Hz. Peygamber, Safer ayının son günlerinde rahatsızlandı. Hz. Meymune'nin
odasında tutulduğu hastalığının ilk günlerini, yine sırayla eşlerinin odalarında
kalarak geçirdi. Ancak rahatsızlığı giderek arttığı için, beşinci gününden
itibaren, diğer hanımlarının rızasıyla Hz. Âişe'nin odasında kalmaya başladı
ve son günlerini, içinde defnedileceği bu odada geçirdi. Önceleri hasta
halinde mescide çıkıp namazları kıldırdığı halde, son üç gününde mescide
çıkamaz hale geldi. Mescide son çıkışlarında ashâbına önemli hatırlatma ve
tavsiyelerde bulundu. Camiye çıkamadığı üç gün içinde, namazları Hz. Ebû
Bekir'in kıldırmasını emretti. Bu üç gün zarfında ancak bir vakit namaza çıktı
ve ashâbına son defa namaz kıldırdı. Bu namazın ardından yaptığı son
konuşmasında şu tavsiyelerde bulundu:
“Ey insanlar! Size Ensar hakkında hayırlı olmanızı, onlara karşı iyi
davranmanızı tavsiye ederim. Onlar benim has cemaatim ve sırdaşlarımdır.
Onlar sizi vaktiyle evlerinde misafir etmediler mi? Her hususta sizi
nefislerine dahi tercih etmediler mi? Ey insanlar! Bugün halk, Medîne'de
günden güne çoğalmakta, halbuki Ensar yemek içindeki tuz kadar
azalmaktadır. Sizden biriniz iş başına geçer de iyilik veya kötülük edebilecek
nüfuza sahip olursa, Ensar'ın iyiliklerinin karşılığını versin, kusurlularının
da günahlarını bağışlasın.
Ashâbım! İlk muhâcirlere de hürmet etmenizi vasiyet ederim. Bütün
muhâcirler de birbirlerine karşı iyi davransınlar. Her iş Allah'ın izin ve
iradesiyle cereyan eder. Allah'ın iznine, iradesine karşı gelmeye çalışanlar en
sonunda muhakkak yenik düşerler. Allah'ı aldatmak isteyenler de muhakkak
aldanırlar. Ey insanlar! Peygamberinizin irtihalini düşünerek telaşa
kapıldığınızı işittim. Hangi peygamber gönderildiği ümmeti arasında ebedî
kalmıştır ki ben de sizin aranızda sonsuza kadar kalayım? Biliniz ki, ben de
Rabbime kavuşacağım ve buna hepinizden daha müstehakım. Yine biliniz ki
siz de bana kavuşacaksınız. Buluşacağımız yer de Kevser havuzunun
kenarıdır. Orada benimle buluşmak isteyenler, ellerini ve dillerini
günahlardan çeksinler.
Allah Teâlâ, bir kulunu dünya hayat ve nimeti ile kendi nezdindeki ahiret
hayat ve saâdeti arasında muhayyer bıraktı. O kul da Allah nezdindekini
seçti. (Bu sırada Hz. Ebû Bekir ağlamaya başlamıştı. Rasûlullah, ona hitap
ederek konuşmasını devam ettirdi) Ey Ebû Bekir ağlama! Gerek arkadaşlık
gerek mal fedakarlığı itibariyle bana en çok yardımcı olan Ebû Bekir'dir.
Ümmetimden birini kendime halil (dost) edinseydim hiç şüphesiz Ebû Bekir'i
seçerdim. Ancak din kardeşliği, şahsi kardeşlikten efdaldir. Mescidde Ebû
Bekir'in kapısından başka kapatılmadık hiçbir kapı kalmasın.”
Bir gün öğle üzeri hastalığının biraz hafiflediğini hissetti. Hz. Abbas ve
Hz. Ali’nin yardımıyla mescide çıktı. O esnada cemaat namaza durmuştu;
Hz. Ebû Bekir onun geldiğini anlayınca mihrabı ona bırakmak istedi. Ancak
Hz. Peygamber namaza devam etmesi için işaret etti onun yanında namaza
durdu. 13 Rebiülevvel Pazartesi günü hastalığı yine biraz hafiflemişti. Hz.
Âişe'nin odasından, sabah namazını kılmakta olan ashâbına baktı. Durumu
farkeden sahâbîler, onun iyileşmekte olduğunu sanıp sevinmişlerdi. Ancak
tekrar yatağına uzandı, son nefesini vermeden kölelere iyi davranmayı, onları
giydirmeyi, yedirmeyi, yumuşak söz söylemeyi ve namazı aksatmamayı
tavsiye etti. Ateşi oldukça yüksekti, ellerini yanındaki su kabına batırıyor ve
devamlı Kelime-i tevhid getiriyordu. Aynı gün “Refik-i A'la'ya” (en yüce
dosta) diyerek ruhunu teslim etti. Ebedî âleme göçtüğü sırada 63 yaşında
bulunuyordu (13 Rebiülevvel 11/8 Haziran 632).
Rasûlullah'ın vefatı müslümanları son derece üzmüş, onları mateme
boğmuştu. Öyle bir şaşkınlığa düşmüşlerdi ki, peygamberlerin de diğer
insanlar gibi öleceği gerçeğini sanki unutmuşlardı. Halbuki daha bir iki gün
önce Rasûlullah, son konuşmasında bu gerçeği kendilerine tekrar
hatırlatmıştı. Ne var ki, metanetiyle bilinen Hz. Ömer bile onun ölmediğini
söylüyor, bu haberin doğruluğuna inananları ölümle tehdit ediyordu.
Onları bu şaşkınlıktan kurtaran Hz. Peygamber’in en yakın arkadaşı Hz.
Ebû Bekir oldu. Acı haberi Sunh mevkiindeki evinde alan Hz. Ebûbekir,
hemen Mescid-i Nebevî'ye geldi ve doğruca Hz. Peygamber'in bulunduğu
odaya girdi. Yüzünü açıp göz yaşları içinde, “Babam ve anam, yolunda feda
olsun ya RasûlAllah! Sağlığında güzeldin; ölümünde de aynı şekilde
güzelsin.” dedi. Sonra eğilip yüzünü öperek üzerini örttü. Ardından dışarı
çıktı ve şaşırmış bir halde bekleşen müslümanları teskin eden önemli bir
konuşma yaptı. Konuşmasının sonuna doğru, “İçinizde Muhammed'e tapanlar
varsa, iyi bilsinler ki, Muhammed artık ölmüştür. Allah'a tapanlara gelince,
bilsinler ki, Allah bâkîdir, asla ölmez.” dedi. Arkasından şu âyeti okudu:
“Muhammed sadece bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler
gelip-geçmiştir. Eğer o ölür veya öldürülürse geriye mi döneceksiniz? Her
kim ökçeleri üzerinde geriye dönerse Allah'a hiçbir zarar veremez. Allah,
şükredenleri mükâfatlandıracaktır.” (Âl-i İmrân 3/144).
Hz. Ebû Bekir'in bu konuşması, ashâbı sakinleştirdi. Rasûlullah'ın öldüğü
gerçeğini acı da olsa kabullenmişlerdi. Bunun ardından Hz. Ebû Bekir ve Hz.
Ömer, Hz. Peygamber’in yakın akrabalarıyla birlikte, cenazenin bulunduğu
odaya girdiler. Bu sırada Ensâr’ın aralarından birini halife seçmek üzere Benî
Sâide gölgeliğinde toplandığı haberini alan Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Ebû
Ubeyde’yi alarak oraya gitti. Orada yapılan gerüşmelerin sonunda Hz. Ebû
Bekir halife seçildi. Pazartesi günü öğleden sonra vukû bulan vefatının
ardından, Hz. Peygamber’in cenazesi ancak Salı günü hazırlanabildi. Onu
Hz. Ali yıkadı, Hz. Abbas ve oğullarıyla Üsâme ve Şükran ona yardımcı
oldular. Kefenlendikten sonra cenaze sedirin üzerine konuldu. Onun cenaze
namazı, vefat etmiş olduğu odada, önce erkekler, arkasından kadınlar, daha
sonra da çocuklar olmak üzere küçük gruplar halinde imamsız olarak kılındı.
Rasûlullah'ın defnedileceği yer hususunda ihtilaf çıkmıştı. Mescid-i
Nebevî’ye veya Bakî kabristanına defenedilmeli diyenler oldu. Bu esnada
Hz. Ebû Bekir, peygamberlerin öldükleri yerlere gömüleceklerini bildiren
hadisi hatırlattı. Bunun üzerine, Hz. Âişe'nin odasına kazılan kabre, Salı'yı
Çarşamba'ya bağlayan gece defnolundu. Daha sonraki yıllarda Hz. Ebû Bekir
ve Hz. Ömer de onun yanına defnedildiler.