Osmanlı İmparatorluğu’nun sosyal yapısında her millette olduğu gibi çeşitli
ihtiyaca cevap veren çok çeşitli yapı türleri mevcuttur. Zaman içindeki
değişime paralel olarak farklılaşsa da esasta aynı oldukları görülür. Bunlar
tek bir yapı olduğu gibi, yaptıkları hizmete ve durumlara göre birkaç yapıdan
oluşan grupları meydana getirebilirler. Buna göre yapıları şöylece
sınıflandırabiliriz:
KülliyelerOsmanlı şehirlerinde ve kasabalarında cami merkez olmak üzere birbirine
bağlı yapılar topluluğuna külliye (manzûme) denir. Bunların ana yollar
üzerinde olanlarına menzil külliyeleri adı verilir. Arapça küll kelimesi bütün,
toplu mânalarına gelmektedir. Bu tabir mimarlık tarihimizde merkezinde bir
cami olan ve ona bağlı olarak da onu tamamlayıcı medrese, dârülhadisdârülkurra,
sıbyan mektebi, kütüphane gibi öğretim ve eğitim merkezleri,
dârüşşifa-tıp medresesi, hamam, imâret, tabhane (misafirhane) gibi sosyal
tesisleri, çeşme-şadırvan, sebil gibi su tesisleri, bazı hallerde mahkeme ve
hatta çarşı ve bedestenler ve kervansaraylar külliyelerin kapsamına
girmektedir. Türbe ve kabir külliyelerde veya her türlü yapı yanında
bulunmaktadır. Muvakkithane, namaz vakitlerinin tesbit eden bir muvvakkitin
bulunduğu son derece basit ve küçük yapılardır. Pek az külliyede ve camide
bulunur. Bütün bu müesseseler vakıf haline getirilmiş ve bağımsız ve
kimsenin müdahale edemeyeceği kurumlar olarak devam etmiştir.
Külliyeler daha çok Osmanlı klasik mimari dönemlerinde görülmekte ise
de daha önce ve daha sonraki dönemlerde de dağınık bir yerleşim düzeninde,
daha küçük programlı ve bünyesinde bir veya birkaç yapı olanlar da vardır.
Buna örnek olarak Bursa’da Yıldırım, Yeşil ve Muradiye külliyelerini
gösterebiliriz. Bu küçük külliyeler cami, medrese ve imaret-tabhane, hamam
ve türbeler ile sınırlıdır.
İstanbul’un 1453’te fethiyle çok büyük programlı külliyeler yapılmaya
başlanmıştır ki, bunlardan ilki İstabul’daki Fâtih Külliyesi’dir. 110.000 m2
’lik
bir sahayı kaplayan bu muazzam külliye cami, on altı medrese, dârüşşifa,
tabhane, mektep, kütüphane, muvakkithane, imaret, kervansaray ve Fâtih’in
türbesinden oluşmaktadır. Simetrik olarak planlanan bu yapılar topluluğu
1463-1470 yılları arasında tamamlanmıştır. Külliyenin mimarı Atik
Sinan’dır.
Fatih Külliyesi’nden on altı yıl sonra II. Bayezid Amasya (1486), Edirne
(1487) ve İstanbul’da (1500-1505) üç büyük külliye inşa ettirmiştir. Bu her
üç külliyenin yerleşme planları, dinî ve sosyal yapıları birbirine benzemektedir.
Yalnız, Edirne’deki Bayezid Külliyesi’ndeki tımarhane bilhassa
tarih içinde önemli bir yere sahiptir. Sultan II. Bayezid’in türbesi
İstanbul’daki külliyesindedir.
Edirne Sultan II. Bayezid Külliyesi
Daha sonra XVI. yüzyılda Kanûnî Sultan Süleyman diğerleri ile yarışan
Süleymaniye Külliyesi’ni (1550-57) yaptırmıştır. Eski Saray’ın bir kısmını
işgal ederek Haliç üzerine kondurulan bu muhteşem yapılar topluluğu tam
simetrik bir düzende değildir. Diğerleri gibi dinî ve sivil yapıları içine alır.
Mimar Sinan’ın ustalık eseri olan merkezdeki muhteşem cami etrafında biri
tıp medresesi olan dört medrese, dârüşşifa, dârülhadis, mektep, dârülkurra,
imaret, tabhane ve dârüzziyafe, hamam, kervansaray, Muhteşem Süleyman’ın
ve Hürrem Sultan’ın türbelerini içine alır. Mimar Sinan’ın türbesi de bu
külliyenin bir köşesinde bulunmaktadır.
Yine Sultan Süleyman’ın çok sevgili oğlu Şehzade Mehmed için
Şehzadebaşı’nda yaptırılan külliye (1543-48) son derece zarif bir cami
etrafında medrese, imaret ve tabhane, mektep ve türbeden meydana gelir.
İstanbul’da Sinan devrinde yapılan diğer külliyelerden cami, medrese,
mektep, tekke ve imareti ile Üsküdar Atik Valde Külliyesi’ni görürüz.
Edirne’de bulunan Selimiye Külliyesi (1575) ise daha dar bir programa
sahiptir. Bu külliye, merkezde dünya mimari eserlerinin belki de en başarılı
örneği olan cami, iki medrese, mektep ve dârülkurradan oluşur.
XVII. yüzyılda yapılan külliyelerin ilki Sultan Ahmed Külliyesi’dir
(1617). Adı bir meydanla özdeşleşen bu külliyenin mimarı Sedefkâr Mehmed
Ağa’dır. Bu büyük külliye İstanbul’un merkezinde, Atmeydanı, Bizans
zamanında Hipodrom denilen yerde Ayasofya’nın karşısındadır. Merkezinde
altı minaresi ile muhteşem cami, medrese, mektep, hamam, arasta, dârüşşifa,
imaret, tabhane, kervansaray, dârülkurra ve Sultan I. Ahmed’in türbesi ile
Mimar Sinan sonrası klasik çağda müstesna bir yere sahiptir.
İstanbul’da XVII ve XVIII. yüzyılda yapılan diğer önemli külliyelerden
Eminönü’nde Yeni Cami, Üsküdar Yeni Vâlide, Şehremini’nde Hekimoğlu
Ali Paşa, Laleli, Nuruosmaniye külliyelerini sayabiliriz.
İstanbul dışında ise daha çok menzil külliyeleri göze çarpar. Bunlardan
Rumeli tarafında bulunan Sokullu Mehmed Paşa’nın Havsa ve Lüleburgaz’daki
külliyeleri, Anadolu tarafında Gebze’de Çoban Mustafa Paşa,
Konya Karapınar’da II. Selim, Bozüyük’te Kasım Paşa ve Payas’taki Sokullu
külliyeleri zikredilebilir.