İnkarın Psikolojik ve Sosyolojik Sebepleri

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ders Hocası

  • Hocanın Biri
  • *******
  • Join Date: Eki 2016
  • Yer: Hatay
  • 63863
  • +526/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Arslaner
İnkarın Psikolojik ve Sosyolojik Sebepleri
« : 03 Şubat 2018, 13:27:17 »
Psikolojik Sebepler
İnkâr yolunda psikolojik sebepler doğruyu kabul etme yeteneği bozulmuş
insanlarda daha çok görülür. Çünkü inkâr, gönül ve düşünce hastalığıdır.
Kur’an’ın “maraz” dediği (el-Bakara 2/10) inançsızlık hastalığı daha çok
vesvese ve kuşkuculuğa dayanır. Buna yakalanan kimse önyargılarından
kurtulamadığı ve beş duyusunu gerçekliğin bilgisine kapattığı müddetçe
itikadî körlük içinde yaşamaya devam eder.

Bu duruma yol açan ve insanı inançlarından soğutmaya götüren
sebeplerin başında sürekli arzularının peşinden gitmek, aşırı isteklerden
kurtulamamaktır. Hevalarının doğrultusunda giden kimseler kendilerine iman
telkin edildiğinde hemen onu reddedip başka değer yargıları üreterek Allah’ın
yol göstericiliğine karşı çıkarlar (el-Kasas 28/50; el-Bakara 2/120; el-En’âm
6/119). Kişisel kaprislerine uyanların arzuları bazen vahiy bilgisine aykırı
bilgi üretebilir (el-A‘râf 7/59, 60).

Kur’an’a göre hevâ denilen bayağı arzular bir şirk nedenidir. “Hevasını
kendine tanrı edineni gördün mü?” (el-Furkan 24/43). Zira kendi tutkularını
idealize edenle arzularını tanrılaştıran bir kimsenin durumu arasında bir fark
yoktur. Bu kimseler kendi elleriyle kendilerine hakikatin yolunu kilitlemiş
olurlar (el-Casiye 45/23).

İnsanı inkâra götüren psikolojik motivlerden biri de büyüklenmedir.
Büyüklenme insanın kendini başkalarından üstün ve büyük görmesi, her türlü
hakka ancak kenrdisinin layık olduğuna inanmasıdır. Tekebbür ise insanın
hakkı kabulden kaçınarak Allah’a karşı böbürlenmesi ve büyüklük
taslamasıdır.

İnkârcının kalıcı bir vasfı olan mütekbbirlik imana kesinlikle aykırı bir
tutumdur. Allah büyüklük taslayanların iman etmeyeceğini bildirmektedir
(el-Mü’min 40/27–28; en-Nisa 4/173). Nefiste karar kılan bu kötü duygunun
etkileri kişinin gerçeği görmesine engel olur, görse bile itiraf etmeyi, O’na
bağlanmayı engeller (en-Neml 17/14). Kur’an’da, kibir hastalığının tedavisi
için insanın kendi yaratılış nesnesine bakması önerilir (Abese 80/17–19).
Ayrıca Kur’an’da kibirlenmek, kâfirlerin en ayırt edici vasfı olarak tasvir
edilir.

İnsanda inkârı besleyen psikolojik davranış bozukluklarından biri de
kıskançlıktır. Kıskançlık hak edenin elindeki nimetin elinden gitmesini ve
alınmasını arzu etmektir. Kıskanç kimselerde bu durum başkasının elindekine
razı olmamakla kalmaz, bunun ilerisi o nimetin ötekinin elinden alınması için
özel bir çalışma yapmaya kadar gider. Kur’an-ı Kerîm’de kıskanç insanların
sosyal hayattaki faaliyetleri şu şekilde anlatılır: “Kitap ehlinden birçoğu hak
kendilerine belirdikten sonra içlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi, imanınızdan
sonra küfre döndürmek isterler.” (el-Bakara 2/109). Onun için Yüce Allah,
kıskanç insanların kötülük yapmasından kendisine sığınmamazı tavsiye eder.
(el-Felak 113/5).

İnançsızılığın psikolojik sebepleri arasında dünya sevgisi de çok önemli
bir etkendir. Her insanın yapısında ebedilik düşüncesi vardır. Kendisinde
yeterli düzeyde “takva” gelişmemiş insanlar aldatıcı zevk ve geçinme diye
tanımlanan (bk. el-Hadid 57/70) dünyanın cazibesine tutularak onda
“ebedîliği” aramaya, Allah’a ihtiyaç hissetmeme kalkabilirler. İslâm
öğretisine göre bu dünya geçicidir. Eğer gerçekten ölümsüzlük ve ebedî
mutluluk isteniyorsa öteki hayat ilkesi şimdinin temeli kılınmak zorundadır
(el-Enfâl 8/67).

Kur’an’da dünya hayatı ve metaının yerilmesi bu hayatın kötü olmasından
dolayı değil, amacı dışında kullanılmasından dolayıdır. Aksine eğer dünya
malı ve servetinin hakkı veriliyorsa bu övülmektedir (el-Bakara 2/29).
Bunlara ek olarak inkâr sebepleri arasında fevrilik ve nankörlük gibi bazı
psikolojik rahatsızlıklardan da söz etmek mümkündür.

Sosyolojik Sebepler
Kur’an-ı Kerîm fert ve toplum olarak insandan bahseder, ona hitap eder.
Çünkü o, insana inmiştir. Toplum, çeşitli sosyal gruplardan oluşan bir
ilişkiler ağıdır. Bu sebeple Kur’an, gerek inançsız ve gerekse inançlı
toplumların yapısından bahsederken, fertleri etki altına alan yegâne gücün
içtimai faaliyetler olduğunu belirtir (el-Bakara 2/243; el-Maide 5/49). Zira
insan, doğar doğmaz bir toplum tarafından çevrelenir. Dolayısıyla, insan
üzerinde etkili olan sosyal baskı grupları vardır. Bu gruplar, insanın inanç
seçiminde etkili oldukları gibi, inançsızlık konusunda da etkindirler.

Tarih içerisinde gelip geçmiş bütün milletlerde kitleleri yönlendiren,
toplumlara önderlik eden ve başkanlara danışmanlık görevinde bulunan
kişiler varolagelmiştir. Ama bütün zamanlar için bu tür kişiler kötü değildir.
Olumlu anlamda danışmanlık yapan kişiler de varolmuştur (bkz. en-Neml
27/38). Burada olumsuzlanan, bilgisini kötüye kullanan ve halkın inanç
seçimine engel olanlardır.

Toplumların inançsızlığa yöneltilmesinde önderlik yapan sosyal baskı
gruplarından birisi de varlıklı olmanın şımarttığı kimselerdir. Kur’an’da
geçen “mütref” kavramı ferdîlikten daha çok toplumsallığı ifade de kullanılan
bir kavramdır. Ortaklaşa bir eylemi gerçekleştiren sınıf, grup bazında
anlatılır. Bunlar servet ve taraftar çokluğu nedeniyle bir milletin kötülükte
başı çeken varlıklı kesimidir (Bkz. Sebe’ 34/34–35).

İslâm’a göre zenginlik, toplumsal sorumluluklar getirir. Kişiye yalnızca
bencil bir şekilde kendi zevklerine göre harcamayı değil, bir bakıma topluluk
adına harcamayı de teşvik eder (el-Meâric 70/24–25). Allah’ın hakkını O’na
ihanette kullanan, O’nun, kullarına yönelik ilahi lütuf ve fazlını hesaba
katmayan, dünyalık sebebiyle şımararak inkâra gidenler âhiret azabıyla
uyarılmışlardır (el-Mü’minûn 23/64–65).

İnsanı diğer varlıklardan ayıran temel farklılık akıl ve anlama yetisine
sahip olmasıdır. Bütün bu yeterlilikleri sayesinde insan özgür bir şekilde
tercihte bulunabilir ve yaptıklarından da sorumlu tutulur. Her ne kadar insanı
yukarıda değindiğimiz inançsızlığa sevkeden psiko-sosyolojik bir takım
nedenlerden söz edilse de bütün bu nedenler mutlak bir yaptırım gücüne
sahip değildir. İnsanın inkâr sebeplerine yenik düşmesi ya da üstesinden
gelmesi, tamamen kendi özgür irade ve seçiminin bir neticesidir.