Bir ailede ana sorun eşlerin birbirini tanıyamama sürecidir.
Bunu evvela açmak lazım. Bazısı diyecek ki: Hocam biz 5 yıl nişanlı kaldık. Amcamın kızıydı zaten.
20 senedirde beraberiz. Birbirimizi tanıyoruz.
Bende hayır diyorum. Konserveyi dışarıdan tanıyordun sen.
Açtın güzel bir sarma konservesi. Isıttın güzelde kokuyor. Yine tanıyamazsın.
Midene insin birde öyle görelim. Miden kabul edecek mi? Miden kabul ediyorsa o zaman tanıdın derim.
Bir kadın ve bir erkek karı koca olduktan sonra bile birbirini tanımaz.
"Bir kadın hamile kalınca tanınmaya başlar."
"Bir erkekte baba olunca tanınmaya başlar."
O cicim aylarında "Aaaa uzay gemisi kadar güzelsin" edebiyatlarının tamamının beş kuruş değeri yoktur.
Bazı gençlerde hele bir hayatı yaşayalım, çocuğu sonra yaparız diyorlar ya.
Aslında yayı germekten başka bir şey yapmıyorlar. İşlerine karışmak olmasın ama 3-5 sene sonra gerilmiş yay,
yüzlerine , gözlerine çarpacak.
Birbirine iftira etmekten, birbirine zulmetmeye kadar pek çok sorunun temelinde birbirini tanıyamamak var.
Birbirini tanıma süreci uzun sürecekse "istişare" etmelidirler. Peki kiminle?
Erkeği tutanda erkek, kadını tutanda kadın istişaresi olmaz. Ne oluyor böylece?
Herkes yangına birer bidon daha benzin getiriyor. Daha çabuk yansınlar diye.
İki tarafında hürmet etiği, üçüncü bir isme gidilmelidir.
Eshab-ı Kiram peygamberimize (s.a.v.) giderdi. "Biz geçinemiyoruz Ya ResulAllah."
Çok basit meselelerde bile gittiler. Çünkü O peygamberleriydi, babalarıydı, patronlarıydı, arkadaşlarıydı... Herşeyleriydi.
Şimdi hocalar bu boşluğu doldurur doldurmaz bilemem.
Ama ailenin bir mürşid-i, danışmanı olmalı.
Oda ikisinide Allahın emaneti kabul edip birbirine tanıtmaya yardım etmelidir.
Bu tanıma bir gün ortaya çıkar.
Biri sövmüş saymış, biri avukata gitmiş ondan sonra gerçek anlaşılıyor ama bardak kırılmış bir kere.
Kırılan bardak yani boşanma değil "B harfini" kullanması bile bardağı çatlattı demektir.
Erkek: "Bak ağzımdan bir laf çıkacak" dedi ya. Şeytan teşekkürünü yapar.
Onu kuluçkaya koyar. 15 sene sonra onları boşar. Zararı yok. Acelesi yok ki şeytanın.
Sen ölmeden önce günaha girde. Arada ne yaparsan yap. Hatta yaşlı yaşlı boşasan dahada memnun olur.
Rakibimiz şeytandır. Bunu kimse unutmasın. İlk insan Adem (a.s.)'dan beri uzmanlık alanı.
Bir ailedeki ana sorunlardan biride her iki tarafın aile büyüklerinin müdahalesidir.
Sebebi her ne olursa olsun. İyi niyetle, muzuluktan, huysuzluktan... Ayrıntıya grmeyelim.
Teşvik maksadıylada olsa ailede sorun oluşturur.
Büyük bir çınarın altındaki küçük fidanın büyüyemediği gibi sürekli annelerin, babaların müdahale ettiği
genç evliler hayatı geç tanırlar. Matematiği yanlış yaparak öğrenmediler mi?
Türkçeyide yanlış cümleler kurarak öğrendiler, öyle değil mi?
Onun oğlu olmuş, oğlunun oğlu olmuş hala dede elinden tutuyor düşmesin diye.
Bırakalım çocukları hayatı tanısınlar. Çocuk yere düşünce hemen 112'yi mi çağırıyorsun?
Bir yeri kırılmadıysa işine bak. Düşüp kalkmaya alışsın.
Bir diğer temel sorunda "Moda" dır. Herkes bunu alıyor diye bizimde onu alışımızdır.
Çevrenin etkisinde kalıyoruz.
Eve ne alıp ne alınmayacağına çevrre karar veriyor.
Çocuğunun bin tane pedogogun imzasıyla "bu doktor olamaz" zekasına sahip olsa bile
anne baba olarak onun doktor olmasını istiyoruz. Bu belgeyle mümkün değil dense bile yinde biz
doktor olmasını istiyoruz. Çocukların zekalarına bile müdahale eder hale geldik.
Rabbim bu çocuğu doktor olmak için değil, hasta olmak için yaratmış. Var mı bir diyeceğin?
"Yoo doktor olması lazım. Geçimi rahat olsun çocuğumun."
En önemli aile içi sorunlarımızdan biride: Kadının ve erkeğin birbirininin yıprandığını hissetmeyişidir.
Bir erkek 25, hanımı 20 yaşında evlendiler ya. 50 yaşında 20 yaşındaki hanımınıi arar.
Aynı erkeğin tipini kadında ister. Güzeli görmek ilgi görmek kadın-erkek herkesin arzusudur.
Bakınca güzel göreyim. bakılınca ilgi göreyim hep. Böyle düşünür insan.
Dinimiz kadınların bilhassa yaşları ne olursa olsun, eşleri önünde bu yıpranmaya karşı tedbirli olmalarını ister.
Bu tedbir fıkhın konusudur. Hadisin konusudur.
Peygamberimiz (s.a.v) günlerce Medine'den uzak kalmışlar. Bir ay sonra eshabıyla Medine'ye geri dönüyor.
Gece yaklaşmış, yatsı vakti olmuş. Medine'ye geldiklerinden kimsenin haberi yok.
Medine'ye 3-4 km kala Eshabını durduruyor. Burada mola verin buyuruyor.
Sahih hadis anlatıyorum. "Biriniz Medine'ye gitsin. haber versin geldiğimizi.
Saçı başı düzgün olmayan kadınlar, saçlarını düzeltsinler.
Banyo yapacaklar banyo yapsınlar. Kadınlarımızı üstü başı dağınık görmeyelim." Buyuruyor. (s.a.v.)
Bu peygamberimin talimatı. Bir ayda bir kadın ne kadar yıpranır ki?
Ama nasıl olsa kocam evde yok diye üstü başı dağınık olabilir.
Bir aydır hanımını görmemiş erkek, karşısında tırnakları uzamış, kirli, saçı başı dağınık bir halde hanımını görse,
şeytan için müthiş bir malzeme. Bu zaten yıpranık dedi mi? Bitti işte. Şeytana malzeme vermemek gerekiyor.
Bu konuya bir daha ki yazımda devam edeceğim inşaAllah...
Selam ve Sua ile...
04.06.2017 - Lokman Hakim