Hz. Peygamber, Mekke’ye hac için gelen diğer kabileler arasında İslâm’ı
yaymaya çalıştı. Ancak tebliğden umduğu sonucu elde edemiyodu.
Kureyşliler, Hz. Peygamber’in davetini baltalamak için onu büyücü, kâhin,
şair ve deli olmakla itham ederek sözlerine itibar edilmemesi gerektiğini
söylüyorlardı.
Hacca giden kabileler arasında Medineli Araplar da vardı. Kısa bir süre
önce Medine’de yaşayan ve aralarında uzun zamandır kan davası bulunan
akraba iki kabile olan Evs ve Hazrecliler Buâs savaşında karşı karşıya
gelmişlerdi. Hz. Peygamber’in hicretinden beş ya da altı yıl önce meydana
gelen bu savaş, Evs kabilesinden bir kişinin Hazrec’e sığınan bir yabancıyı
öldürmesi üzerine başlamış; savaş, Evs’in zaferiyle sonuçlanmıştı. Bu
sebeple Hazrecliler müttefik arayışı içindeydiler.
Altı Medinelinin Müslüman Olması
Hz. Peygamber, bıkmadan Mekke’ye gelen kabileler arasında tebliğ
faaliyetini sürdürürken peygamberliğin 11. yılında (M. 620) Medine’den
gelen kafilenin içinde bulunan altı Hazrecli Müslüman oldu. Bunlar Mekke
yakınlarındaki Akabe mevkiinde Hz. Peygamber’le görüştüler ve onun
İslâm’a çağrısına olumlu cevap verdiler.
Birinci Akabe Biatı
Memleketlerine dönen altı Müslüman, peygamberliğin 12. yılında (M. 621)
daha kalabalık bir grup olarak Mekke’ye geldiler. Hz. Peygamber onlarla
Akabe mevkiinde bir toplantı yaptı. Bu toplantıya on Hazrecli’nin yanı sıra
iki de Evsli katılmıştı. Hz. Peygamber onlara nasihat etti ve İslâm ilkelerine
uyacaklarına dair onlardan biat aldı. Hz. Peygamber’e, “Allah’a hiçbir şeyi
ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını
öldürmemek, yalan uydurarak hiç kimseye iftira etmemek ve iyi olan hiçbir
hususta Allah Resûlü’ne isyan etmemek” üzere biat ettiler.
Hz. Peygamber, bu biattan sonra Medineli Müslümanlara dinlerini
öğretmek ve onlara imamlık yapmak üzere Mus‘ab b. Umeyr’i Medine’ye
gönderdi. Mus‘ab’ın Medine’deki çalışmaları çok başarılı sonuçlar verdi.
Onun daveti üzerine Evs kabilesinin liderlerinden Sa‘d b. Muâz ile Üseyd b.
Hudayr’ın Müslüman olması, İslâm’ın Evs kabilesi arasında da yayılmasını
hızlandırdı.
İkinci Akabe Biatı
Birinci Akabe biatından bir yıl sonra (peygamberliğin 13. yılı/M. 622) yine
hac döneminde kalabalık bir Müslüman grubu Mekke’ye geldi. Hz.Peygamber, ikisi kadın olmak üzere 75 Medineli Müslümanla Akabe’de
tekrar görüşme yaptı. Gelenlerin çoğu Hazrec kabilesindendi.
Bu görüşmeye Hz. Peygamber’in henüz Müslüman olmayan amcası
Abbas da katıldı. Abbas’ın katılma sebebi, Hz. Peygamber’in Medine’ye
davet edileceği bu toplantıda yeğenini yalnız bırakmamak, onun güçsüz ve
zayıf olduğu izlenimini vermemekti. Abbas yaptığı konuşmada şöyle dedi:
“Bildiğiniz gibi Muhammed bizdendir. Onu, bizimle aynı görüşte olan,
kavmimizden kimselere karşı koruduk. Kendisi kavmi arasında izzet sahibi,
yurdunda ise koruma altındadır. Ancak o size katılmayı ve sizin yanınıza
gelmeyi istiyor. Eğer onu davet ettiğiniz hususta sözünüzü tutacaksanız ve
muhaliflerinden koruyacaksanız sizi yüklendiğiniz sorumlulukla başbaşa
bırakıyorum. Yok, eğer yanınıza geldikten sonra kendisini düşmanlarına
teslim edip ona ihanet edecekseniz, onu hemen terk edin. Çünkü o kavmi
arasında ve yurdunda izzet ve koruma altındadır.” (İbn Hişâm, II, 50).
Görüşmeler sırasında Medineli Müslümanlar, kendi hanımlarını ve
çocuklarını korudukları gibi Hz. Peygamber’i koruyacaklarına dair biat
ettiler. Hz. Peygamber, Medineli Müslümanların aralarından oniki temsilci
(nakîb) seçmelerini istedi. Bunun üzerine dokuzu Hazrecli, üçü Evsli olmak
üzere oniki temsilci seçtiler. Hz. Peygamber Neccâroğulları’nın temsilcisi
Es‘ad b. Zürâre’yi de onların reisi (nakîbü’n-nükabâ) olarak tayin etti.
Temsilci seçilmesi, Hz. Peygamber’in muhataplarına sorumluluk yüklemek
açısından önemliydi.
Birinci Akabe biatında daha çok ahlakî prensipler öne çıkarılmışken,
İkinci Akabe biatında siyasî hedefler amaçlanmış; böylece Hz. Peygamber’in
Medine’ye hicretinin ilk adımları atılmıştır.
İslâm’ın Medineli Araplar arasında hızla yayılmasında Medinelilerin Mekkeliler
kadar tutucu olmaması, Yahudilerle ilişkileri sebebiyle dinler konusunda biraz
bilgi sahibi olmaları, kabile ileri gelenlerinden bazılarının erken Müslüman
olması, Hz. Peygamber’i aralarındaki kan davasını çözebilecek bir kimse
olarak görmeleri ve İslâm’ın insan ruhunu tatmin eden mesajının önemli etkisi
olduğunu söyleyebiliriz.