Diyebiliriz ki olaylar karşısında duygularımızın niteliğini ve yoğunluğunu asıl belirleyen şey, olayın kendisinden çok, bireyin ona yüklediği anlamdır.
Nefes almakta güçlük çekiyorum. Ellerim titriyor; kendimi kötü hissediyorum. Bir sıcaklık kaplıyor vücudumu. Aklıma ilk gelen “Ya başarısız olursam?” düşüncesi. Bu düşünce ürpertiyor beni. Mahvolurum. Muhakkak başarmalıyım. Başaramazsam ne derler? Annemi babamı düşünüyorum. Bunca emek verdiler. Kazanamazsam ailemin beklentilerini boşa çıkarırım. Onları hayal kırıklığına uğratırım. Geçen gün annem yine: “Yaşar dayının oğlu Furkan Siyasal Bilgiler Fakültesini kazanmış. Aman yüzümüzü kara çıkarma!” dedi. Yüzlerini kara çıkarmamam gerekiyormuş. Başaramazsam ne olur halimiz? Başarmam şart.
Başkaları bir oturuşta anlayıveriyor. Bende bir eksiklik var. Kafam çalışmıyor galiba. Gene içim sıkıldı. Ellerimi ovuşturmaktan, parmaklarımı çıtlatmaktan dikkatimi derse veremiyorum. Kaygımı azaltmak için ne yapmalıyım bilmiyorum. Ailemi mutlu etmek için mutlaka başarmalıyım. Ama bazen çok düşüyorlar üzerime. O zaman “Artık yeter!” diye bağırasım geliyor. Ne yaparsam yapayım onların arzuladığı çocuk olamıyorum. Bazen onlar çalışmalarımın nasıl gittiğini sordukça hırçınlaşıyorum. Off! Kimsenin, başta anne ve babamın yüzünü kara çıkarmamalıyım.
Sınav salonunda yerimi aldım. Sınava girerken neler yapmam gerekiyor tam bilmiyorum. Avuçlarımın içi sırılsıklam, boğazım kuruyor, yutkunmakta zorlanıyorum. Dikkatimi bir türlü toparlayamıyorum. Etrafta bir uğultu var sanki… Cevap formu ve sınav kitapçığı dağıtıldı. İçimden bakmak gelmiyor. Acaba sorular zor mu? İlk soruyu okuyorum; aman Allah’ım bilmiyorum. Eyvah; yapamayacağım galiba! Hata yapmamalıyım, bu soruyu mutlaka yapmalıyım. Artık nefes darlığı hissediyorum. İşte beklediğim başıma geldi. Olmayacak bu iş diyorum. Birden annem, babam geleceğim ve yitirdiklerim aklıma geliyor…
Bu örnekte yaşananlar sınava giren birçok öğrencinin öyküsüdür. Sınav ile ilgili öğrencinin duygu ve düşünce durumunun tasviridir. Sınav burada bir kişilik, olmak ya da olmamak meselesine dönüştürülmüştür. Oysa sınav belli bir konuda kazanılmış bilgilerin ölçümüdür. Peki, neden bu yorumlarda ve anlamlandırmalarda farklılıklar oluyor? Nasıl oluyor da sınavı bilgi ölçümünün yanı sıra, kişilik ölçümü olarak değerlendiriyor gençler. Kaygı olarak ele aldığımız bu durumun fiziksel, zihinsel ve duygusal belirtileri nedir? Ailenin kaygıyı artırmada etkisi nedir?
Bu durumu yaşamak istemeyen öğrencileri ve bu sürece olumlu katkıda bulunmak isteyen aileleri, kısaca bu sorulara cevap arayan herkesi bu yazıyı okumaya davet ediyoruz. Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor ki, kaygı tamamen de kötü bir psikolojik durum değildir. Çünkü yapılan araştırmalarda belli bir düzeyde olan kaygının, bir başka ifadeyle fiziksel ve psikolojik dengesizlik meydana getirmeyen kaygının, öğrenme aktivitesini olumlu etkilediği görülmüştür. Bu nedenle tamamen kaygısız, dertsiz olma da öğrencilerin faydasına değildir.
Aslında yukarıda öğrencinin yaşadığı belirtiler, kaygının artmasına neden olan faktörleri ve bu artışla beraber ortaya çıkan zihinsel, fiziksel ve psikolojik değişimleri özetlemektedir. Diyebiliriz ki olaylar karşısında duygularımızın niteliğini ve yoğunluğunu asıl belirleyen şey, olayın kendisinden çok, bireyin ona yüklediği anlamdır. Burada birey, olaya somut bir tehdit anlamı yüklüyorsa kendini korkutuyor, kişiliğine karşı bir risk veya tehdit anlamı çıkarıyorsa kendini kaygılandırıyor diyebiliriz. Kaygının belirtileri; dikkati toplayamama, gelen uyaranları algılamada güçlük çekme, adaptasyon sorunları ve unutkanlık, avuç içlerinin terlemesi, mide kasılmaları, somatik (bedensel) tepkiler, alınganlık ve eleştiriye karşı aşırı hassasiyet, olaylara ve kişilere güvensiz yaklaşım, tutarsız tepkiler şeklinde kendini gösterir.
Bu kaygıları etkileyen iç ve dış faktörleri iyi tanımak, kaygıyı kontrol etmede yardımcı olacaktır. İç sebepler; mükemmeliyetçi kişilik özellikleri taşımak, benlik algısına yönelik, “yine kötü olacak, ben zaten başarısız biriyim” şeklindeki olumsuz iç konuşmalar olarak özetlenebilir. Öğrenci, sınavı adeta bir kişilik meselesi haline getirir. Bu durum benlik algısını altüst ettiğinden, öğrenci benliğini tehdit altında hissederek kaygının zirvesinde dolaşmaya başlar. Unutulmamalıdır ki sınav, kişiliğin değerlendirilmesi değil, bilgi ve çalışmanın değerlendirilmesidir. "Başarırsam hayatımın önemli bir dönüm noktasını aşacağım. Başarısız olmam aptal, beceriksiz bir insan olduğumu göstermez.’’ şeklinde düşünmeyi başarabilen genç, kaygının yıkıcı etkisinden kurtulmuş olur. Bu durumu bir hikayeyle özetleyecek olursak:
Kurbağaların yarışı varmış. Hedef; çok yüksek bir kulenin tepesine çıkmakmış. Bir sürü kurbağa da arkadaşlarını seyretmek için toplanmış ve yarış başlamış. Seyirciler, yarışmacıların kulenin tepesine çıkabileceğine inanmıyormuş. Sadece şu sesler duyulabiliyormuş:
''Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!''
Yarışmaya başlayan kurbağalar kulenin tepesine ulaşamayınca teker teker yarışı bırakmaya başlamışlar. İçlerinden sadece bir tanesi inatla ve yılmadan kuleye tırmanmaya çalışıyormuş. Seyirciler bağırmaya devam ediyorlarmış:
''Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!''
Sonunda bir tanesi hariç, hepsinin ümitleri kırılmış ve yarışı bırakmışlar. Kalan son kurbağa büyük bir gayret ile mücadele ederek kulenin tepesine çıkmayı başarmış. Diğerleri hayret içerisinde bu işi nasıl başardığını öğrenmek istemişler. Bir kurbağa ona yaklaşmış ve sormuş:
''Bu işi nasıl başardın?''
O anda farkına varmışlar ki; kuleye çıkan kurbağa sağırmış!
Demek ki öğrenciler olumsuz mesajlara karşı kulaklarını tıkayıp hedef odaklı düşündükleri takdirde başarılı olabilirler.
Kaygıyı tetikleyen dış sebepler; ailenin, yakın çevrenin, okul ve dershanenin aşırı beklentisi, ekonomik kaygılar, popüler kültürün etkisi ve diğer fiziki çevre faktörleri olarak sıralanabilir.
Sınav Kaygısında Aileye Düşen Görevler
Ergenlik dönemine denk gelen sınavlar öğrencilerin duygu, düşünce ve davranışlarında önemli bir etkiye neden olmaktadır. Bu dönemin sağlıklı yaşanmasında en önemli rol kuşkusuz ailelere düşmektedir. Benlik algısı sağlıklı ve özgüveni yüksek bir öğrenci, sağlıksız kaygı durumlarını pek yaşamaz. Bunu sağlayan yapı ailedir. Ailenin vereceği mesajlar öğrencinin ruh dünyasına doğrudan etki etmektedir. Örnekte gördüğümüz gibi ailenin beklentileri ve söylemleri kaygı düzeyini büyük ölçüde etkilemiştir.
Öncelikle ailenin aşırı beklentiye girmesi ve iletişimini bu doğrultuda kurması, öğrencide kaygının yükselmesine neden olmaktadır.
Bu kritik dönemde ailelere düşen görevlerin başında, öğrencide kaygıyı artırıcı ifadelerden kaçınmak gelmelidir. Bunlara örnek olarak; “Yapılan masrafları boşa çıkarma.”; “Bak, amcanın çocukları nerelere geldi!”; “Ben senin gibiyken…”; “ Sen bu gidişle adam olmazsın.”; “Bu sene de sınavı kazanamazsan…”; “Aman oğlum bizi mahcup etme.” gibi ifadeler verilebilir. Aslında anne-babalar bu telkinlerle genci motive ettiğini sanmaktadırlar. Oysa bu durum öğrencilerin kaygılarını artırıp başarı performansını düşürebilmektedir.
Bir diğer husus, ailelerin gençlerden beklentilerinin makul düzeyde olmasıdır. Aile, yaptığı mesleği veya kendi idealindeki bölümü okuması için gence açık veya gizli baskıda bulunmaktan kaçınmalıdır. Sınavın bir araç, esas amacın mutlu ve sağlıklı bir yaşam olduğunu unutmadan karşılıksız sevgiyi yaşamaya ve yaşatmaya gayret etmek gerekir.
Kaygıyı azaltmak için bazı tavsiyeler
Öncelikle hayata ve olaylara olumlu yönden bakın
Hayatı tek seçenekli düşünmeyin. Sınavı mutluluğun ve başarının tek şartı olarak görmeyin. Alternatif bakış açınız olsun
Beslenmenize dikkat edin. (Fast-food ve asitli içeceklerden uzak durun, Protein, B vitamini, lifli gıdalar vb. besinler almaya özen gösterin)
Hafif egzersizler ve açık hava yürüyüşleri yapmaya çalışın. Ağır sportif faaliyetlerden uzak durun
Günün belli dönemlerinde nefes egzersizleri yapın
Potansiyelinize göre hedefler belirleyin
Konuştuğunuzda rahatlayacağınız kimselerle birlikte vakit geçirin
Uyku düzeninize dikkat edin
Su ve toprakla temasınızı sıklaştırın
Mutlu olduğunuz dönemleri hatırlamaya çalışın
Sınava günler kala sınavdan ve sınavın olumsuz etkilerinden konuşmaktan kaçının
Suat Bayaz
Uzman Psikolog