MÜSTEZAD
Divan edebiyatında her mısra veya beytin sonunda aynı veznin bir cüzüyle
yazılmış birer kısa mısra bulunan manzumelerdir.
Arapça’da “artmış, ziyadeleşmiş” anlamına gelen müstezâd kelimesi edebiyat
terimi olarak uzunlu kısalı (bir uzun, bir kısa) mısralar halinde yazılan
nazım şeklini ifade eder. Divan edebiyatında en çok gazel tarzında görülür.
Müstezadların asıl vezni “mef’ûlü mefâîlü mefâîlü feûlün” kalıbıdır.
Bu vezinde ziyade mısralar “mef’ûlü feûlün” cüzüyle yazılır.
Az miktarda da olsa diğer aruz kalıplarıyla beraber ziyade mısralar da
hesaba katılarak müstezadlarda yirmi dört kalıbın kullanıldığı belirlenmiştir.
Türk edebiyatında tesbit edilen ilk müstezad örnekleri XIV. yüzyıl şairi
Nesîmî’ye aittir.
Daha sonra gelen belli başlı müstezad şairleri Şeyhî, Ali Şîr
Nevâî, Necâtî, Rûhî-i Bağdâdî, Nâilî, Nâbî, Nedîm, Şeyh Galib, Enderunlu
Fâzıl’dır.
Tanzimat’tan sonra müstezada rağbet eden sanatçıların başında
Abdülhak Hâmid ve Servet-i Fünûn edebiyatçıları gelmektedir.
Vezin, şekil ve kafiye özelliklerinde birçok değişiklik yapılarak
ziyade mısraların düzenli düzensiz dağılımlarıyla müstezadlar yazılmıştır.
Böylece müstezad geniş müstezad, serbest müstezad basamaklarından
geçerek özellikle II. Meşrutiyet’in ardından hece veznine de uygulanmış,
Türk şiirinin serbest nazma doğru gelişmesine yol açmıştır.
Müstezadların bazıları bestelenmiştir.