İslâm tarihinde etkisi uzun süre devam eden iç çatışmalardan biri, Hz. Ali
döneminde meydan gelen Sıffîn savaşı ve devamındaki gelişmelerdir.
Savaşın açık bir galibi yoksa da Hz. Ali’ye bayrak açmış olan Muâviye’nin
zamanla durumu lehine çevirdiği bir gerçektir.
Sıffîn’de Karşılaşma ve Çatışma
Hz. Ali, Cemel savaşından sonra Kûfe’ye giderek burasını devletin merkezi
yaptı. Bu arada Muâviye’ye mektup yazıp itaate çağırdı. Ancak Muâviye
önceki çağrılara verdiği cevabı tekrarladı; Hz. Osman’ın mazlum olarak
öldürüldüğünü ve onun katillerinin cezalandırılması gerektiğini söyleyerek
talebe olumsuz cevap verdi.
Hz. Ali, Muâviye’nin itaat etmediğini, hatta kendisine karşı cepheyi
genişletmeye çalıştığını görünce onunla savaşmaktan başka yol olmadığını
anladı. Bunun için hazırlıklara başladı. Bu arada Muâviye de ordusunu
hazırladı. İki ordu Irak-Suriye sınırındaki Sıffîn’de karşı karşıya geldi.
Tarafların asker sayısı hakkında farklı rakamlar bulunmakla birlikte iki
ordunun 90.000 kadar askerden meydana geldiği kabul edilir.
Hz. Ali’nin ordusu bölgeye geldiğinde suya giden yolun Muâviye’nin
ordusu tarafından tutulduğunu gördüler. Askerleri küçük bir taarruzdan sonra
su alabildiler. Hz. Ali suya hâkim olan askerlerine Suriyelileri su almaktan
alıkoymamalarını emretti.
Hz. Ali, hemen saldırıya geçmek niyetinde değildi. Sorunun barışçıl
yollarla çözümü için günlerce taraflar arasında elçiler gidip geldi; ancak
anlaşmaya ulaşmak mümkün olmadı. Bir süre sonra küçük birlikler arasında
çarpışmalar başladı. Nihayet Safer 37’de (Temmuz 657) taraflar, ordularını
savaş konumuna getirdiler.
Hz. Ali’nin toplu taarruz emri vermesi üzerine saldırıya geçildi. Savaş 9-
10 Safer 37 (27-28 Temmuz 657) günlerinde şiddetlendi. Sabaha kadar
devam eden çarpışmalar sebebiyle Cuma gecesine Herîr (Hırıltı) gecesi
(Leyletü’l-herîr) denir. En fazla can kaybının bu gece meydana geldiği
nakledilir.
Eşter en-Neha‘î, askerleriyle Muâviye’nin çadırına yöneldi. Şiddetli
çarpışmalar devam ederken durumun kötüye gittiğini gören Muâviye, içine
düştükleri sıkıntılı durumdan nasıl kurtulacakları hususunda Amr b. Âs ile
istişare etti. Amr, Muâviye’ye ihtilafın çözümü için Kur’ân’ın hakemliğine
davet etmesini önerdi. Aslında Suriyelilerin Hz. Ali’yi Kur’ân’ın hakemliğine
davet etmeleri yeni değildi. Zira onlara göre Kur’ân, Muâviye’ye Hz.
Osman’ın kanını talep etme hakkı veriyordu. Ancak ilk defa bu görüşlerini
Mushaf’ı havaya kaldırarak ifade ediyorlardı.
Suriye ordusundaki askerler, ellerindeki Mushaf’ı ya da Mushaf
yapraklarını havaya kaldırarak “Ey Iraklılar! Artık savaşı bırakalım, aramızda
Allah’ın kitabı hakem olsun” diye bağırmaya başladılar. Öneri, Irak
ordusunda bir anlık şaşkınlık meydana getirdi. Hz. Ali’nin ordusundaki
askerler arasında zaman zaman iç savaşların doğurduğu olumsuz sonuçlar
üzerinde konuşmalar oluyordu. Özellikle Yemen kabilelerine mensup Araplar
arasında savaşın etkileri sorgulanıyordu.
Yemenli Kinde kabilesinin liderlerinden Eş‘as b. Kays, Hz. Ali’den
Muâviye’nin yanına gidip tekliflerinin ne manaya geldiğini öğrenmek için
kendisini görevlendirmesini istedi. Hz. Ali, buna izin verince Eş‘as,
Muâviye’ye gitti. Muâviye, Müslümanların kanını akıtmanın yanlış
olduğunu, birbirlerinden çok sayıda insan öldürdüklerini, savaşa son verip
tarafları temsil eden birer hakemin seçilmesini ve aradaki ihtilafın çözümünü
bu hakemlere bırakmayı önerdi.
Muâviye’nin önerisi Eş‘as’a makul geldi. Hz. Ali’ye giderek Muâviye’nin
önerisini iletti. Hz. Ali, Muâviye’nin zaman kazanmak için bu öneriyi yaptığı
düşüncesindeydi. Savaşı bu aşamada durdurmanın doğru olmadığını,
Muâviye’nin içine düştüğü zor durumdan kurtulmak için bu öneriyi yaptığını
söylediyse de savaşın durdurulmasını isteyenleri ikna etmesi mümkün
olmadı.
Bunun üzerine öncü birliklerinin başındaki Eşter en-Neha‘î’ye haber
göndererek geri çekilmesini emretti. Eşter, savaşın sonucunu belirleyen
hamlesinin sonuna geldiğini söyleyerek zaman istedi; ancak Hz. Ali, kesin
talimat gönderince geri çekilmek zorunda kaldı.
Tarafların kayıpları hakkında kaynaklarda farklı bilgiler bulunmakla
birlikte elçilerin görüşmeleri de dâhil edilirse yaklaşık üç ay süren Sıffîn
savaşında, iki taraftan binlerce kişinin öldüğü nakledilir.
Tahkîm
Hz. Ali istemediği halde askerleri içinde önemli çoğunluğu oluşturan, savaşın
durudurulmasına taraftar olanların taleplerine uymak zorunda kaldı. Eş‘as, bu
sırada görüşmelerde etkin rol oynadı. Muâviye hakem olarak Amr b. Âs’ı
belirledi. Hz. Ali, hakemin Amr’a karşı davasını savunan biri olmasını
istiyordu. Zira Amr, savaşta bizzat bulunan Muâviye’nin adamlarından
biriydi. Bu düşünceyle Abdullah b. Abbas’ı teklif etti. Ancak Eş‘as, onun Hz.
Ali’nin amcasının oğlu olması sebebiyle hakemliğini kabul etmeyeceklerini
söyledi. Bunun üzerine Hz. Ali Eşter’i önerdi. Fakat Eş‘as, onu da kabul
etmedi. Zira ona göre Müslümanların fitneye bulaştırılmasındaki
sorumluların başında Eşter gelmekteydi. Eş‘as, ümmetin kaderinin
belirleneceği bir meselede iki Kuzeylinin karar vermesini kabul
edemeyeceklerini, hakemlerden birisinin Güneyli Araplardan olması lazım
geldiğini söyledi. Onun düşündüğü hakem Ebû Mûsâ el-Eş‘arî idi. Ebû Mûsâ,
başından beri Müslümanlara fitneye bulaşmamaları hususunda tavsiyelerde
bulunmuştu. Hz. Ali, Ebû Mûsâ’nın davasını savunamayacağını
düşünüyordu. Onun hakemliğine karşı çıkmasına rağmen ordusu içindeki
tahkim taraftarlarını ikna edemeyince Ebû Mûsâ’nın hakemliğini kabul etmek
zorunda kaldı.
Ebû Mûsâ bu sırada Suriye bölgesinde bir köyde inzivaya çekilmişti.
Bulunduğu yerden çağrılarak bir anlaşma metni (tahkimname) imzalandı (13
Safer 37/ 31 Temmuz 657). Belgede hakemlerin Kur’ân'a göre hareket
edecekleri, onda uygun hüküm bulamazlarsa sünnete başvuracakları, heva ve
heveslerine göre hareket etmeyecekleri, bu çerçevede verilen karara Hz. Ali
ve Muâviye'nin rıza gösterecekleri, hakemlerin ve yakınlarının can ve
mallarının emniyet içinde olacağı, hakemlerin nerede, ne zaman
buluşacakları ve görüşmeleri takip edebilecek kimseler hakkında hükümler
vardı.
Zamanı geldiğinde hakemler, Dûmetu’l-cendel bölgesinin Ezruh
mevkiinde bir araya geldiler (Ramazan 37/ Şubat 658). Hakemlerle birlikte
tarafları temsilen bazı kişiler de hazır bulundular. Bu arada bazı tarafsızlar da
gözlemci olarak buraya gelmişlerdi.
Hakemler, üzerinde anlaştıkları hususların yazılması için bir kâtip
görevlendirdiler. Görüşmede Amr b. Âs sözü Hz. Osman’ın öldürülmesi
meselesine getirerek, Ebû Mûsâ’ya Osman’ın mazlum olarak öldürülüp
öldürülmediğini sordu. Ebû Mûsâ mazlum olarak öldürüldüğünü söyledi. Bu
husus kayıt altına alındı. Muâviye’nin Hz. Osman’ın velisi olup olmadığı
konusunu ele alan hakemler, Muâviye’nin akrabası sıfatıyla Hz. Osman’ın
velisi olduğunu, bu sebeple katillerinin cezalandırılmasını talep edebileceğini
kabul ettiler.
Bundan sonra ümmetin başına kimin getirileceği meselesi görüşüldü. Ebû
Mûsâ el-Eş‘arî, Abdullah b. Ömer’in hilâfete getirilmesini önerdi. Çünkü ona
göre Hz. Ali de Muâviye de fitneye bulaşmıştı. Ümmetin başına bu işlere
bulaşmamış biri getirilmeliydi. Amr, Abdullah’ın yerine kendi oğlunu teklif
etti. Sonunda Hz. Ali ve Muâviye’nin dışında bir yönetici seçme işinin
ümmete bırakılmasına karar verildi.
Hakemlerin aldığı karar önce Ebû Mûsa tarafından açıklandı. Ancak Amr
b. Âs’a sıra gelince o, alınan kararın aksine hileye başvurup Muâviye’yi
halife tayin ettiğini bildirdi. Ebû Mûsâ’nın aldatıldığını söylemesi bir işe
yaramadı. Hakemler kararlarını açıkladıklarında Hz. Ali tarafı şok yaşadı.
Çünkü hem Muâviye’nin iddiasında haklı olduğu sonucuna varılmış; hem de
Medinelilerin biatiyle halife olan Hz. Ali’nin görevden uzaklaştırılmasına
karar verilmişti.
Hz. Ali, Kur’ân’a uygun olmadığını söyleyerek hakemlerin kararını
tanımadığını ilan etti. Muâviye ise halifenin ümmet tarafından seçileceğine
dair karara dayanarak Suriye’de halife ilan edildi. Böylece tahkim, ümmet
içindeki siyasî ayrılığı sona erdirmek için başvurulan önemli bir yöntem
olmakla birlikte sorunu daha karmaşık hale getirmekten başka bir işe
yaramadı.
Tahkim, Cahiliye döneminden beri bilinen, aralarında anlaşmazlık bulunan
kişilerin ya da kabilelerin arasını bulmak amacıyla başvurulan bir yöntemdi.
Ancak Sıffîn savaşının akabinde gerçekleştirilen tahkimde, hakem seçilen
insanların temsil ettikleri liderler hakkındaki görüşleri aynı olmadığı için Hz. Ali,
haksızlığa uğramıştır. Zira Muâviye’nin hakemi olan Amr b. Âs onun taraftarı
olarak Sıffîn savaşına katılmışken, Hz. Ali’nin hakemi olan Ebû Mûsâ el-Eş‘arî,
insanları iki tarafa da destek vermemeye davet eden, inzivaya çekilmiş
tarafsız biriydi.