GİRİŞ
1. Batılı yazarlar İslam medeniyeti hakkındaki eserlerde
konuları ele alış tarzları nasıldır?
Cevap: 1. İslâm medeniyeti hakkında yazılmış eserlerde
konuların genellikle iki şekilde ele alındığını görürüz.
Batılı yazarlar coğrafyaya dayalı bir sınıflandırmayı,
Müslüman yazarlar da kronolojiye dayanan bir tasnif
tarzını tercih etmişlerdir. Yani biri mekân, diğeri zaman
boyutunu esas almıştır.
2. Batılı yazarların İslam medeniyetini ele alırken hangi
açıdan yetersiz kalmışlardır?
Cevap: Batılı yazarların yaklaşımlarındaki tarzda İslâm
medeniyetinin özünü, ruhunu ve temel amacını ana unsur
olarak ele almayı göz ardı etmiştir. İslâm medeniyeti adına
bu can yakıcı bir ihmaldir. Çünkü bir medeniyeti doğuran
ve yaşatan onun özüdür, ruhudur, amacıdır. Aynı şekilde
bir medeniyetin yıkılıp ortadan kalkmasına sebep olan da
onun bu aslî değerlerini yitirmesidir.
3. Bilimsel kabuller medeni hayatı nasıl değerlendirir?
Cevap: Bilimsel kabullere göre, medenî hayat milattan
önce dört bininci yıllarda şehir hayatı ile birlikte ortaya
çıkmıştır. Bundan önce insan medenî olmayan bir varlık
sayılmıştır. Aslında bu yaklaşım, materyalist ve pozitivist
bilim adamlarının kendi ideolojik düşüncelerine bir
yaratılış ve uygarlık tarihi yaratmak için bilime zorla
giydirdikleri ideoloji gömleğidir.
4. İlahi dinler ve kitaplar medeniyeti nasıl
değerlendirirler?
Cevap: İlâhî dinlere ve kitaplara göre insan medenî bir
varlık olarak yaratılmıştır. Medenî hayat da, aynı zamanda
ilk peygamber olan ilk insanla birlikte başlamıştır. Çünkü
Allah, insanı yeryüzünün halifesi olarak yaratmış ve onu
yeryüzünün sahibi kılmış ve ona yeryüzüne hükümran
olma imkân ve yeteneği bahşetmiştir. İnsan, Allah’ın
hükümranlığının yeryüzündeki temsilcisidir. Bu temsil
görevinin öncelediği hedeflerden biri de hiç şüphesiz
medenî hayattır, medeniyettir.
5. İnsanın medeni olması insana ve dine nasıl bir
fonksiyon kazandırmıştır?
Cevap: İnsanın medenî olması, yaşadığı hayatı ve dünyayı
medenîleştirmesi Allah’ı temsil görevidir. Bunun için
ihtiyaç duyduğu her yetenek yaratılış donanımına
yerleştirilmiştir. Allah’ın yeryüzünde en iyi temsil
edilebildiği coğrafya en medenî coğrafya, Allah’ı en iyi
temsil edilebilen toplum da en medenî toplumdur. Bu
bağlamda bütün ilâhî dinler bir din olduğu kadar da birer
medeniyettir.
6. İslam dininin insanın medenileşmesindeki etkisi nasıl
olmuştur?
Cevap: İslâm, insanlığın en büyük medeniyet projesidir.
Hz. Peygamber bu projeyi uygulamaya risâlet göreviyle
birlikte başlamıştır. Öncelikle zihinleri ve kalpleri
medenîleştirmeyi hedeflemiştir. Hicretle beraber Yesrib’in
adını Medine’ye çevirmek suretiyle de İslâm’ın medeniyet
yürüyüşünü başlatmıştır. Bu yürüyüş yaklaşık bin beş yüz
yıldır Uzak Asya’dan Atlas Okyanusu’na, Avrupa’dan
Afrika’ya bütün yeryüzünde sayısız ve benzersiz eserler
vücuda getirmiştir.
MEDENİYET
7. Medeniyet kelime olarak ne anlama gelmektedir?
Cevap: Arapça bir kelime olan medeniyet, “medîne”
sözcüğünden türemiştir. Medine ise, bir yerleşim birimi
olan “şehir” anlamındadır ve bir yerde ikamet etmek,
yerleşmek anlamına gelen “me-de-ne” kökünden
gelmektedir. Kentleşme ile yakın ilgisi vardır (İbn
Manzur, 1968). Medenî şehirli, şehre ait, şehre özgü;
medeniyet ise şehirlilik, yerleşik hayat, iyi yaşama
demektir.
8. Batı dünyası medeniyet kavramını hangi tarihte ortaya
atmıştır ve batı dünyasında bu kelime ne anlam ifade
etmiştir?
Cevap: İlk olarak 1757 yılında Fransa’da, bundan on yıl
sonra da İngiltere’de kullanılmaya başlayan medeniyet,
Batı dillerinde şehir ve şehirlilik anlamlarını ifade eden
civilisation sözcüğünden türetilmiştir. Civilisation sözcüğü
de Latincede “şehirli” anlamına gelen “civilis”
kelimesinden türetilmiştir.
9. Medeniyet terim anlamı yapınız?
Cevap: Medeniyet, terim anlamı itibariyle de bir neslin
kendisinden sonraki nesillere miras bıraktığı dinî, siyasî,
soyal ve iktisadî kurumlar, faaliyetler, icatlar, teknolojiler
gibi maddî unsurların, anlayış, düşünce ve değerler gibi
manevî unsurların toplamıdır.
10. Kültür kelimesi hangi dilden türemiştir ve Türkçeye
hangi anlamda girmiştir ?
Cevap: En fazla tanımı yapılan kavramların başında gelen
kültür sözcüğü, 1900’lere doğru başta Fransızca olmak
üzere diğer dillere Almancadan geçmiştir. Kültür, Latince
cultura kelimesinden türemiş olup “toprağı işleme”
anlamına gelir. Türkçemize, daha sonraları Batı dillerinde
kazandığı “yüksek umumi bilgi” anlamıyla girmiştir. Ziya
Gökalp, kültür sözcüğünün Latincedeki ifade ettiği
anlamdan hareketle kültür yerine aynı anlama gelen
Arapça hars sözcüğünü kullanmıştır
11. Kültür kelimesini tanımlayınız?
Cevap: Kültür; “bir topluluğun yaşama tarzı”, “atalardan
gelen maddî-mânevî değerler toplamı”, “insanın, tabiatı ve
kendini idare etme yolu ile bizzat meydana getirdiği eser”,
“bir toplulukta örf ve âdetlerden, davranış tarzlarından,
teşkilat ve tesislerden kurulu ahenkli bütün”, “bir milletin
bütün hayati tezahürlerinde üslup bütünlüğü”, “yaşanan
çevre ile ferd arasında varolan düşüncelerin, zevklerin,
alışkanlıkların ortaklığı” vb. şekillerde tanımlanmıştır.
12. Kültür kelimesi muhtevasıyla nasıl tanımlanır?
Cevap: Kültür, belli bir tarihi ve coğrafyayı paylaşan
toplumların, tarihî ve toplumsal gelişme süreçlerinde,
kendi damgalarını taşıyan yaşayış ve davranış tarzlarıyla,
oluşturdukları maddî ve manevi değerler kültür olarak
nitelendirilmekte ve bu birikimlerin gelecek kuşaklara
aktarımı ve bunda kullanılan araçlar da kültür kavramının
muhtevasında yer almaktadır. Buna göre kültür, bir
toplumda yaşayan insanların bütün öğrendikleri ve
paylaştıkları şeydir.
13. Kültür deyimiyle ne anlaşılmaktadır ve hangi alanları
kapsamaktadır?
Cevap: Kültür; insanın ortaya koyduğu, içinde insan
katkısının bulunduğu bütün gerçeklikleri ihtiva
etmektedir. Buna göre, kültür deyimiyle, içinde insanın
varlığını gördüğümüz her şey anlaşılabilmektedir. Kültür,
insanın kendini, kendi evinde duymasını sağlayacak bir
dünya ortaya koymasıdır. Bu tanıma göre kültür; teknik,
ekonomi, hukuk, estetik, bilim, devlet, yöntem, kısaca
insanın meydana getirdiği her şeyi kapsamakta ve bütün
maddî ve manevî eser ve ürünlere ad olmaktadır.
14. Umran sözcüğü hangi dilde kullanılmakta ve ne
anlama gelmektedir?
Cevap: Arapçada umrân ve hadâret kelimeleri de
medeniyet karşılığında kullanılmıştır. Umrân sözcüğü, “ame-ra”
kökünden türemiş, bir yeri mâmur etmek, bir yerde
iskân ve ikâmet etmek, yapı yapmak gibi anlamları
taşımaktadır. Bu kökten türeyen “i‘mâr”; bir yeri mâmur
kılmak, mâmur bulmak, bayındır hale getirmek,
şenlendirmek gibi anlamlara gelmektedir.
15. Felsefeci İbn Haldun umran kelimesine ne anlam
yüklemiştir?
Cevap: Tarih felsefesi ve sosyolojinin kurucusu kabul
edilen İbn Haldun, umrâna; uygarlık ve sosyal kalkınma,
sosyal ilerleme anlamını yüklemiştir. O, umrânı insanların,
yeryüzünün yerleşime uygun yerlerinde toplu olarak
yaşayıp, bu yerleri imar etmeleri, ihtiyaçlarını karşılama
konusunda birbirine yardımcı olarak toplumsal bir hayat
yaşamaları anlamında ele almaktadır.
16. Hadaret kelimesi ne anlamda kullanılmaktadır?
Cevap: Modern Arapçada yaygın olarak kullanılan
hadâret sözcüğü de, “ha-dara” kökünden olup, şehirde
ikâmet etmek, şehirli olmak, medenî olmak, medeniyet
gibi anlamlara gelmektedir. Bedevîliğin ve göçebeliğin
zıddını ifade eder.
17. İbn Haldun hadaret kelimesini ne anlamda
kullanmıştır?
Cevap: İbn Haldun, bu terimi de daha çok bilim ve
sanatın gelişmesi, hayat standartlarının yükselmesi,
zevklerin incelmesi ve niteliğinin artması zemininde
kullanır.
18. Batılılar Medeniyeti nasıl tasavvur etmişlerdir?
Cevap: Batılı kendi hayat anlayışına, yaşam biçimine ve
değerler sistemine medeniyet adını vermiştir. Böylece
medeniyetin referansı Batı’nın hayat tarzı, medenî
olmanın kriteri de o hayat tarzını benimseme ve yaşama
oldu. Bu anlayış on dokuzuncu yüzyılın pek çok
düşünürünün temel tercihi olmuştur.
19. Batı dünyası günümüzde nedeniyet kavramını nasıl
değerlendirmektedir?
Cevap: Batı dünyası medeniyet kavramının kapsam
alanını genişleterek, yüksek teknolojisini, üstün tekniğini,
bilimsel bilgisini, güçlü kurumsal yapısını ve kurumlarını,
dünya görüşünü ve değerlerini de bu kavramla ifade
etmiştir. Bu çerçevedeki geldiği yeri ve elde ettiği gücü,
kemal noktası, medeniyet odağı olarak görmüştür. Bunun
dışında kalan her anlayışı, her değeri, her dünya görüşünü
Batı’nın gerisinde kalan bir tavır olarak benimsemiştir.
20. Batı dünyası medeniyet adına nasıl bir misyon
edinmiştir?
Cevap: Batılıların medeniyet anlayışı Batı medeniyeti
mensuplarının dünyayı medenîleştirme görev, hak ve
yetkileri Batı medeniyetinin belirleyici, kendisinin
dışındakileri ötekileştiren ayırıcı anlamlarından biri
olmuştur. Nihayet Batı’nın dışında kalan dünyanın
sömürgeleştirilmesi böyle bir medenîleştirme gayretinin
adı olarak tarihe geçti. Batı medeniyetine mensup
devletlerin kendilerince dünyayı medenîleştirme görev,
hak ve yetkileri günümüzde de aynı gayretle devam
etmektedir.
21. Tanzimat dönemi aydınları medeniyeti nasıl
değerlendirmişlerdir?
Cevap: Tanzimat dönemi Osmanlı aydınlarına göre
medeniyetçilik, Osmanlı Devleti’ni kurtaracak, onu eski
gücüne kavuşturacak ve çağdaşlaştıracak yeni bir ideoloji
olarak görülmüştür.
22. Mediyete Politikanın girmesindeki amaç nedir?
Cevap: Medeniyet kavramına giydirilmeye çalışılan bu
politik elbise aslında büyük devletlerin, uluslar üstü büyük
güçlerin hiçbir değer yargısı tanımayan çıkar
mücadelelerine bu kavramı bir meşruiyet silâhı olarak
sunma gayretinden başka bir şey olmasa gerekir.
İSLÂM MEDENİYETİNİN DOĞUŞU
23. Medeniyetin doğuşundaki temel faktör neden insan
olmuştur?
Cevap: Medeniyetlerin doğuşunda etkili olan birtakım
faktörler vardır. Bunların başında insan unsuru gelir.
Toplumu ile bilinçli bir iletişime sahip, girişimci, tecrübeli
ve üretken, onları yönlendirebilen bir aydın kesim
bulunacaktır. Toplum da bu aydınını kabul edecek,
benimseyecek ve isteyerek arkasından gidecek bir yapıda
olacaktır. Bu gerçekleşmediğinde, yani aydını ile toplumu
birbirlerine ters düşen halklar medeniyetlere herhangi bir
katkıda bulunamazlar.
24. Coğrafyanın medeniyetlerin doğuşunu nasıl
etkilemiştir?
Cevap: İnsanın kontrol edebildiği bir coğrafya ve buna
bağlı olarak, tüm canlıların hayatlarını kolaylıkla devam
ettirebilecekleri bir iklim, medeniyetin doğuşunu
etkilemiştir. Mezopotamya ve Mısır gibi kadim
medeniyetlerin böyle uygun coğrafya ve iklimlerde
doğduğu ve geliştiği bilinmektedir.
25. İslam dini neden inananlarına medeniyet oluşturmaya
teşvik eder?
Cevap: İslâm dini, inananlarını ısrarla yeryüzünde maddî-
manevî, ahlâkî-ruhî bütün yönleriyle dengeli ve
mükemmel bir medeniyet oluşmasına gayret etmeye ve
buna bir şekilde katkı sağlamaya davet eder.
Müslümanları medeniyet gayretinde her zaman bir yarış
içinde olmaya teşvik eder. Çünkü insanın Allah’ın halifesi
olarak gerçekleştirmesi gereken asıl görevini yerine
getirebilmesi için mutlaka bir medeniyet inşasına ihtiyacı
vardır. İslâm medeniyetinin doğuşunu etkileyen en büyük
faktör de işte bu ihtiyaca, görev anlayışı içinde cevap
verme bilincidir.
26. İslam medeniyeti hangi terkiplerin içindeki ortamda
doğmuştur?
Cevap: İslâm medeniyeti, birbirlerine paralel gelişme
gösteren ticaret, sanat, din ve bilimde karşılıklı etkileşim
içinde olan ve hatta ortak mirasları paylaşan dört temel
medenî terkibin tarih alanı içinde doğmuştur.
27. İslam medeniyetinin doğduğu ortamda temel medeni
terkip neresidir?
Cevap: İslam medeniyetin doğuşundaki temel medeni
terkip Nil’den Amuderya’ya kadar uzanan, birçok
peygamberin gelmesiyle de peygamberî geleneklere
kaynak olan ve merkezî dil olarak Süryanîce, Aramîce ve
Pehlevîce dillerinin kullanıldığı Bereketli Hilâl bölgesinin
Sâmî-İran terkibidir.
28. Peygamberliğini ilan edem Mani’nin alemi nasıl
nitelemiştir?
Cevap: Âlemin ve içindeki her şeyin aslının, nur ve
zulmet olmak üzere iki asıldan olduğunu söyleyen” Mani
dini, birçok kentte kabul görmüştür.
29. Zerdüştlerin ortadan kaldırmak için mücadele ettiği
Mazdekizmin hangi gaye ve dini teorileri savunmuştur?
Cevap: Devrimci kimliği ile tanınan ve “insanın sahip
olabileceği her şeyin su, ateş ve mera ortaklığı gibi,
ortaklığını savunan” Mazdekizmin kurucusu Mazdek, bu
suretle, “insanlar arasındaki bütün kıskançlık ve
anlaşmazlık sebeplerini ortadan kaldırmayı ve dini saf bir
hale getirmeyi” düşünüyordu.
30. Sasaniler insanlar kaç guruba ayırır ve sınıflar nasıl
belirlenirdi?
Cevap: Sâsânîlerde din adamları, bürokratlar, askerler ve
halk olmak üzere dört sınıf vardı. İnsanların hangi sınıftan
oldukları doğumla belirleniyordu. Yani hangi sınıfın
çocuğu olarak dünyaya gelmişse o sınıfa dâhil oluyordu.
31. Roma imparatoru Kostantinus Hristiyanlığı
destekleyerek kendini ve dini hangi konuma koymuştur?
Cevap: Konstantinus 325’de İznik’te Hıristiyan
kilisesinin ilk din kurultayını toplayarak, Hıristiyanlığı
devletin desteklediği bir din haline getirdi. Bunun üzerine
devlet desteğini arkasına almış Hıristiyan piskoposlar da,
Konstantinus ve sonraki Roma krallarını imparatorluğu
yönetmesi için Tanrı tarafından seçilmiş olarak gördüler.
Ayrıca ilk defa bu konsülde resmî olarak İsa, Baba ile aynı
bedene, yani cisme sahip olarak görülmüştür. Böylece,
İncillerde İsa için yazılı mecâzi ifadeler teolojik amaçlar
için kullanılarak metafizik anlamda Tanrı’nın oğlu
konumuna getirilmiştir.
32. İslam öncesinde Hindistanda hangi dinler vardı ve
nasıl şekillendiler?
Cevap: En renkli ve çok sayıda inanç ve kültürün iç içe
yaşadığı Hindistan’da Jainizm ve Budizm dinleri yaygındı.
Jainizm Mahavira tarafından kurulmuş veya yeniden
şekillendirilmiştir. Budizm ise, daha doğumunda gizemli
rüyalara ve çocukluğunda dindar figürlere sahip olduğu
rivayet edilen Prens Gautama tarafından
şekillendirilmiştir. Prens Gautama, bilgeliği ve aydın
olmayı ifade eden “Buda”dır.
33. Jainizm ve budizmin ortak öncülü nedir?
Cevap: Jainizm ve Budizm kişisel duygu ve istekleri yok
etmeyi veya bunlara boyun eğmeyi en aza indirmeyi öncül
amaçları haline getirmiştir.
34.Hinduizm nasıl doğmuştur?
Cevap: Hinduizm, Hintlilerce saygıya layık görülen
sayısız tanrının, birbirine rakip olan ve fakat birbirlerini
tamamlayan iki tanrı Şiva ile Vişnu çevresinde doğmuştur.
35.Hinduizm’in temeli nedir?
Cevap: Hinduizmin temelini “yeniden doğuş” kavramının
oluşturduğu Hinduizm’de, halk tanrılara armağanlar
sunmakla bir sonraki yeniden doğuşlarında daha üstün
doğacaklarına inanmakta idi.
36. Hindistanda toplum hangi sınıflardan oluşmaktadır?
Cevap: Bu büyük ülkede kast sitemi vardı. Buna göre
Hint toplumu; Brahmanlar (din adamları), Kşatriyalar
(asiller ve askerler), Vaisyalar (çiftçiler, sanatkârlar ve
tüccarlar) ve Sudralar (işçiler) ve Paryalar sınıflarına
ayrılmıştı.
37. M.Ö. 551-479 da Çin’de ağırlıklı olarak otaya hangi
din çıkmıştır ve nasıl bir etki göstermiştir?
Cevap: Uzak Doğu bölgesinin en büyüğü olan Çin
merkezli medeniyet alanında şekillenen dinî yapı
Konfüçyanizm ağırlıklı idi. Hayatta iken ülke yönetimine
çağırılmadığı için erdemin ancak iktidar ve sorumluluk ile
ortaya konabileceğine inanan Konfüçyüs (M.Ö. 551-479)
Çin’in yönetiminde bizzat rol üstlenemedi, ama mirası
öğrencileri vasıtasıyla onun adına ülkeyi yönetti.
38. Zamanla tahrif edilen ilahi inançlarla cahiliye olarak
adlandırılan dönemde Mekke’de oluşan inançlar nelerdir?
Cevap: Hz. İbrahim ile başladıkları tevhidî inançlarını
zaman içerisinde değiştiren Mekkeliler, cahiliye dönemi
olarak adlandırılan İslâm öncesi dönemde bir inançlar
mozayiğine sahiptirler. Bu inanç mozayiğinin en yaygın
olanı Putperestlik’tir. Materyalizm/Ateizm, Yahudilik ve
inananları az sayıda da olsa Hıristiyanlık ve Hz.
İbrahim’in dinine mensûbiyet olarak anlaşılan Haniflik bu
mozayiğin alt grup inançları idiler. Ayrıca Mecûsîlik ve
Sâbiîlik de bazı kabilelerin inançları arasında yer almakta
idi. Bununla beraber, Hıristiyanlık ve Yahudilik,
Mekkeliler tarafından oldukça iyi bilinmekte ve
inananlarına ehl-i kitap adı verilmektedir.
39. İslam dini öncesinde Mekke’de siyasi yapıda
idarecilerin başlıca görevleri nelerdi ve ne gibi öneme
haizdir?
Cevap: Mekke sisteminde başkanın görevleri çok ağırdı;
herkes onların, savaşlarda canlarını, barışta mallarını
ortaya koymalarını beklerdi. Buna karşılık yetkilerinin
yaptırım gücü ağırlıklı olarak manevî idi. Emirlerinin
yerine getirilmesi, emri alanların iyi niyetlerine veya
kabile güçlerine bağlıydı. Kusay, yine önemli bir kısmı
Kâbe ile ilgili olmak üzere ve eskiden var olan birtakım
kamu görevlerini yeniden düzenledi. Bu görevler aynı
zamanda resmî bir otorite ve nitelik taşıyor,
boylar/kabileler adına yerine getiriliyordu.
40. Dâru’n-Nedve nedir?
Cevap: Dâru’n-Nedve parlamento binasıdır, Mekke’nin
merkezî toplanma, istişare ve karar alma meclisi idi.
Burada Mekke’yi ilgilendiren önemli olayların
görüşmeleri yapılır ve karara bağlanırdı. Askerî sefer
komutanları burada belirlenir ve alınan kararın doğru ya
da yanlış olduğuna bakılmaksızın geçerli sayılırdı.
İSLÂM MEDENİYETİNİN KAYNAKLARI
41. İbn Haldun medeniyetin kaynaklarını belirlemede
nasıl bir yol izler?
Cevap: İbn Haldun medenî topluluğu, insan neslinin
devamı için zorunlu görür. Medenîleşmenin de bedevî
unsurların şehre yerleşmesinden sonra başladığını söyler.
42. İslam medeniyetinin doğuş sürecinde iki temel kaynak
nedir?
Cevap: İslâm medeniyetinin doğuş sürecinde iki temel
kaynağı vardı. Bunların biri vahiy, diğeri vahyi hayata
aktaran Hz. Peygamber’di; başka bir ifadeyle Kur’ân ve
Sünnet idi.
43. Eşyanın hakikatine İslami bakış nasıldır?
Cevap: İslam’da Kuran ve sünnet ölçüsünde insan-eşya
ilişkisinin nasıl olması gerektiği hakkında temel ilkeler
sunulmuştur. Buna göre insan eşyayı, eşyanın varediliş
amacına uygun kullanacaktır. Eşyayı araç olmaktan
çıkarıp amaç olarak görmeyecektir. Eşya insana değil,
insan eşyaya egemen olacaktır. Doğayı tahrip ederek
ekolojik dengeyi bozmaktan şiddetle kaçınacaktır.
İSLÂM MEDENİYETİNİN ÖZÜ
44. İnsanın Yaratılış gayesi nedir?
Cevap: İnsan yaratılış gayesine hizmet etmeye davet
edilmekle yetinilmiştir; o isterse yaratılış gayesine, isterse
başka bir amaca hizmet eder. Hiçbir gayesi olmadan da
yaşayabilir.
45 . İslam medeniyeti İnsanı ele alış tarzı nasıldır?
Cevap: İnsan, özgür iradesiyle Allah’a kul olma teklif ve
sorumluluğunu kabul eden tek varlıktır. Bunun için insan
melekler de dâhil olmak üzere bütün yaratılmışlardan
üstün tutulmuştur. İslâm medeniyeti insanı bu kıymet
içinde ele alır.