Önceleri sadece bir iddiaydı. Araştırdıkça, ürkütücü karanlık bir tabloya dönüştü.
Avrupa'dan İsrail'e, Kıbrıs'tan Türkiye'ye ve Avustralya'ya kadar uzanan bir dizi şüpheli ölüm ortaya çıktı.
Muhsin Yazıcıoğlu'nun dediği gibi, Barnabas İncil'i ile teması olanların hepsi bir şekilde öldü.
Turgut Özal ise, Başbakanlığı döneminde düzenlenen suikasttan yaralı olarak kurtuldu.
Şimdi, en baştan alalım:
Olaylar, 1981'de Şırnak'ın Uludere İlçesi'nde Hz. İsa'ya ait bir madalyonla birlikte, Aziz Barnabas'ın yazdığı gerçek İncil'in bulunması ile başladı. Sonra bu İncil, Genelkurmay'ın eline geçti. Özel Harp Dairesi'nde korumaya alındı. İncil'e ilk günden itibaren ilgi duyan Aramice uzmanı Hamza Hocagil, 1986 yılında durumu Başbakan Özal'a anlattı. İncil'i tercüme etmek istediğini söyledi. Özal'ın devreye girmesi, Sami Karamısır ve Hayri Ündül paşaların görevlendirmesi ile 1987'de tercüme çalışmaları başladı. İlk 19 sayfa tercüme edildi; ancak daha sonra bilinmeyen bir sebeple Özel Harp Dairesi'nin kapıları kapandı.
Ardından da bütün Türkiye'yi sarsan bir suikast girişimi yaşandı. Başbakan Özal'a, 18 Haziran 1988'de Ankara Atatürk Spor Salonu'nda Kartal Demirağ tarafından ateş açıldı. Yaralı olarak kurtulan Özal'ı ölümden mikrofon demiri kurtardı. Fail yakalandı, ancak olayın arkasında kimler olduğu bir türlü ortaya çıkarılamadı. İlginçtir, zaman zaman "Ben olayı çözdüm" anlamına gelecek sözler eden Özal da bu suikast teşebbüsünün üzerine gitmedi.
Bu arada, Zürich'de özel bir kuruluşa yaptırılan karbon testi ile İncil'in 2000 yıllık olduğu netleşti.
1990'lı yılların başlarında Nahit Şenoğul Paşa'nın yardımıyla İncil'in son birkaç sayfası daha tercüme edildi. Hamza Hocagil, son sayfalardan 4 nüsha olarak yazılan bu İncil'in diğer kopyalarının yerini öğrendi. Bir Alman firmasının sponsorluğunda 2002 yılında İsrail'de Davut Aleyhisselam'ın sarayında yapılan kazı çalışmalarında diğer nüsha da bulundu. Hamza Hocagil'e, bu çalışmalar sırasında İsrail eski cumhurbaşkanı İzak Rabin'in torunu Viktoria Rabin büyük destek verdi. Dedesinin forsu kullanılarak, Barnabas İncili'nin diğer nüshası, bulunduğu yerden rahatlıkla çıkarıldı.
Üçüncü nüsha ise, Suudi Arabistan'da Tur Mağarası'nda bulundu.
Ardından "şüpheli ölümler" başladı...
Barnabas İncili'ni gördükten sonra Müslüman olan ve bu İncil'in Vatikan'a satılmasına karşı çıkan İzak Rabin'in torunu Viktoria Rabin, Etopyalı bir zenci tarafından öldürüldü. Gizli güçler, eski cumhurbaşkanının kızını onca MOSSAD ajanının arasına sızıp yok etti. İlginçtir, MOSSAD o günden bu yana cinayetin arkasındaki sırrı ortaya çıkaramadı!
Ardından bir başka ölüm daha geldi...
Vatikan adına Barnabas İncili ile ilgili görüşmelerde bulunan Kardinal Mario, 18 Ekim 2006'da "açıklanamayan bir sebeple" hayatını kaybetti.
***
Bütün bu olaylar yaşanırken, 1996 yılında Aziz Barnabas'ın Kıbrıs'taki mezarı soyuldu.
Soygunu yapanlar, Türk Güvenlik Güçleri'ydi!
1 Albay ve 15 askerin mezardan ne aldıklarını araştıran gazeteci Kutlu Adalı ise, ölüm tehditlerin ardından cinayete kurban gitti. Olay, eşi İlkay Adalı tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne götürüldü.
Türkiye, cinayetin aydınlatılmasında gerekli özeni göstermediği gerekçesiyle mahkûm oldu.
Hamza Hocagil de 2003 yılında İsrail Büyükelçisi tarafından tehdit edildi:
- İncil'i tercüme etmeyeceksin. Aksi halde ilkokul diploman, nüfus kaydı, üniversite diploman dahil, hayatınla ilgili bütün belgeleri sileriz!
***
Bitmedi, dahası var... Bu İncil'e ilgi duyan Nakşibendi Tarikatı'nın önde gelen ismi Esad Çoşan, Avustralya'da şüpheli bir trafik kazasında hayatını kaybetti. Barnabas'ı sinema filmi haline getirmek isteyen Muhsin Yazıcoğlu'nun da helikopteri düştü.
Barnabas İncil'i, kendisi ile teması olan herkesi yok etti! Şüpheli ölümler peş peşe geldi.
Belli ki, bir gizli güç, Vatikan'ın bütün tezlerini yok edecek olan ve İslam'ı müjdeleyen Barnabas gerçeğinin ortaya çıkmasını istemiyor.
Genelkurmay susuyor, kimse konuşmuyor.
Olayların göbeğindeki isim Prof. Dr. Hamza Hocagil ise sırra kadem basmış durumda.
Bulunamıyor, kendisi ile temas kurulamıyor.
Durum bu olunca:
Özal Suikastı ile Muhsin Yazıcıoğlu'nun hayatını kaybettiği helikopter kazasının yeni bir anlayışla ve yeniden
masaya yatırılması gerekiyor.