İslam Dini

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ders Hocası

  • Hocanın Biri
  • *******
  • Join Date: Eki 2016
  • Yer: Hatay
  • 63863
  • +526/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Arslaner
İslam Dini
« : 03 Şubat 2018, 10:05:00 »
Kur’an-ı Kerîm’de din kelimesi doksan iki yerde geçmektedir; ayrıca üç
yerde de din kelimesinin değişik türevleri yer almaktadır. İslam’ın Mekke
döneminde ilk zamanlar din insanın iman ve ameline uygun olarak hesaba
çekileceği âhiret gününü ifade ederken, sonraları tevhid ve teslimiyet
anlamına verildiği görülür. İnsanın sadece Allah’a kulluk etmesi ve O’na
ortak koşmaması Mekke’de nazil olan ayetlerin din kelimesine yükledikleri
etkin anlamlardır. Bu çerçevede insandan din adına istenen Allah’a karşı
görevlerini yapması, O’ndan başka hiçbir varlığa mâbud olarak yönelmemesi,
ihlâs ve samimiyet içinde bütün hayatını Yüce Allah’a vakfetmesi, bütün
içtenliğiyle O’na ulaştıran yolda yürümesi ve O’na bağlanıp teslim olmasıdır.
İnsanın Allah’a bütün samimiyetiyle yönelmesi sadece üzüntü ve sıkıntı
zamanlarında değil her zaman sürmesi ve gafil bir hayat sürmemesidir.

İslam’ın Medine döneminde din anlam olarak, tevhid kavramından bir dine
mensup olan insan topluluğuna (ümmet) geçmiştir. Kendini Allah’a teslim
edenler bir cemaat oluştururken bunun dışındakiler başka bir toplum olarak
ifade edilmiştir. İslam’ın hak din olduğu ve diğer dinlerden ayrılan bir
yönünün bulunduğu vurgulanmıştır. Artık bu safhadan sonra kimsenin
İslam’dan başka bir din aramaması gerektiği üzerinde durularak İslam’ın
insanları Allah’ın yoluna ileten tek din olduğu üzerinde ısrar edilmiştir. Bu
dine inananların müslümanlar olduğu ve bunların Allah katındaki
değerlerinin yüceliğine dikkat çekilmiştir. Şu ayetler bu anlam algısını
doğrulamaktadır:

“Kim İslam’dan başka dine yönelirse bilsin ki kendisinden bu asla kabul
edilmeyecek ve o, âhirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır” (Âl-i İmrân
3/85).

“Allah yolunda hakkıyla mücâhede edin. O, sizi seçti; din hususunda size
hiçbir zorluk yüklemedi. Babanız İbrahim’in dini de öyleydi. Peygamberin
size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için, O, daha önce de ve
şimdi de size Müslümanlar adını verdi. Öyle ise namazı kılın, zekâtı verin ve
Allah’a sımsıkı sarılın. O, sizin Mevlâ’nızdır. Ne güzel Mevlâ, ne güzel
yardımcı!” (el-Hac 22/78).

İslam’ın bu iki döneminin şartlarının değişik olmasına ve Kur’ân’da din
kelimesine yüklenen anlam genişlemesine göre tarif edilecek olursa gerçek
din: “Allah tarafından konulan, Hz. Muhammed’e gelen, insanların hem bu
dünyalarını hem de ahiretteki mutluluklarını sağlayan, insanların birbirleri ve
diğer varlıklarla ilişkilerinde ilkeler koyarak onların mutlu olmalarını,
insanlar arasında ihtilaf ve çekişmeleri önleyerek karşılıklı güven ve barış
içinde yaşamalarını temin eden ve akıl sahiplerini hür iradeleriyle iyi ve
güzele yönelten ilahî kanunun adıdır.” Bu tanımda dikkat edilecek olursa
İslam’ın dini insan hayatının bütün yönlerini kuşatıcı olarak kendini takdim
etmekte ve kendinden başka bir din aranmasını kabul etmemektedir.

Son din olan İslam, mükemmel ve en gerekli insan ihtiyaçlarını
karşılayacak hale getirilmiştir. “Bugün size dininizi mükemmel kıldım,
üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı beğendim.”
(Mâide, 5/3) ayeti bir gerçeği açıklamaktadır. Çünkü onu yaratan ona göre
daha bilgili, ona göre daha mükemmel bir varlık olduğuna göre, insanın
yapması gereken Allah’a bağlı bir hayat sürdürmesidir. Allah’ın mutlak
tasarruf ve hâkimiyetine girmesi ve bu hususta ihmalkâr davranmaması
insanın lehinedir. Bunun aksine davranış ve inanış kişinin yaratılıştan gelen
özelliğini zorlaması, suyu tersine akıtmak istemesi olacaktır.

İslam âlimlerinin de din tarifleri vardır. Bu tariflerin geçmiş âlimler
tarafından yapılanlarında, dinin insanları özü itibariyle hayır olana yönelten
bir kanun oluşuna ve Allah tarafından gönderilişine dikkat çekilmiştir. Son
devir İslam âlimlerinin yaptığı tariflerde de dinin, kişinin kendi çabalarıyla
ulaşamadığı, sadece vahiy kanalıyla elde edebileceği gerçekler bütünü veya
insanı gerçeğe bağlayan şey olduğu üzerinde durulmuştur. Çağdaş bazı
bilginler dinin bu şekilde kısa tarifleri üzerinde dururken, onun bir doktrin ve
metot yönünün olduğuna dikkat çekerler. Din mutlak hakikati görece olandan
ayıran bir doktrin ve hakikat üzerinde düşünmeye, mutlak olana bağlanmaya,
insan varlığının gaye ve anlamına uygun bir biçimde Allah’ın isteğine göre
yaşamaya elverişli bir metottur.