Geçmiş yüzyıllarda saraya bağlı nakkaşhâneye mensup veya dışarda serbest
olarak mesleğini icra eden mücellitler mevcuttu. Sair sanatları da içine alan
ehl-i hiref (sanat ehli) teşkilâtında Cemâat-i Mücellidân-ı Hâssa (padişaha
mahsus mücellitler topluluğu) adıyla anılan mücellitler, şâkirdleri (çırakları)
ile sanatlarını icra ederlerdi. Aralarında sermücellit (mücellitbaşı),
serbölük, seroda, serkethüda, kethüda unvanlarıyla rütbelendirilenleri
vardı.
Eskiden aynı sanatkâr hem müzehhip, hem mücellit, hem nakkaş olarak sanatını icra edebiliyordu. Bunların isimleri bazı eserlerine koydukları
imzalardan öğrenilmekteyse de hayatlarına dair bilgi bulunmamaktadır.
Sermücellitlerin bazıları sıralanırsa: Yedikuleli Alâeddin, Mehmed
Çelebi, Süleyman Çelebi (XVI. yüzyıl); Karamehmed, Abdi, Mehmed
Yâdigar, Pîr Dâvud, Câfer Eyyûbî, Ali Yûsuf, Süleyman (XVII. yüzyıl);
Hasan, Mehmed Halîfe, Hâtif Ali (XVIII. yüzyıl).
Ruganî kap yapanlar arasında Yûsuf Mısrî, Ali Üsküdarî, Ahmed Hazine,
Çâkerî XVIII. yüzyıldan hatırlanacak mühim isimlerdir.
Yukarıda ismi verilenler dışında kayda değer Osmanlı mücellitleri şunlardır:
Solak Süleyman, Hüseyin Çelebi, Mustafa Çelebi, Hacı Said, Âşık
Osman, Kasımpaşalı Hâfız, Kasımpaşalı Tosun, Salih, Râgıp, Hacı Ahmed,
Tevfik, Hidâyet, Nûreddin, Kadri
Kütüphaneye ehemmiyet veren medreselerin kadrosunda da eskiden
mücellit bulunmakta ise de bu, zamanla azalmıştır.
Klasik ciltin unutulduğu son yüzyılda bunu Devlet Güzel Sanatlar
Akademisi’nde öğreten Bahaddin Tokatlıoğlu (1866-1939), Necmeddin
Okyay (1883-1976), Sacid Okyay (1914-1999) sıralanabilir.
Bugün aynı mesleği İslâm Seçen (d.1936) ve onun yetiştirdikleri yürütmektedir.
“Cemâat-i Mücellidân-ı Hâssa” ne demektir?
Padişaha mahsus mücellitler topluluğu