Deride, değişik büyüklükte olabilen cerâhatli (iltihâbî) kabartılara genel anlamda verilen isim.
Sağlıklı bir insanın normal derisi, değişik birçok bakteriye karşı tabiî olarak bağışıktır.
Birçok bakteri, derinin üst tabakasının altına inemediği gibi kıl kökünün de üst kısmından derine inemez. Burada çoğalır.
Derinin direnci kırıldığı zaman veya darbeler sonucunda bu bakteriler iltihap yaparlar. Çıbanın birçok çeşitleri vardır.
Kan çıbanı:
Kıldibinin ve çevresinin derin iltihâbıdır. Tıp dilinde ismi “fronkül”dür. Ter bezlerinin iltihaplanması da söz konusu olabilir. Stafilokok ismi verilen mikroorganizmalar, bu çıbanların meydana gelmesinde ilk sırayı alırlar. Bu çıbanlar en çok giyim eşyâlarının deriye sıkı temas ettiği bölgelerde (bilek, koltuk altı, ense, kaba etler, sırt) ortaya çıkarlar. Sağlam deride bir kaşıntı ile başlar. Sonra kaşıntı ağrıya dönüşür ve biraz da genişler. Bir müddet sonra kıl çevresi kızarır, şişer, sertleşir ve dokunulduğunda sıcak hissedilir. Kıl ağzında da cerâhat görülür. Zamanla kırmızılık şişkinlik ve ağrı artar. Bâzan hastanın ateşi yükselir ve çevredeki lenf bezleri şişer. Birkaç gün sonra çıban kısmı akar. Böylece bir boşluk meydana gelir. Daha sonra, teşekkül eden boşluk doldurulur ve çıban iz bırakarak iyileşir. Bâzı hastalarda çıbanlardan biri iyileşirken bir başkası çıkarak bütün vücûda yayılır ki, buna “fronküloz” ismi verilir.
Ense, tırnak kenarları ve dış kulak yolundaki çıbanlar çok ağrı yaparlar. Dudak ve burun çevresindeki çıbanlar da tehlike arz ederler. Çünkü, buradaki kan ve lenf damarlarının kafa içi ile irtibatları olduğundan, damar tıkanıklığı ve menenjit yapma tehlikeleri her zaman vardır. Böyle hastaları ehemmiyetle ele almak ve mutlak istirahate sevketmek; her türlü yüz hareketlerini yasaklayıp, en etkili tedâviye derhal başlamak gereklidir. Çıbana yol açan mikropların kana karışmasıyla, vücûdun diğer yerlerinde apseler, böbrek iltihâbı, kemik iltihâbı ve kalbin iç yüzü örtüsünün iltihâbı (endokardit) görülebilir. Yeni başlayan ve olgunlaşmamış sert çıbanları sıkmak çok hatâlıdır. Bu durumda çıbandaki mikroplar civardaki kılcal damarlara girerek kan dolaşımıyla vücuda yayılırlar. Kan sistemi içindeki bu mikroplar yukarıdaki sonuçlara yol açar. Olgunlaşmamış çıbanlar sıcak suya batırılmış temiz bezle pansuman yapılır. Bu işleme rağmen, dağılma değil de iltihap toplanması oluyorsa çıbanın üzerine siyah merhem (Pomad ichtyole) konur ve sıcak ütüyle ütülenmiş bezle kapatılır. Eğer kendi kendine açılıp akarsa yarayı açmaya gerek yoktur. Açılmış yara binde birlik rivanol çözeltisiyle veya oksijenli suyla iyice pansuman yapılır ve yine kara merhem konur. Ağrıyı kesmek için ağrı kesici haplar alınabilir. Penisilin türünden iğneler yapılırsa çıbanın yan tesirleri yok edilmiş olabilir. B vitamini bakımından çok zengin olan bira mayası ve B kompleksi vitaminleri alınırsa fayda verir. 50 gram kükürtle 100 gram tereyağdan elde edilen merhem çıban için çok faydalıdır.
Şirpençe:
Birkaç tâne kan çıbanı bir arada bulunur ve çevreye, derinlere doğru genişlerse buna ”Karbonkül” veya halk arasında “Şirpençe” ismi verilir. Buradaki çıbanların hepsi tek imiş gibi görülür. Tahta sertliğindedir. Özellikle dokunmakla çok ağrılıdır. Hastanın genel durumu bozulur, ateş, titreme, halsizlik başağrısı bulunur. Birkaç gün sonra bütün mihrak yumuşar ve dışarı iltihap boşalır. Çoğu hastalarda bütün çıban bölgesi deriden ayrılarak geriye zamanla kapanacak olan geniş bir yara sathı kalır. Ağır seyreden durumlarda mikroplar kana karışır ve hasta ölebilir. Osmanlı pâdişâhlarının en meşhurlarından Yavuz Sultan Selim Han da bu hastalıktan vefât etmiştir.
Sathî ve derideki çıbanlarda ilk yapılacak iş kabukları kaldırmaktır. Cerâhatlenme veya sulanma geçinceye kadar antiseptik sıvılarla pansuman yapmak lâzımdır. Çıban olan bölgeye günde birkaç defa sıcak sulu kompreslerin uygulanması faydalı olur. Daha sonra antibiyotikli merhemler kullanılır. Başlamakta olan çıbanlarda kara merhem kullanmak çok defa çıbanın bir an önce yumuşamasını sağlar. Çok gergin ve derin şirpençeleri cerrâhî olarak açmak hastayı rahatlatır. Hastaya ayrıca antibiyotik de verilmelidir. Sık sık tekrarlayan çıban durumunda buna sebeb olabilecek durumlar araştırılmalıdır. Şeker hastalığı, aşırı zayıflık, kaşıntı yapan durumlar (parazit, müzmin iltihabî odaklar, allerjiler vb.), derinin uzun süre suya mâruz kalarak yumuşaması, vücudun bağışıklık sisteminin bozuk olması çıbanların ortaya çıkmasını kolaylaştırır.
Şark çıbanı:
Yıl çıbanı, Halep çıbanı, deri layşmanyozu gibi isimleri de vardır. Hastalığa dünyâda belli iklim bölgelerinde, bu arada memleketimizde de en sık Doğu ve Güney Anadolu illerimizde rastlanmaktadır. Hastalığın sebebi “Leischmania tropica” ismi verilen bir hücreli, kamçılı mini bir parazittir. Hastalık doğrudan doğruya veya tatarcıklarla bulaşır. 15 günden altı aya kadar süren bir kuluçka devrinden sonra tatarcık sineği tarafından ısırılan yerde küçük pembe bir leke husûle gelir. İki üç gün sonra bu leke biraz daha kabarır ve giderek belirginleşerek rengi pembe-esmer bir hâl alır. Bu kabartı sertçedir. Bâzı kimselerde hastalık bu şekilde bir yıl devâm edip sonra iz bırakarak iyileşir. Bâzan da yara hâline gelir. Şark çıbanı yarası üzerindeki kabuk kaldırılırsa kabuğun altında bir takım çıkıntılar görülür ki, buna “Hulûsî Behçet çivi belirtisi” ismi verilir. Bu ismin verilmesinin sebebi ilk târif edenin meşhur Türk hekimi “Hulûsî Behçet” olmasıdır. Yara hâline gelmiş bir şark çıbanı da genellikle bir yılda iz bırakarak iyileşir. Bâzan hastanın direncinin kırık olması hâlinde hastalık yıllarca sürebilir, yerinde çirkin bir iz kalır.
Hastalık başlangıcından 3-4 ay sonra başlayan ve ömür boyu devâm eden bir bağışıklık bırakmaktadır. Çıban, alın, burun, çene, yanaklar, boyun, el, önkol ve bacaklar gibi açık bulunan yerlerde yerleşmektedir.
Teşhis için yaranın üzerinden alınan sıvıda parazitin aranması veya kültürünün yapılması gerekir. Bâzan yaradan parça alıp incelemek de gerekebilir. Tedâvisi için yara çevresine emetin, atebrin şırıngaları tatbik edilir.