Hz. Ebû Bekir, ridde olaylarının bastırılmasının ardından Arap Yarımadası
dışına ilk fetih hareketlerini başlattı. Onun dönemindeki askerî harekât, Irak
ve Suriye olmak üzere başlıca iki bölgeyi hedef alıyordu. Bu da
Müslümanların, dönemin iki büyük gücü olan Bizans ve Sâsânî
İmparatorlukları ile aynı anda karşı karşıya gelmesi demekti. Çünkü hedef
alınan bölgelerden Suriye bölgesi Bizans’ın, Irak ise Sâsânîlerin
kontrolündeydi.
Bizans ve Sâsânî devletlerine karşı savaşa karar vermek, onların
sınırlarına ordular göndermek, çok önemli bir girişimdi. Zira bu iki devletin,
köklü bir savaş tecrübesi vardı. Ayrıca onlar Arapların çıkarabilecekleri
ordulardan sayıca çok üstün kuvvetlere sahiptiler. Buna karşılık
Müslümanlar, sade hayata alışkın, yüksek manevra kabiliyetine sahip, bu
sebeple ani baskın yapabilen, bir mağlubiyet durumunda çöle sığınarak kendi
güvenliklerini sağlayabilen küçük organize kuvvetlere sahipti. Onların asıl
üstünlüğü ise mensubu oldukları İslâm dinini bütün dünyaya yayma gayret ve
inançlarıydı. Bu manevî destekle onlar, Hz. Ebû Bekir döneminden itibaren
dünyanın en hızlı, en geniş ve en kalıcı fetih harekâtını başlatmışlardır.
İslâm fetihlerinin öncesinde Bizans ve Sâsânî imparatorluklarının uzun
yıllar süren savaşlarla birbirlerini yıpratmış olmaları, Müslümanların
gerçekleştirdikleri fetihlerde olumlu rol oynamıştır. Bu devletlerin, çeşitli
milletlerden ve farklı inanç gruplarından oluşan kendi halklarına karşı
sergiledikleri baskıcı yönetim anlayışları, hâkim zümre ile halk arasındaki
bağı koparmış, yöneten ile halkı neredeyse birbirine hasım hâline getirmişti.
Bu durum, Bizans ve Sâsânî idaresindeki halkların, Müslümanları bir
kurtarıcı olarak görmelerine yol açmış, dolayısıyla onlar fetihler esnasında
Müslüman fâtihlere yardımcı olmuşlardır.
Arapların fetihlerdeki başarıları, birinci derecede İslâmî eğilime bağlıdır.
Rahmet dini olan İslâm’ı insanlara ulaştırmak (ilây-ı kelimetullâh) arzusu,
Müslümanları fetih hedeflerine sevketmiştir. Bu anlamda İslâm’ın itici kuvveti,
müslümanların cesareti ve birliği, bu başarının sırrını oluşturur. Bunun yanı
sıra Bizans ve Sâsânî devletlerinin iç zayıflık sebebi olan mezhepler arası
mücadele, etnik çatışma, vergi adaletsizliği, uzun savaşlar sonunda yorulma
gibi hususlar, müslümanların galibiyetine yardım eden birer unsurdu; esas
etmen ise, Arapların bizzat İslâm’la kazandıkları manevî güçleri idi.