Yükselir ve alçalır yürek her tik takla. Ve genişleyip daralır.
Bazen yükseklerde teyaran eder de, gün olur açamaz kanatlarını, yer kuşu olur.
Daralan ve kendine büzülen yüreği neyle genişletmeli? Kabuğuna saklanan kaplumbağa ve dikenine yumulan kirpi gibi, bunalınca yürüdüğün yolda; nereye kaçmalı ve korumalı kendini hangi silahla?
Oturduğu odalara, yürüdüğü yollara, zamana sığmaz da bazen yürek, sıkışmış, daralmış bir göğüs kafesinde parmaklıklara vurarak çırpınmaya başlar.
Göğsün daralması ne büyük bir koyu gece halidir insana.
Yürek yaşadığı büyük sıkıntıyla hüzün şarkıları söylemeye başlar.
Göğüs kafesi büyük bir baskı yapar kalbin üzerine.
Öyle bir hapishane olur ki, duvarları gittikçe üzerine gelen, parmaklıklara geçecekmiş gibi kemikler çıtırdar.
Gömleğin yakası açılır, pencere açılır, genişlik aranır bir nebze.
Hallolmayan bir iş, ulaşamadığın bir netice, amacına ulaşmayan bir çaba, tıkanmış bir yol, bir kaybediş, bir mahrum kalış, bir sukut-u hayâl...
Ve baskı altında sıkışmış bir yürek...
Bilirsin her kışın bir baharı, her gecenin bir neharı olduğunu.
Ama gecede ışıksız kalıp, kışta üryan olup üşümekten kurtulamazsın yine de...
Bu bir süreçtir.
Bir mutluluk ve muvaffakiyeti satın almak için ödenmesi gereken bir acı bedel. Bir çile hali.
Bir dua, yakarış hali. Bir yürek yakınlaşması en merkezinden Rabbine doğru.
Yazılacak yeni bir sayfaya, dizilecek yeni matbaa harflerine ve sunulacak yeni anlamlara hazırlık hali.
Bir tohum çatlatma, filiz çıkarma sendromu.
Aczini ve fakrını, gücünün yetmezliğini ve çaresizliğini ta ciğerinde duyup yüreğinin boş avuçlarını açma, dolmak ve doymak isteme hali. Karnın açlıktan zil çalması, yemek diye ağlaması gibi...
Boşuna değildir bu yürek krampları, bu içsel sancılar, bu kasılma ve büzülmeler, bu yüreğin dışta susup içte feryat figan etmesi.
Kendinin her şeyinle yeni bir versiyonunu, biraz daha anlamış, biraz daha olgunlaşmış, biraz daha ibret almış ve hoşgörüsü, ‘Bu da geçer ya Hu’ su çoğalmış halinin ortaya çıkması süreci...
Evet oldukça hüzünlü, sıkıntılı, bekleyişli olur böylesi daralma zamanları.
Tıpkı bahardaki güzel elbiseli, çiçek ve meyveleri bol, ellerini uzatıp herkese tebessümlü ikramları olan, dallarında kuşları sevgi dolu şakıyışlarıyla misafir eden, onlara yuvalık eden ağacın sonbahardaki hüzünlü hali gibi...
Kuru kemikleriyle takır tukur, elbiselerinden soyunup üryan, boş ellerine kimsenin dönüp bakmadığı, dallarında kendini büyüten kuşların çoktan terk ettiği, etrafa sunacak iyi bir şeyleri olmadığı için hal hatırı sorulmaz olan, öksüz kalan, darülacezelik olan ağaçlar gibi...
Oysa sonbahar, bahar türküsü ve duasıdır.
İnsan bittiği yerde başlar yeniden.
Bu yürek daralması süreci bir bitiş ve yeni bir oluşuma hazırlanma sürecidir zira.
Ne olursa olsun, ortaya eskisinden daha iyisi çıkacaktır mutlaka...
Ağrıyan ve ağlayan yüreğini alıp Rabbine gitmektir tek çare. Zira O sığınılacak tek melce, yardım istenecek tek merci, yaslanacak tek dayanak, beklentiler boşa çıkmayacak tek umut kapısıdır.
Güller açmış yerlerinin gün olup küle döneceğini görürsün de, küle dönmüş yanlarından yeni güller açacağını da hatırda tutarak, şimdiye dek böyle olmasının yine böyle olacağının delili sayarak, bu daralma ve inşirahlar bekleme süreçlerini yine de ümitle, şükürle geçirmeli insan. ‘Çilem mübarek olsun, gözyaşım helal olsun’ demeli... Zira acılar durduk yere çekilmez. Kalp boş yere atıp durmaz. Tik taklarıyla inip çıkarken vücudu besler tepeden tırnağa... İnmesi de çıkması da, daralması da genişlemesi de hikmetli ve faydalıdır. Orada hayat vardır zira...
Küle döndüysen, yeniden güle dönmeyi bekle... Ve geçmişte kaç kere küle dönüştüğünü değil, kaç kere yeniden küllerin arasından doğrulup yeni bir gül olduğunu hatırla...
Hülya KARTAL