Bir geldin. Hasretini bıraktın zindanıma. Karanlık karanlığa düştü.
Gece gecenin üstüne indi.
Parmaklıklar dağıldı; yüzün esir aldı beni. Taşlar toz oldu; özlemin
taş kesildi. Gözlerine zincirlediler gözlerimi. Gidişin hüzünlü bir
sonbahardı, unutmadım.
Yıldırımlar düşürdün bakışından göğsüme… Saçlarım beyaz alev aldı.
Yandım. Taş üstünde taş oldum. Suskunluğum utançtan duvarlar ördü.
Sağnak sağnak yağmur oldum, yağdım küskünlüğümün çölüne. Çığ olup
kendi yalnızlığıma katlandım. Uzaklığını yorgan yaptım çıplak ruhuma.
Sözün güneşin yüzünü güldürürdü, unutmadım.
Sessizliğin yeniden yeniye yanmış bir kül gibi. Rüzgâr aldı nefesimi.
Buzdan sütunlara çarpıldı sesim. İçimin içinde bir gurbet oldun. Sen
gittin gideli, dağlar yollardan saklanır oldu. Öyle derinleşti ki
vadiler; gölgeler içine girmeye nazlandı. Bütün çöllerin tozlarını
yutmuş gibi dudaklarım, ah etmekten bile usandı. Susuşun ibret dolu
bir kitaptı, unutmadım.
İçimde hep su sesi arıyorum. Denizler kurumuş… Lâl dudaklar susmuş..
Kıyılardan çekilmiş hayat; kemikler un ufak olmuş. Çöllerinden
geçiyorum sensizliğin. Sessizliğin çığlığını büyütüyorum yüreğimde.
Gelişin bir taze bahardı, unutmadım. Kalbine girdiğim yollara pusular
kurulmuş. İnsan insana kavuşmuyor artık. Anka kuşları dirilmiyor
yeniden. Küller bile yanmış yakılmış; ateş yeniden kendine gebe
kalmıyor artık. Hıçkırıklar yalanın harmanına karışmış; gelmiyor
gelemiyor yittiği yerden. Bakışın canlara can katardı, unutmadım.
Bütün bağlardan kurtuldum. Geceleri gecelerin koynuna sürdüm. Bütün
ışıkları gözlerinin karasına çaldım. Yanağının kıyısına geldim.
Ellerinin ateşinden serinlik umdum. Gözlerim seni gördüğü için güzel.
Işık senin yüzüne vurduğu için aydınlık. Yağmur senin göğsüne
dokunduğu için serin. Rüzgâr senin tenine vurduğu için nefeslenir.
Dualar senin dudağına dokundu diye göklerin kapısına dayanır. Duruşun
dağların başını dik tutardı, unutmadım.
Günahlarımı biliyorum, utanıyorum. İsyanlarım çok oldu; yüzüme
bakamıyorum. O kadar unuttum ki, unuttuğumu hatırlamıyorum. Bana
nasıl bakacağını merak ediyorum. Ürperiyorum. Ürperiyorum. Ya
tanımazsan beni… "O beni sevmedi!" dercesine görmezden gelirsen
ağlayan gözlerimi? Hayır, hayır, böyle olmayacak, emin olmak
istiyorum. Senin müşfik bakışında, toprağın yağmura doyması gibi
sonsuz bir serinliğe kavuşacağım. Senin bakışında sonsuz bir hülyânın
eteğine varacağım. Özlemin cennetin kokusu bana, sana susadım.
Ne hüznü eksilir ne sana doyar bu gönül. Sen gittin, çiçekler ezildi
dünyada. Sen gittin, rüyaları boğuldu bebelerin. Sen gittin, sesi
duyulmaz oldu derelerin. Sen gittin, yüreklerden kan çekildi. Sen
gittin, can tenden usandı. Sen gittin, dağ dağa küstü. Sen gittin,
alev üşüdü. Sen gittin, aşk kalplerden çekildi. Kıyılara vurdu
aşıkların cesedi. Vuslatın cennet çiçeği bana. Baharlardan hep seni
sordum.
Senin serinlettiğin suları içiyor ceylanlar. Martılar senin yürüdüğün
göklerde geziniyor. Kelebekler senin yüzünün değdiği bahçelere
yayıyor kanatlarını. Bebelerin senin tebessümünü içiyor ana sütünden
evvel. Şu dar göğsümün kozasından çıkmaya çalışıyorum. Sonsuz
genişliklerin sırrı iki dudağının arasında saklı. Bir kelâm söyle
n'olur! Her hecenin arefesinde seni duymak istiyorum. Hitabın
denizleri taşırıyor kıyılarıma, nereye baksam sana dokunuyorum.
Sev beni cananın olayım. İçimden aksın bütün ırmaklar. Senin
kıyılarını kucaklayan kocaman bir derya olayım. Rüzgârlar savursun
beni, yağmurların hepsi alnıma düşsün, taşların hepsi göğsüme düşsün.
Senin ayaklarını öpen kocaman bir dağ olayım. Çöller savrulsun,
dağlar aradan çekilsin, yokuşlar ve inişler bitsin ki yürüdüğün
yollara toz olayım. Senin hasretinle yanar her yanım, bütün
ufuklardan seni umarım.
Çöldeyim, susuzum. Dudağın bana Leylâ.
Kuyularda Yusuf'um. Sözlerin bana Züleyhâ.
Ateşlerde İbrahim'im. Gözlerin bana deryâ.
Sancılar içinde Meryem'im. Bakışın bana İsâ.
Yaralar içinde Eyyub'um. Hasretin bana şifâ.
Ölüler içinde bir ölüyüm. Ellerin bana musallâ.