Cennet mekân Fatih Sultan Mehmet Han, fetihten beş buçuk asır sonra bir kültür bakanının kendi vakfı bir cami olan Ayasofya’nın ibadete açılması talebine karşı, “Ayasofya’nın özel statüsüyle durmasından yanayız. Ayasofya için sadece bir tek dinin değil, birçok dinin talebi olabilir. Hepsine birer gün verdiğimiz zaman müze olma vasfını yitirir…” diyebileceğini bilse idi, İstanbul’u fetheder miydi?
El cevap: Asla!
Bu cevap değil kültür bakanına, ortalama kültürlü bir vatandaşa dahi yakışmaz!
Tarihin yeniden yazıldığı bir süreçte tarihten sıfır çeken, tarih şuurunun “t”sinden yoksun bir kişi siyaseten kültür bakanı olmaya devam ediyor.
Atalarımızın zaten manastır veya kilise olarak tanıyıp tescil ettiği mekânların artık cemaatsiz kalmış olmalarına rağmen zaman zaman ibadethane olarak kullanıma açılması sözkonusu.
Bunda tuhaf bir durum yok. Bir mabed sonsuza kadar mabeddir.
Ayasofya’nın veya başka bir mabedin hangi gerekçeyle olursa olsun ibadethane olmaktan çıkarılıp müze yapılması, “ibadethane” kavramı ile bağdaşmaz.
Ayasofya Bizans’ın en büyük kilisesi idi.
Mimari olarak diğer Bizans kiliselerinden hayli farklı bir yapı. Osmanlı’nın tutku haline getirdiği cemaati tek büyük kubbe altında toplama fikrinin Osmanlı öncesi tecessüm etmiş tek örneği. Bizans’ta da başka benzeri yok.
İstanbul, fatihi olacak Mehmet Han tarafından son defa muhasara edildiğinde teslim talebine olumlu cevap alınsa idi, belki de statüsü değişmeyecekti. Fakat Bizans teslim olmayı reddetti. Fatih İstanbul’u barış yoluyla alamadı, o yüzden onun varlıkları üzerinde tasarruf hakkına sahip oldu. Bu yüzden Ayasofya fetihten itibaren camidir.
Yahya Kemal, İstanbul’un işgal altında olduğu günlerde devletin devamını ifade eden iki sembolden bahseder: biri Ayasofya’da fetihten beri hiç aksatılmadan okunan ezan, diğeri Yavuz Sultan Selim’in mukaddes emanetleri Topkapı Sarayı’na getirdikten sonra Hırka-yı Saadet dairesinde okunmaya başlanan Kur’an.
Yahya Kemal’in Ayasofya ile ilgili yazısının yayınlandığı günlerde bu fetih sembolünün kiliseye tahvili için bastırılıyordu. İdarecilerimiz ve askerlerimizin Ayasofya’nın işgalciler tarafından ele geçirilip kilise yapılmaması için gerekirse onu havaya uçurmayı göze aldıklarını biliyoruz.
İstanbul işgal altında olduğu halde Ayasofya’da ezanlar susmadı. Peki cumhuriyetin 10. yılından sonra ne oldu?
Ayasofya neden müzeye tahvil edildi! Cumhuriyetten 11 yıl sonra Sevr’e ait bir konu neden Sevr’i dayatanların istediği şekilde sonuçlandırıldı? Hani ya Lozan?
Bunlar bakanı aşan ciddi mevzular!
Ayasofya hakkında birçok dinin talebi olabilir miş!
Hangi dinlerin mesela?
Bu bakan daha önce doğduğu memleketinin onca meselesi dururken camilerinin pisuvarlarına takmış ve bu yolla genç bir valiyi görevinden uzaklaştırmaya muvaffak olmuştu.
Şimdi de bu tarih şuurundan yoksun zata tavsiyemiz, ille de kendini Ayasofya ile ilgilenmek mecburiyetinde hissediyorsa, sadece pisuvarları ile ilgilenmeye devam etmesi!
Yazar: Mehmet DOĞAN