AYNALARDAN YANSIYANLAR
Aynalarda öyle bir ben var ki kimi zaman bir çocuk kadar saf ve temiz, kimi zaman delikanlı çağım kadar genç ve dinamik,
kimi zaman yüzünde derin izler taşıyan bir ihtiyar. Keşfedemediğim bir kilit gibidir gözlerim aynaların gözlerinde.
Hayat denen bu saklambaç oyununda sobelenmek istemeyen bir ebe gibiyim.
Gözlerimi kapatsam da kapatmasam da anahtarını arayan bir kilitle aynı kefedeyim …
Küçükken uçan balon alırdı babam her bayram. Rengarenk olurdu üzerlerindeki boyalar.
Bazen bilerek ipini bırakırdım uçtuğunu görmek için sonra da ağlardım ardından…
İşte aynalardaki damlalar o küçük benin gözyaşlarının aksidir …
Maviliklere âşık kuşlara tutunmayı isteyen, yılların yorgunluğundaki çizgilerin gizlediği anıların ahenkli resmi geçidini,
yazmak isteyip de yazamadığım mektuplarda ahı kalan parmaklarımın titrediğini,
gökkuşağına sarınmış ümitlerimin kırgınlığını, filize kalkmış tohumlarımın küskünlüğünü,
zirvelere uzanan bedenimin, yorgun geri dönüşlerindeki mahzunluğun yanaklarıma çöküşünü görürüm yansımalarında…
Gönlüme bakınca gördüğüm karanlıktan sıyrılıp gelen aydınlıkların geri dönüşleri, kalp atışlarında duyduğum nefesin aynada puslanışının hikayesi ne güzeldir.
Sükutun vuslatıdır aynalarda kilitler. Kocaman bir ömrü sığdırırlar bir anda aynadaki sırlara …
Her dönemde ayrı bir derinlik gizlenir dünyasına. Çırpındırır gördüğüm hiç yalansız yansıma…
Kalbimin derinliklerini göremese de ruhumun aynasına uzanır elleri.
Konuşsa kandıramaz sözleri. Sönen yıldızlar kadar sönük durur gözleri.
Ölümün beklediği gibi sessizce bekler her yaşımda beni…
Anahtarsız bir kilidin yalnızlığıdır sırların ön yüzündeki …
Gerekli olduğunda bile konuşmaz. Cevap vermez ne kadar bağırsam da sağırdır kulakları.
Kendime döner naralarım sarhoşçasına. Yalpalanıp ağırlaşır üzerimde gördüğüm kendi halim.
Şahsımda gizlenen her ne varsa açığa çıkar riyasız. Kimse anlamaz benden başka beni,
bir tek ayna bilir halimi.
Gençliğimi bilir, elveda diyeceğimi de…
Körler memleketindeki görme suçudur yaptığı yansıma.
Şaşılar isterse padişah olurlar karşısında, hizmetçiler hanım…
Nemlenen gözlerde açan güneşlerdeki gökkuşağını görebilmenin anahtarıdır aynalarda kilitler.
Arı gibi bal akıtmaz gönüllere, yılan gibi de zehir…
“Olduğun gibi görün, göründüğün gibi ol” diyemeyeceğimiz kadar gerçektirler bize.
Batıl görünen tek gerçektirler. Hiçbir zaman arkadaş olamazlar bana ve yalnızlığıma…
İnsanoğlunun ilk kez suda görmüş yüzünü. Uzanmış tutamamış.
Şaşırmış kendi olduğunu anlamamış. Bir buse almak istemiş yanağından olmamış.
Buseler dudağa dokununca geri çekilerek hep o gördüğünü bulmak için aramış aramış…
Hala aramakta…
Ayna, sır saklamayan vefasız bir dost, dürüstlükten ödün vermeyen bir yaren, ne eksik,
ne fazla her şeyi olduğu gibi gösterebilen yalın bir arkadaş…
Hileyi bilmeyen, yapıldığında da mecburen yalanlara alet edilen çirkini güzel, güzeli çirkin yapan bir kader kurbanı…
Aslında kelimenin tam anlamıyla gerçekçi, olmayanı varmış gibi göstermeyen dürüstlük abidesi…
Hayallerin yerini hatıralara bıraktığı dünde kalan günlerde, ihtiyar koca çınarlardır aynalar.
Yüzüne yumruk atsam affeder de kırılmıştır bir kere özürler çare olmaz…
Sergül Vural