benzetirim. Asıl maç çok sonra başlayacaktır. Kocaman gövdesi ve iri kanatları ile bir kaşıkçıkuşu çok yükseklerde tur atıyor. Uzakta bir takanın patpatı. Kıyıda böcek gagalayan bir denizkırlangıcı... Çöpleri eşeleyen uyuz bir köpek...
Örnek: Çocuk bir akasya ağacının altına yüzükoyun uzanmış gökyüzünü izlemekteydi. Ayaklarını yukarı kaldırmış bir ileri bir geri sallıyordu. Ağzının kenarındaki otu çiğniyordu. Sırtında yırtık bir keten gömlek, bacağında at ahırı ve ezilmiş yeşil ot kokan bir pantolon vardı. Başını az bir şey bizden yana döndürüp uykulu gözlerle bana baktı. Ağzındaki otu dudağının öbür yanına itip gözlerini kapadı.
Parçada yazarın özellikle görme duyumuzdan yararlanarak hayalimizde bir görüntü oluşturmuştur.
Yazarın anlattığı görüntü zihnimizde canlandı mı, canlanmadı mı? Evet, canlandı, öyleyse yazar bizim zihnimizde sözcüklerle resim yaptı. Yani betimleme yöntemini kullandı. Şuna da dikkatinizi çekerim ki: yukarıdaki parçada öyküleme tekniğine de yer verilmiş. Bunu göz ardı edemeyiz. Çünkü sıralı olaylar da var.
Örnek: Kitabevi iki kattan oluşmakla birlikte üst kat satışa henüz arz edilmemiş veya satış dışı kalacak kitapların son durağı olarak kullanılıyor. Tüm heyecan giriş katında, giriş katı yetmiş metrekare dolaylarında ve birkaç metrekarelik bölümü işyeri sahibinin özel odası olarak ayrılmış. Bu insan, nitelikli kitapları seçen, çoğunu okuyan zarif bir kitap tutkunu, Kitabevini orta yaşlı bilge bir beyefendi olan yeğeniyle birlikte yönetiyor.
Parça betimleme tekniğiyle yazılmıştır. Anlatılan mekânın zihnimizde canlanmıştır.
Örnek: Bir yanımız kuleli, öbür yanımız Vaniköy koruluğu, Yamaçta bir apartman... Yanında yöresinde başka ev apartman yok. Hafif bir yokuşun sonunda, tepede, tek başına, on sekiz daireli, iki bölümlü bir apartman. Salon dediğimiz ön oda sanki bir kaptan köşkü. Karşımızda köprü, ta uzakta Sultanahmet Camii, Ayasofya, Topkapı Saray... Önde Beylerbeyi Sarayı, Çengelköy kıyıları ve Boğaz. Buralarda yaşanmadan bilinmesi, algılanması olanaksız bir başka deniz bu.
Bu parça da betimleme tekniğiyle yazılmışır. Yazarın amacı kendinin gördüğü, okuyucunun görmediği bir görüntüyü okuyucunun zihninde sözcüklerle canlandırmaktır. Özellikle görme duyumuza ilişkin ayrıntılara yer verdiğine dikkat edelim.
Okuduğunuz parçada yazarın amacının görüntüyü zihnimizde canlandırmak olduğunu söylemiştik. Yazar amacını gerçekleştirdi, zihnimizde görüntü canlandı. Buradan hareketle bu parçanın anlatım tekniğinin betimleme olduğunu söyleyebiliriz.
Örnek: "Kulübenin ardında iki katlı, yaşlı bir bina vardır. Bir bırakılmıştık duygusu taşır, lodosun eskittiği yüzünde camlarda yağmur izi... Gençliğine duyamamıştır. Alt katında kimi işlemez dükkânlar, üst katında ise küçük bir sahil lokantası. Sanki dekorunu ve yemeklerini yıllardır hiç değiştirmemiş bir sahil lokantası... Bu meydandaki her bina, her yol, her ayrıntı denize göre konum almış gibidir; denizle yüzleşir durur."
İzlenimsel Betimleme Örneği
Mağaranın ağzında büyük ağabeyim elinde kazma, ortanca kürek, küçük olanı da sönük bir gaz lambası ile beklerdi. Mağaranın içi uzun bir dehlize benzer, etrafta birtakım acayip şeyler varmış gibi görünür, durmadan tepeden damla damlar su sızar, yer daima ıslak olurdu. Ben mağaranın kapısı önünde, bir ayağım içerde, bir ayağım dışarda beklerdim. Güneş ağaçlardaki eriklerin üzerine ışıldardı.
Açıklayıcı Betimleme Örneği
"...Akdeniz Bölgesi'nin çatısını Toros Dağları oluşturur. Dağlar bazı yerlerde denize çok sokulur; kayalık ve az girintili çıkıntılı bir kıyı üzerinde dikine inerler. Bazı yerlerde ise kıyı çizgisi ile dağ sınırları arasına Adana Ovası gibi geniş düzlükler girer. Bu bölge özelliğini kendine komşu olan ılık denizden alır. Fakat denizin etkisi yüzey şekillerine ve yükseltiye göre değişir..."
Örnek Soru 1:
Yirmi yaşından fazla göstermeyen bir genç, çadırın önünde yan yatırılmış el arabasının üstüne oturmuş saz çalıyordu. Fenerin aydınlattığı alnı, ter damlalarıyla kaplıydı. Sazının sapı, şaşırtıcı bir süratle aşağı yukarı kayan parmaklarının altında bir canlı gibi titriyordu. Tellere vuran sağ eli, küçük fakat kendinden emin hareketler yapıyordu. Gencin eli, sazın gövdesine yaklaştıkça insan, saz ile el arasında gizli fakat çok anlamlı bir konuşma olduğunu sanıyordu.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır basmaktadır?
A) Betimleme
B) Tartışma
C) Açıklama
D) Öyküleme
E) Karşılaştırma (1995/ÖYS) Yanıt: A
Örnek Soru 2:
Aşağıdaki cümlelerin hangisinde betimleme yoktur?
A) Söylenenleri hiç duymuyormuşçasına dalgın, düşünceli bir tavırla işini yapmayı sürdürdü.
B) Artık bahar geldi derken birdenbire hava bozmuş; damlar, sokaklar, kırlar karla örtülmüştü.
C) Az konuşan, doğruyu söyleyen, söylediğini tartan bir insandı.
D) İçli, çok duygulu bir adamdı, konuşurken hem ağlar hem ağlatırdı.
E) Benim gibi babamın da dedemin de çocukluk ve ilk gençlik günleri bu konakta geçmişti. (1993/ÖYS) Yanıt: E
Not: Betimleme bir anın fotoğrafını ortaya koymak idi. Bir manzaranın ya da kişinin fotoğrafı çıkarılabilir. Öyküleme tekniğinde ise anahtar kavram kameradır. Birbirini takip eden durum ve olaylar ancak kamera ile tespit edilip aktarılabilir. Öyküleme tekniğinde eylemlerin, olayların devamlılığı söz konusudur.