İSLÂM HUKUKÇULARININ İHTİLAF SEBEBLERİ
1. İslâm hukukçularının ihtilaf sebepleri nelerdir?
Cevap: İhtilaf olgusu, İslâm hukuk düşüncesi içerisinde
farklı hukuk ekollerinin ortaya çıkmasını anlamak ve
açıklayabilmek için çok önemli bir kavramdır. Konuyla
ilgili olarak şu noktanın altı çizilmesi gerekmektedir.
İslâm Hukuku’nda temel amaç, mükelleflerin fiillerine
yönelik düzenlemelerde ilahi iradeye uyulmasıdır. Bu
amaca ise “şer’î deliller” adı verilen kaynaklar aracılığıyla
ulaşılır. İlahi irade bazı konularda, görüş ayrılığına imkan
vermeyecek derecede, belirgin bir biçimde ortaya
konmuştur. Beş vakit namazın farz olması, adam
öldürmenin haram olması gibi hususlarda her hangi bir
görüş ayrılığına yer yoktur. Mükelleflerin fiilleri ile ilgili
düzenlemelerin çoğunda ise ilahi irade aynı açıklık ve
belirginlikte tezahür etmemektedir. Bu gibi konularda ilahi
iradenin tespit edilebilmesi amacıyla, müctehidlerin şer’î
deliller üzerinde anlama ve yorumlama faaliyetine
girmeleri kaçınılmaz olmaktadır. Çoğu zaman konuyla
ilgili şer’î delillerin sübut ya da delalet açısından kesinlik
taşımamaları, anlama ve yorumlama faaliyetlerinde
müctehide düşen rolü artırmaktadır.
2. İslâm Hukuk Ekolleri hangi sınıflara ayrılır?
Cevap: İslâm hukuk ekollerinin sınıflandırılmasında kriter
olarak, bu ekollerin irtibatlı olduğu ana grup ve ekollerin
günümüzde mensuplarının bulunup bulunmaması dikkate
alınmaktadır. Ehl-i Sünnet adı verilen ana çoğunluk
içerisinde yer alan hukuk ekollerinin bir kısmı günümüzde
de yaşamaktadır. Yaşayan Sünni hukuk ekolleri “dört
mezhep” adıyla da anılan Hanefi, Şâfiî, Maliki ve Hanbeli
ekolleridir. Bunların yanında günümüze kadar varlığını
sürdüremeyen Sünni hukuk ekolleri bulunmaktadır.
Başlıcalarını Evzâî, Sevrî, Leys, Taberî ve Zahirî ekolleri
oluşturmaktadır. Sünni hukuk ekollerinin dışında, Harici
ve Şii çevrelerde teşekkül eden ekollerin bir kısmı
günümüze kadar gelmiştir. Bu grubun örnekleri arasında
Şii çevrede teşekkül eden Zeydî, Caferî ve İsmâilî
ekollerini ve Harici çevrede teşekkül eden İbâzî ekolünü
verebiliriz.
3. İmam-ı Azam kimdir?
Cevap: Hanefi ekolü Kufe’nin önde gelen hukukçusu,
re’y ekolüyle adı özdeşleşmiş bir müctehid olan Ebu
Hanife Numan b. Sabit etrafında şekillenmiştir. Ekole
adını veren Ebu Hanife, “İmam-ı A’zam” (en büyük
imam) adıyla anılmaktadır. Kufe’de (80/699) yılında
doğmuş, Bağdad’da (150/767) yılında vefat etmiştir. Arap
asıllı olmayan Ebu Hanife’nin atalarının Kâbil, Enbâr,
Nesâ ya da Tirmiz’e dayandığına dair rivayetler vardır.
Cumhuriyet sonrası dönemde kimi yazarlar İmam-ı
A’zam’ın Türk asıllı olma ihtimalini gündeme
getirmişlerdir. Ebu Hanife’nin bazı sahabilerle karşılaştığı
bilinmekte ise de bunlardan hadis rivayet edip etmediği
ihtilaflıdır. Bu bakımdan kimilerince tabiûn nesline,
kimilerince ise tebe-i tâbiîn adı verilen bir sonraki kuşağa
mensup kabul edilmektedir.
4. İmam-ı Azam Ebu Hanife (ra) hukuk metodolojisini özetleyiniz.
Cevap: Ebu Hanife’nin fıkıhta takip ettiği metodu
kendisinden nakledilen rivayetler ışığında şöyle özetlemek
mümkündür: Önce Kitâb’a, sonra Sünnet’e müracaat
ederdi. Bu ikisinde bir delil bulamazsa sahabe görüşleri
içerisinde tercih yapar, onların ictihadlarının dışına
çıkmazdı. Konuyla ilgili sahabe görüşü yoksa tabiûn
müctehidlerinin ictihadlarını bağlayıcı bir delil olarak
kabul etmez, kendisi de onlar gibi ictihad ederdi (Saymerî,
1985). Bu verilerden hareketle Ebu Hanife’nin başvurduğu
kaynakların Kitâb, Sünnet, en genel anlamıyla Sahabe
kavli ve ictihad olduğunu söyleyebiliriz. İctihad, kıyas ve
istihsanı kapsamaktadır. Ebu Hanife’nin kendi
ifadelerinde icmâ terimi sarih bir şekilde yer almamakla
birlikte, sahabe ittifakını, hatta sahabe ihtilafını hüccet
kabul etmesi onda icma kavramının bulunduğunu açıkça
gösterir. Nitekim sonraki Hanefi hukukçular icmâyı bir
kaynak olarak kabul etmiş, Ebu Hanife’nin de bu kaynağı
benimsediğine dair fer’î meseleler nakletmişlerdir. Örfle
alakalı olarak ise Ebu Hanife’nin ictihad ederken
müslümanların teamülüne önem verdiği rivayet
edilmektedir. Ancak örfün bir hukuk kaynağı olarak
literatüre girmesi oldukça sonraki dönemlerde
gerçekleşmiştir. Bununla birlikte istihsan uygulaması
çerçevesinde örfün dikkate alındığı ve nas bulunmayan
konularda örfe itibar edildiği ifade edilebilir. Sonuç olarak
Ebu Hanife’nin hukuki meselelerde kullandığı kaynakları
Kitâb, Sünnet, icmâ, genel anlamıyla sahabe kavli, kıyas
ve istihsan olarak sıralayabiliriz.
5. İmam-ı Azam (ra)’ın öğrencileri kimlerdir?
Cevap: Ebu Hanife’nin görüşlerinin tedvininde ve
mezhepleşmesinde öğrencilerinin önemli katkıları
olmuştur. Bu bağlamda önde gelen dört öğrencisi Ebu
Yusuf Yakub b. İbrahim (ö. 182/798), Muhammed b.
Hasen eş-Şeybânî (ö. 189/805), Züfer b. Hüzeyl (ö.
158/774) ve Hasen b. Ziyad (ö. 204/819) hatırlanmalıdır.
Ebu Yusuf ve Muhammed, Hanefi mezhebinin
yapılanması içerisinde Ebu Hanife’nin ardından ikinci ve
üçüncü imam olarak kabul edilmişler, görüşleri
hocalarının görüşleri ile beraber anılmıştır. Literatürde
Ebu Hanife ve Ebu Yusuf için “şeyhayn”, Ebu Yusuf ve
Muhammed için “imameyn” ya da “sahibeyn”, Ebu
Hanife ve Muhammed için ise “tarafeyn” ifadeleri
kullanılmaktadır. Ebu Hanife’nin bu öğrencileri İbn
Kemal Paşatarafından yapılan tasnifte “mezhepte
müctehid” olarak gösterilmekte ise de A. Hallâf gibi
muasır müellifler Ebu Yusuf, Muhammed ve Züfer’in
“mutlak müctehid” derecesinde olduklarını, bunların Ebu
Hanife’ye öğrencilik etmesinin Şâfiî’nin Malik’e, Ahmed
b. Hanbel’in de Şâfiî’ye öğrencilik etmesiyle aynı
mahiyette olduğunu savunmuşlardır. Ancak bunların
görüşleri, hocalarının görüşleriyle beraber tedvin edilerek
Hanefi mezhebi adı altında doktrinleşmiştir. Hallâf’a göre
Hasen b. Ziyad ve Ebu Hanife’nin diğer öğrencileri
mezhepte müctehid olarak değerlendirilebilir.
6. Hanefi mezhebinin en yoğun olduğu bölgeler nerelerdir?
Abbasiler ve Osmanlılar zamanında resmi mezhep olarak kabul edilmesi Hanefi ekolünün
etkinliğini bu devletlerin hâkimiyet sahasına yaymıştır. Ancak halk arasında yaygınlık
kazanması her bölgede aynı yoğunlukta olmamıştır. Umumiyetle Türk Coğrafyasında ve
Türkler aracılığıyla Müslümanlaşmış olan bölgelerde Hanefi ekolü oldukça yaygındır. Bu
bağlamda Türkiye, Balkanlar, Kafkasya, Azerbaycan, Kırım, Kazan, Orta Asya, Afganistan, Pakistan, Hindistan ve Çin’de yaşayan Müslümanların çoğu Hanefi mezhebine mensuptur. Irak ve Suriye’de önemli sayıda Hanefi varken, Mısır ve Kuzey Afrika’da Hanefi mezhebi halk arasında pek yaygınlık kazanamamıştır.
7. İmam Malik kimdir? İlim hayatındaki hocalar kimlerdir?
Cevap: Maliki ekolü, İmam Malik adıyla tanınan Malik b.
Enes el-Esbahî etrafında şekillenmiştir. İmam Malik
(95/713) yılında Medine’de doğmuş, (179/795) yılında
yine Medine’de vefat etmiştir. Hac amacıyla Mekke’ye
gitmenin haricinde ömrü boyunca Medine’den ayrılmadığı
nakledilmektedir. Asılitibarıyla Yemen kökenli olan
Esbah kabilesine mensuptur. Ailesi sonradan Medine’ye
yerleşmiştir. İmam Malik ilim hayatına, Medine’nin fıkıh
ve hadis alanında seçkin isimlerinden ders alarak
başlamıştır. Fıkıhta başlıca hocası Rebîatü’r-re’y (Re’yci
Rebîa) adıyla tanınan Rebîa b. Ebî Abdirrahman’dır (ö.
136/753). Hadis konusunda Nâfî (ö. 119/737), İbn Şihab
ez-Zührî (ö. 124/741), Ebu’z- Zinâd (ö. 180/747) ve
Yahya b. Said el-Ensârî (ö. 142/760) gibi hocalardan
yararlanmıştır. Hocaları içerisinde on üç yıl boyunca
derslerine devam ettiği Abdurrahman b. Hürmüz’ün (ö.
117/735) ayrı bir yeri vardır.
8. İmam Malik’in hukuk metodolojisini açıklayınız.
Cevap: İmam Malik ictihadlarında önce Kitâb ve
Sünnet’e dayanırdı. Ancak ahad haber ile Medine ameli
arasında bir çatışma olduğunda Medine ameline öncelikli
verirdi. Çünkü kuşaktan kuşağa aktarılan Medine amelinin
Hz. Peygamber ve sahabe dönemindeki uygulamayı
yansıttığına inanırdı. Bu nedenle Hz. Peygamber’in
sünnetini aksettirmesi açısından Medine amelini ahad
haberlerden daha güçlü görürdü. Medine amelini ve
sahabe kavlini delil olarak kullanan Malik, nas
bulunmayan konularda kıyas ve mürsel maslahatla amel
ederdi. Geç dönem Maliki fakihleri, İmam Malik’in
içtihadında kullandığı kaynakları Kitâb, Sünnet, İcmâ,
Medinelilerin uygulaması, kıyas, sahabe kavli, mürsel
maslahat, örf ve âdet, sedd-i zerâyi, istihsan ve ıstıshab
şeklinde tespit etmişlerdir.
9. İmam Malik’in öğrencileri kimlerdir?
Cevap: İmam Malik’in görüşlerinin yayılmasında
öğrencilerinin payı büyüktür. Özellikle Kuzey Afrika
ülkeleri ve Mısır’dan gelen öğrencileri hocalarının
görüşlerini bu ülkelerde yaymak için gayret
sarfetmişlerdir. Bu öğrencileri arasında Abdurrahman b.
el-Kasım (ö. 191/806), Abdullah b. Vehb (ö. 197/812),
Eşheb b. Abdilaziz (ö. 204/819), Abdullah b. Abdilhakem
(ö. 214/829), Asbağ b. Ferec (ö. 255/839) ve Muhammed
b. Abdillah b. Abdilhakem (ö. 268/881) anılabilir.
10. Maliki mezhebi hangi bölgelere yayılmıştır?
Cevap: Maliki mezhebi önce Hicaz bölgesinde yayılmış,
daha sonra Kuzey Afrika ülkeleri ve Endülüs’te
yaygınlaşmıştır. İbn Haldun bu durumu Medine’nin hac
yolunda olması sebebiyle Kuzey Afrika bölgesinden gelen
ilim yolcularının uğrak yeri olmasına, ayrıca Medine
koşullarında gelişen Maliki mezhebinin Irak’taki gibi
yüksek bir şehir kültürüne sahip olmayan Kuzey Afrika
halkına daha uygun gelmesine bağlamaktadır. Günümüzde
Kuzey Afrika ülkeleri, Moritanya ve Nijerya’daki
Müslüman halkın çoğunluğu Maliki mezhebine
mensuptur. Mısır, Sudan, Bahreyn ve Kuveyt’te de
Malikilik belli bir oranda bulunmaktadır.
11. Şafiî ekolünün kurucusu kimdir?
Cevap: Şâfiî ekolünün kurucusu (150/767) yılında
Gazze’de doğan, (204/819) yılında Mısır’da vefat eden
İmam Muhammed b. İdris eş-Şâfiîdir. Aslen Kureyşli olan
Şâfiî ilim hayatına Mekke’de Müslim b. Halid’den (ö.
179/795) aldığı derslerle başlamıştır. Daha sonra
Medine’ye giden Şâfiî, İmam Malik’in derslerine devam
etmiş ve ondan Muvattâ’yı okumuştur. Irak’a yaptığı
seyahatler esnasında İmam Muhammed b. Hasen eş-
Şeybânî ile tanışmış ve ondan da istifade etmiştir. Böylece
gerek Hicaz gerekse Irak hukuk ekollerinin görüşlerini
öğrenme imkânı bulan Şâfiî, kendine has bir metot ve
hukuk anlayışı geliştirmiştir. Zaman zaman Irak’ta ve
Hicaz’da ikamet etmiş, ömrünün son dönemlerinde
Mısır’a yerleşerek eserlerini düzenlemiş ve görüşlerini
yaymıştır. Mısır’da bulunduğu dönemde daha önce
Irak’tayken benimsediği bazı görüşlerini değiştirmiştir. Bu
bakımdan Irak’taki görüşleri için “mezheb-i kadîm” (eski
mezhep), Mısır’daki görüşleri için de “mezheb-i cedîd”
(yeni mezhep) ifadesi kullanılmaktadır.
12. İmam Şafiî’nin hukuk metodunu açıklayınız.
Cevap: Şâfiî fıkıhta takip ettiği metodu yazdığı eserlerde
açıklamıştır. Kendi ifadeleri ışığında Şâfiî’nin başvurduğu
kaynakları tespit etmek mümkündür. Önce Kitâb ve
Sünnet’e başvururdu. Ahad haber bile olsa kendi
deyimiyle “sabit” olan sünnete karşı çıkmazdı. Ahad
haberlerin Medinelilerin ameline ya da Kur’ân’a ve
meşhur sünnete aykırı olmaması gibi muhtevaya yönelik
şartlar aramaz, isnadın güvenilirliğini yeterli görürdü.
Buna karşın prensip olarak mürsel hadisleri kabul etmezdi.
Ancak Said b. el-Müseyyib gibi seçkin ravilerin rivayet
ettiği mürsel hadisleri birtakım özel şartlarla kabul ederdi.
Kitâb ve sünnette bulunmayan konularda, sahabenin ittifak
ettiği görüşlere, daha sonra da sahabenin ihtilaf halindeki
görüşlerine başvururdu. Son müracat ettiği delil ise
kıyastır. Şâfiî, nakli delil bulunmayan alanlarda
re’yyoluyla yapılan ictihadı kıyasla sınırlandırmış, bunun
dışındaki re’y metotlarını meşru kabul etmemiştir. Daha
önce kapsamlı bir muhtevaya sahip olan re’y ictihadının
kıyasla sınırlandırılması metodoloji açısından dikkat
çekici bir durumdur. Şâfiî, Hanefilerin kullandığı istihsanı
ise açık bir dille ve sert bir şekilde reddetmiştir. Bunun
yanında mürsel maslahat ve Medinelilerin ameli gibi
delillere başvuru kaynakları içerisinde yer vermediği
görülmektedir.
13. İmam Şafiî’nin öğrencileri kimlerdir?
Cevap: İmam Şâfiî’in görüşlerinin yayılmasında Irak’taki
ve Mısır’daki öğrencilerinin katkısı olmuştur. Irak’taki
mezheb-i kadimini nakleden öğrencileri arasında Zaferani
(ö. 260/873) ve Kerâbisi (ö. 256/869) dikkat çekmektedir.
Mısır’daki öğrencileri içerisinde Harmele b. Yahya (ö.
243/857), Buvaytî (ö. 231/845), İsmail el-Müzeni (ö.
264/877) ve el-Ümm’ü rivayet eden Rebî b. Süleyman elMurâdî
önde gelen isimlerdendir. Müzeni, Şâfiî’nin fıkhi
görüşlerini el-Muhtasar adlı bir el kitabında derlemiş ve
bu eser el-Ümm ile birlikte basılmıştır. Sonraki Şâfiî
alimlerden Maverdi (ö. 450/1058), Müzeni’nin muhtasarı
üzerine el-Havi’l-kebir adlı kapsamlı bir şerh kaleme
almıştır
14. Şafiî mezhebinin yayıldığı bölgeler nerelerdir?
Cevap: Şâfiî mezhebi günümüzde Mısır, Suriye, Ürdün,
Lübnan, İran, Hindistan, Filipinler, Seylan (Sri Lanka),
Malezya ve Endonezya gibi ülkelerde yayılmıştır.
Mısır’da Eyyubiler’in desteği ile bir dönem resmi mezhep
statüsünü kazanmıştır. Ancak Memlûk sultanı Baybars’ın
(ö. 676/1277) dörtmezhepten de kadı tayin etmesi üzerine
bu statüsünü yitirmiştir. Osmanlılar döneminde ve
Kavalalı hanedanının idaresinde Hanefi mezhebi Mısır’da
resmi mezhep olmakla beraber, halk arasında Şâfiî
mezhebi yaygınlığını ve etkinliğini korumuştur.
Ülkemizde de Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerinde
önemli sayıda Şâfiî mezhebi mensubu bulunmaktadır.
15. Hanbeli ekolünün temsilcisi kimdir?
Cevap: Bu ekolün temsilcisi (164/780) yılında Bağdat’ta
doğan ve (241/855) yılında aynı yerde vefat eden İmam
Ahmed b. Hanbel eş-Şeybânîdir. Çeşitli İslâm
ülkelerindeki ilim adamlarından yararlanarak özellikle
hadis konusunda birikimini artırmıştır. Şâfiî’nin Bağdat’da
olduğu dönemde ondan fıkıh okumuştur. Ahmed b.
Hanbel’in baskın olan yönü hadisçiliktir. Nitekim kırk bin
kadar hadis ihtiva eden el-Müsned adlı eseri, temel
kaynaklar arasında yer almaktadır. Bunun yanında hadis
konusunda kaleme aldığı Kitabü’l-ilel ve marifeti’r-rical
adlı çalışması da önemlidir.
16. Ahmed Bin Hanbel (ra) metodolojisini açıklayınız.
Cevap: Ahmed b. Hanbel’in başvuru kaynakları öncelikle
naslar yani Kitâb ve Sünnet’tir. İkinci aşamada sahabenin
ittifak ettiği veya muhalifi bilinmeyen fetvalarını delil
olarak kabul ederdi. Daha sonra sahabenin ihtilaf ettikleri
görüşlerden naslara en uygun bulduğunu tercih ederdi.
Dördüncü aşamada, daha kuvvetli bir delil bulamadığı
durumda, mürsel ve zayıf hadisleri kıyasa tercih ederdi.
Beşinci aşamada ise, artık mecbur kaldığı için kıyası
kullanırdı. Ahmed b. Hanbel, farazi fıkıhtan hoşlanmaz,
meydana gelmemiş olaylarla ilgili hüküm yürütmezdi.
Görüldüğü üzere Ahmed b. Hanbel nas ve eser merkezli,
nakle dayalı bir fıkıh anlayışı benimsemiş, kıyası son çare
olarak görmüştür. Bununla birlikte sonraki Hanbelîlerin
istihsan, ıstıslah ve zerâî gibi metotları da kullandıkları
görülmektedir. Mamafih nas merkezli fıkıh anlayışının
neticesi olarak, nas bulunmayan konularda ibaha ve
serbestlik ilkesi geniş bir geçerlilik alanına sahip olmuştur.
Bu durum Hanbelî mezhebine, özellikle muamelat
sahasında bir esneklik kazandırmıştır.
17. Ahmed bin Hanbel (ra)’in öğrencileri kimlerdir?
Cevap: Ahmed b. Hanbel’in hukuki görüşlerini rivayet
eden öğrencilerinin başında oğulları Salih (ö. 266/879) ve
Abdullah (ö. 290/903) gelmektedir. Bunların yanında Ebu
Bekr el-Esrem Ahmed b. Hani (ö. 261/874), Ahmed b.
Muhammed el-Mervezi (ö. 275/888) ve Abdülmelik b.
Mihran el-Meymûnî (ö. 274/887) zikredilebilir. Ancak
Ahmed b. Hanbel’in fıkhi görüşlerini el- Camî adlı
müstakil bir eserde toplayarak tedvin eden, bir sonraki
kuşaktan Ebu Bekr el-Hallâl (ö. 311/923) olmuştur. Bunun
yanıda meşhur el-Muhtasar yazarı Ebu’l-Kasım Ömer b.
el-Huseyn el-Hırakî (ö. 334/945) de anılmalıdır.
Hıraki’nin el-Muhtasar’ı üzerine İbn Kudame (ö.
620/1223) tarafındankaleme alınan el-Muğnî hem Hanbelî
ekolünün hem de mukayeseli İslâm hukuku literatürünün
en beğenilen eserlerindendir. Sonraki dönemlerin meşhur
Hanbelî hukukçuları arasında eş-Şerhu’l-kebir yazarı İbn
Kudame el- Makdisi (ö. 682/1283) yer almaktadır. Fıkhın
yanı sıra İslâmi ilimlerin hemen her sahasında önemli
eserler veren, külliyatı Mecmûatü’l-Fetâvâ adı altında otuz
yedi ciltte toplanan meşhur İbn Teymiyye (ö. 728/1328)
ve İlâmü’lmuvakkıîn gibi önemli eserlerin yazarı olan
öğrencisi İbn Kayyim el- Cevziyye de (ö. 751/1350)
Hanbelî mezhebi içerisinde yetişen tanınmış
hukukçulardandır.
18. Hanbeli mezhebinin yayıldığı bölgeler nerelerdir?
Cevap: Hanbelî mezhebinin yayıldığı alanlar diğer üç
Sünni mezhebe nazaran oldukça sınırlı olmuştur. Önce
Bağdat’da, daha sonra Irak’ın dışına taşarak Hicaz, Suriye
ve Mısır gibi ülkelerde taraftar bulmuştur. On sekizinci
yüzyılda Arabistan’ın Necd bölgesinde Muhammed b.
Abdilvehhâb (ö. 1206/1792) önderliğinde başlayan
“Vehhâbî Hareketi” neticesinde Hanbelî ekolü etkinliğini
artırmıştır. Günümüzde Suudi Arabistan’nın resmi mezheb
olan Hanbelîliğin, Kuveyt ve körfez ülkelerinde de
mensupları bulunmaktadır.
19. Yaşamayan Sünni Hukuk Ekolleri hangileridir?
Cevap:
• Evzâî Ekolü: Bu ekol Ebu Amr Abdurrahman B.
Amr el-Evzâî’ye nispet edilmektedir. Evzâî
(88/707) yılında Şam’da –bir rivayete göre
Ba’lebek’te- doğmuş, (157/774) yılında Beyrut’ta
vefat etmiştir. İbn Kuteybe gibi müellifler
Evzâî’yi re’yciler arasında gösterse de daha
ziyade hadis taraftarı olduğu görülmektedir.
• Evzâî Ekolü: Bu ekol Ebu Amr Abdurrahman B.
Amr el-Evzâî’ye nispet edilmektedir. Evzâî
(88/707) yılında Şam’da –bir rivayete göre
Ba’lebek’te- doğmuş, (157/774) yılında Beyrut’ta
vefat etmiştir. İbn Kuteybe gibi müellifler
Evzâî’yi re’yciler arasında gösterse de daha
ziyade hadis taraftarı olduğu görülmektedir.
• Leys Ekolü el-Leys b. Sa’d (ö. 175/791)
Medine’de kendisini yetiştirdikten sonra Mısır’a
gitmiş ve Mısırlıların hukukçusu olmuştur.
Medine amelinin delil olup olmayacağına dair
İmam Malik’le tartışmalarını içeren yazışmalar
günümüze kadar aktarılmıştır.
• Taberî Ekolü: Bu ekol ünlü tefsirci ve tarihçi İbn
Cerir et-Taberî’ye (ö. 310/922) nispet
edilmektedir. Taberi, Şâfiî, Maliki ve Irak fıkhını
öğrenmiş, daha sonra kendine mahsus bir fıkıh
anlayışı geliştirmiştir. Mezhebi Bağdat
çevresinde yayılmış ise de hicri beşinci asrın
ortalarında tarih sahnesinden çekilmiştir. Meşhur
tefsiri ve tarihinin yanında, İslâm hukukçularının
görüşlerini mukayeseli olarak ele aldığı İhtilâfü’lfukahâ
adlı eserinin günümüze ulaşan kısmı da
basılmıştır.
• Zahirî Ekolü: Bu ekolün kurucusu Ebu Süleyman
Davud b. Ali el-Isbehânî ez-Zâhirîdir (ö.
270/883). Önceleri Şâfiî mezhebine mensup olan
Davud ez-Zahirî daha sonra müstakil bir fıkıh
anlayışı geliştirmiştir. Prensip olarak Kur’an ve
Sünnet nasslarının zahirini, yani lafızlarını esas
almıştır. Kıyas ve istihsan gibi rey çeşitlerini
tamamen reddetmiştir.
20. Sünni çerçevenin dışındaki diğer hukuk ekolleri nelerdir?
Cevap:
• Zeydî Ekolü: Bu ekolün mensupları imam olarak
Hz. Hüseyin’in oğlu Ali Zeynelabidin’in oğlu
Zeyd b. Ali’yi (ö. 122/746) kabul etmektedirler.
Diğer Şii grupları Caferiler ve İsmaililer ise Zeyd
b. Ali’nin ağabeyi Muhammed Bakır’ın (ö.
115/731) imam olduğunu savunmaktadır.
• Caferî Ekolü: Şiilerin en kalabalık grubunu teşkil
eden Caferiler, hilafetin Hz. Ali ve Hz.
Fatıma’nın soyundan gelen on iki imama has
olduğu görüşünü savunmaktadırlar. Bu grup
“imamiyye” ve “isnâaşeriyye” adıyla da
anılmaktadır. Ekol, altıncı imam Cafer es-Sadık’a
(ö. 148/765) nispet edilmektedir. Caferilerin
hukuki konularda başvuru kaynakları Kitâb,
Sünnet, icmâ ve akıldır. Sünnet kapsamında ehl-i
beyt ve ehl-i beyt taraftarı olan bazı sahabiler
kanalıyla gelen rivayetleri kabul etmektedirler.
Yalnızca peygamberin sözleri değil, masum
imamların sözleri de Sünnet kapsamındadır.
Caferilere göre icmâ masum imamlardan birinin
görüşü üzerinde gerçekleşen ittifaktır.
• İsmaili Ekolü: Bu ekole bağlı olan Şiiler Cafer
es-Sadık’tan sonra büyük oğlu İsmail’in imam
olduğunu savunmaktadır. Onlara göre imamet,
İmam İsmail’den sonra oğlu Muhammed
Mektûm ve evlatlarına intikal etmiştir. Batıniyye
adıyla da anılan bu ekolün hukuki görüşlerini,
Kadı Ebu Hanife en-Numan (ö. 363/974)
derlemiştir. Mısır’da hüküm süren Fatımî
devletinin himayesi altında gelişme imkanı bulan
İsmaili ekolünün temel kaynaklarını Kadı Ebu
Hanife en-Numan’ın yazdığı Deâimü’l-İslâm,
Tevîlü deâimi’l-İslâm ve Kitâbü’l-iktisâr teşkil
etmektedir.
• İbâzî Ekolü: Harici gruplar içerisinde en mutedili
olarak kabul edilen İbâzîler, Abdullah b. İbâz’a
nispet edilmektedir. Ancak bu ekolün ilk
teorisyeni olarak onun yerine geçen Cabir b.
Zeyd el-Ezdî (ö. 100/718) kabul edilmektedir.
İbâzîlerin temel iki görüşü, halifenin seçimle iş
başına gelmesi gerektiği ve dinin uygulamaya
yönelik esaslarının da (amel) imandan bir parça
olduğudur. Fıkıh metodu açısından Sünni
ekollerle benzeyen yönleri bulunan İbâzîler,
Kitâb, Sünnet, kendi imamlarının ictihadları ve
mürsel maslahatı hukuki konularda başvuru
kaynağı olarak görmektedirler. Buna mukabil
kıyası benimsememiş, bu fonksiyonun re’y ve
ictihad aracılığıyla yerine getirileceğini
savunmuşlardır.