Sûre Hakkında Genel Bilgiler
Hem mushaf hem de nüzul sırasına göre yetmiş birinci sûre olan Nûh sûresi
Nahl sûresinden sonra, İbrahim sûresinden önce Mekke’de inmiştir. 28
ayettir. Sûrede Hz. Nûh'un peygamber olarak gönderilişi, kavmini dine daveti
ve inkârcılara karşı verdiği mücadele anlatıldığı için ona bu ad verilmiştir. İlk
zamandan beri bu adla bilinen sûre Buhârî'de "Sûretü innâ erselnâ" adıyla
geçmektedir.
Nûh sûresi Mekke’de Hz. Peygamber’e karşı muhalefetin şiddetlendiği
bir dönemde İslâm davetinin en sıkıntılı günlerinde bir bütün olarak nâzil
olmuş sûrelerdendir. Sûrenin birinci derecede hedefi başta Hz. Peygamber
olmak üzere bütün Müslümanları moral bakımından takviye etmek,
gönüllerini ferahlatmak; karşı çıkan muhatapları da düşündürmek ve
uyarmaktır. Bilindiği gibi Hz. Peygamber (sav) davetini açığa vurduğunda
başta kendi akrabalarından bazıları olmak üzere tepkilerle karşılaşmış,
dışlanmaya, yalanlanmaya, hatta eziyet görmeye başlamış; zaman zaman bu
eziyet ve yalanlamalar, tahammül sınırlarını aşmış; hem inananlar, hem de
Peygamber (sav) moral bakımından güçlendirilme ihtiyacı duymuşlardır. Bir
anlamda çekilen sıkıntıların normal olduğunun; biyolojik ihtiyaçların elde
edilmesinde karşılaşılan tabii güçlükler ne ise, sosyolojik olarak bu tür
faaliyetlerde buna benzer sıkıntıların yaşanmasının da aynı şekilde tabii
olarak karşılanması gerektiğinin hatırlatılması surede dile getirilmektedir.
Çünkü Peygamberlik görevi, doğrudan doğruya insanları gitmekte oldukları
yanlışlara karşı uyarmak, hakka davet etmek olduğundan çok zor ve sıkıntılı
işlerdendir. Tabiatıyla bu yolda yalanlamalara, karşı çıkmalara, iftiralara,
eziyetlere, komplolara vb. durumlara hazırlıklı olmak gerekmektedir. İşte
Kur’ân’ın bir metodu olarak bu tür sıkıntıları aşmada muhatap toplumun
bildiği tarihi örnekler verilmek suretiyle Peygamber’in ve ona inananların
başlarına gelen sıkıntıların daha önce bu görevi üstlenen peygamberlerin ve
onlarla birlikte olanların da başına geldiği hatırlatılmaktadır.
Konu birliği ve iç bütünlüğünün olduğu görülen sûrelerden biri de Nûh
sûresidir. Nûh sûresi sadece Nûh (as)’dan bahsetmektedir. Üslup olarak diğer sûrelerde konu arasına başka konular sokuşturulduğu halde bu sûrede konu bütünlüğü ara fasılalarla hiç bozulmamıştır.
Nûh sûresi bu yönüyle tarihe mal olmuş bir olayın ve tarihî şahsiyet olarak bir peygamberin hayatından, inanç problemi olan bir kavim ile bu problemi aşmada onlara yol gösterip yardımcı olma çabası içinde çırpınan bir peygamber ve bu faaliyet ekseninde yoğunlaşan ilişkilerden bahseden bir sûredir.
Ancak sûrede coğrafî anlamda yer, tarihi anlamda zaman belirtilmediği gibi, şahıslarla ilgili de fizyolojik veya biyolojik bilgilere rastlanmaz. Dolayısıyla Nûh (as)’un hayat hikâyesine dair bu türden teferruatlara yer verilmediği gibi, toplumu ile ilgili de bu anlamda bir bilgiye rastlanmaz.
Sûrede Hz. Nûh'un peygamber olarak gönderilişi, kavmini dine daveti,
inkârcılara karşı verdiği mücadele, davetine karşı çıkan kavminin korkunç
sonu sistematik bir bütünlük içerisinde anlatılmaktadır. Diğer bir ifadeyle
sûrede şirk inancını korumak için son derece katı ve inatçı olan bir toplumu
ıslah etmeye çalışan bir peygamberin gizli ve açık davet yöntemleriyle, bu
insanları şirkten caydırma ve doğruya ulaştırma mücadelesi konu
edilmektedir. Bu sûrede, peygamberliğin başka bir ifadeyle davetçinin
kimliği, hangi görev ve sorumlulukla bu işi yaptığı ortaya konulmaktadır.
Yine surede, davette ilk çağrının neye olması gerektiği, kullanılan yöntemler,
insanları ikna etmek için sunulan deliller ve vaatler, Hz. Nûh’un dua ve
bedduası, Allah’ın insanlara mühlet tanıması vb. hususların hepsi birer konu
olarak yer almaktadır. Bunların yanı sıra surede ikinci derecede daha dar
çerçevede bazı konulardan da bahsedilmektedir: Bunlar iman-rızık ilişkisi,
ecellerin öne alınıp geciktirilmesinin mümkün olup olamayacağı, günahlarn
bağışlanması, peygamberlerin kavimlerini ikna etmek için getirdikleri
delillerin genel karakteristik özellikleri, bu delillerin işaret ettiği konular,
gelecek ilahî azabın genelliği veya özelliği, beddua etmenin bir peygamber
için olabilirlik boyutları ve sınırları, toplu inen azaplarda suçsuz ve günahsız
çocukların durumudur.
Hz. Nûh'un kavmine sunduğu mesajı, kavminin inkârı ve mesaj karşısında
takındıkları olumsuz tutum nedeniyle Rabbine yaptığı münacatı içeren bu
sûre aynı zamanda Nûh peygamberin davet faaliyetini sistematik bir bütünlük içerisinde özet olarak aktaran tek sûre olma özelliğini de taşımaktadır. Bu yönüyle Hz. Peygamber ve onun şahsında tüm tebliğ ve davet adamları için özel bir anlam ve önemi vardır. Nûh peygamberin tevhid mücadelesinde izlediği yöntemler ve en başta onun bir insan olarak taşıdığı yüksek imanî ve ahlakî değerler, zaman zaman müşriklerin katı muhalefeti karşısında yılgınlığa düşme durumuna gelen Hz. Muhammed’e bir örnek ve model olarak sunulmakta, böylece o Allah tarafından adeta cesaretlendirilip teskin edilmektedir. Bu yönüyle Nûh sûresi, kendilerini tebliğ ve davet
faaliyetlerine adayan kimseler için her zaman dikkate alınması gereken bir
sûredir.
Sûre ile ilgili bir diğer kayda değer husus, Kur’ân-ı Kerîm’de baştan sona
kadar bir peygamberin niyazı olarak yer alan tek sûre özelliğine sahip
olmasıdır. Nûh sûresi, özellikle Nûh (as) ile kavmi arasında geçen diyalogun,
Nûh (as) tarafından Allah’a arz edilişini ifade eden bir üsluba sahip olması
bakımından farklılık arz etmektedir. Sûrede Nûh (as), kavmine gönderilen bir
peygamber olarak sunulduktan sonra, onun (as) kavmi ile olan diyaloguna
geçilir. Bu diyalogda, sanki işin sonuna gelmiş bir peygamberin, kendisini
peygamber olarak gönderen ve her şeyi bilen O en yüce makama, işi
başından sonuna kadar nasıl yürüttüğünü arz usulü ile anlatan ve işin
sonucunun böyle olmaması için var gücünü ortaya koyduğu halde sonucun
gidişatını etkileyememekten yana bir sorumluluğunun olmadığını, son derece
müşfik bir lisanla arz eden bir peygamber konuşmasının vahiy yoluyla
aktarılışını görmekteyiz.
Bu sûrede ulaşılmak istenen temel hedef, kalben, fikren ve maddeten
insanların aşamadığı bozuk düşünce, inanç ve menfaat merkezli eylemlerin
nasıl aşılabileceğine yol göstermek sûretiyle katkı sağlamaktır. Bu tür bozuk
düşünce, inanç ve eylemlerin insan iradesi ile aşılamaması durumunda
korkunç bir felakete sürüklenmenin tabii olarak kaçınılmaz olduğuna
insanları inandırmaktır.