Bugün “inne ve grubu”nu ya da bir başka ifadeyle “fiile benzeyen harfler”i öğreneceğiz.
Bu harfler isim cümlesinin başına gelirler; mubtedâyı nasb ederler ve (mubteda) bunların ismi olarak adlandırılır; haberi ref ederler ve (haber) bunların haberi olarak adlandırılır.
Bu grubun özelliği tıpkı
كان َve grubu gibi isim cümlesinin başında kullanılması; isim cümlesinin mubtedasını kendisine isim, haberini de kendisine haber yapmasıdır. Kendisinden sonra gelen sözcüklerin son harflerinin harekeleri (i‘râbı) üzerindeki etki bakımından kâne ve grubunun tam tersi bir etkiye sahiptir:
İnne ve grubunun
ismi dâima mansûb,
haberi ise dâima merfûdur. Bir başka ifadeyle, isim cümlesinin mubtedası olan kelime, cümlenin başına inne geldiğinde, artık inne’nin ismi olarak mansûb olmak zorundadır.
İsim cümlesinin merfû olan haberi, cümlenin başına inne’nin gelmesinden sonra da merfû olarak kalır, ama artık mubtedanın haberi değil, inne’nin haberidir.
Kâne ve grubu ile inne ve grubunun nasıl bir etki yaptığını hatırlamanın -özellikle Türkler için- en kolay yolu, Allah (C.C.) lafzının inne ile kullanıldığı en yaygın ifadelerden
“inne’llâhe mea’s-sâbirîn”i anahtar olarak kullanmaktır.
“İnne’llâhe” derken Allah lafzının sonu mansûbdur, nasb alâmeti fethadır.
Bu demektir ki inne’nin ismi mansûb, haberi merfûdur.
Kâne ve grubunun isim ve haberi bunun tam tersi olacağına göre buradan kâne’nin isminin merfû, haberinin mansûb olduğu sonucuna rahatlıkla ulaşabiliriz.
Bazılarımız Allah lafzının kâne ile kullanımına daha aşina olabilir:
Kâne’llâhu alîmen, örneğindeki gibi. Kâne ile kullanımda Allah lafzının merfû olduğu ve ref
lâmetinin damme olduğu açıktır. Bu yolla kâne ve grubu ile inne ve grubunun nasıl bir etki yaptığı bilgisine rahatlıkla ulaşabilir.
Bu gruba giren fiile benzeyen harflerin hiçbiri, morfolojik yönden çekimlenmezler, yapısal değişikliğe
uğramazlar. Sadece cümlenin irâbını ve anlamını değiştirirler.
Gruba adını veren
inne anlamı güçlendirir. Vurguyu artırır.
Başına geldiği isim cümlesine
“şüphesiz ki, muhakkak ki, gerçekten” gibi anlamlar katar.
İsim cümlesinde başa inne gelmesiyle mubtedanın mansûba dönüştüğünü;
haberin zaten merfû olduğu için merfû olarak kalmaya devam ettiğini fark ediniz.
Mubtedası ayrık özne zamiri olan isim cümlesinin başına inne geldiğinde, bu zamir inne’nin ismi olacağından “mansûb muttasıl zamir”e (“bitişik nesne zamiri”ne) dönüşür. Örnekleri inceleyelim:
Yukarıdaki örneklerde başına inne gelmiş olan cümleye artık ayrık özne zamiriyle başlanmadığını, cümle başına inne’nin gelmesiyle ayrık özne zamirinin, bitişik nesne zamirine dönüştüğünü ve bu şekliyle inne’ye eklendiğini fark ediniz.
Bu durumda inne’ye eklenen bitişik nesne zamiri inne’nin ismi olur.
Cümle başında daima
inne kullanılırken, cümle ortasında
enne kullanılır.
Enne, iki cümleyi birbirine bağlamada kullanıldığında “muhakkak”, “gerçekten”, “kuşkusuz” gibi anlamlarla karşılanmaz, -ki bağlacıyla karşılanır: “Görüyorum ki …”, Duydum ki …”, “Anlıyorum ki …” gibi.
Cümle ortasında az da olsa enne yerine inne’nin kullanıldığı durumlar da vardır. En yaygın olanı,
قال(dedi, söyledi) fiilinden sonra her zaman
إن‘ َّ nin kullanılmasıdır.
َّكأنَ : َİnne ve benzerlerinden ك
أنَ ” َsanki”, “gibi” veya “sanki … gibi” anlamındadır ve benzetme için kullanılır.